"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Friday, February 10, 2006

Suriye'nin Güvenlik Kaygıları ve Bölgesel Dengeler

Yasin Atlıoğlu

14 Şubat 2005 tarihinde gerçekleşen Refik Hariri Suikastı, Suriye iç ve dış politikasında geçen yıl boyunca önemli değişimleri ortaya çıkardı. Dış politikadaki en radikal değişim, Suriye'nin uzun süredir siyasi ve askeri denetim altında tuttuğu Lübnan'daki askeri varlığını sona erdirmesi oldu. Bununla birlikte ABD yönetiminin “demokratikleştirme” ve “rejim değiştirme” stratejisinin öncelikli hedeflerinden biri haline gelen Suriye, geçen yıl boyunca içten ve dıştan kaynaklanan güvenlik risklerini sürekli üzerinde hissetti. Suriye rejiminin yıkılacağı söylentilerinin dünya kamuoyunda sık sık yer alması rejim karşıtı muhalif gruplarda önemli bir canlanmaya yol açtı.

2005 yılı Beşşar Esad yönetimi ve Suriye halkı için zor bir yıl oldu. Gergin Suriye-ABD ilişkilerine ve Lübnan odaklı uluslararası baskıya rağmen Beşşar Esad, bazen tavizler vererek bazen de uluslararası güç dengelerini kullanarak iktidarını korumayı başardı. Beşşar Esad'ın iç ve dış politikadaki hareket tarzı sürekli bir kriz yönetimine dönüştü. 2006 yılının ilk günlerinden itibaren gelişen olaylar, Suriye'nin önümüzdeki yıl boyunca Orta Doğu'daki çıkar mücadelelerinin ve siyasal çatışmanın tam ortasında kalacağını ve varlığını koruma konusunda üst düzey güvenlik kaygısı duyacağını düşündürmektedir.

Suriye, yeni yıla eski devlet başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam'ın Al-Arabiye televizyonuna yaptığı Beşşar Esad karşıtı açıklamalarla başladı. Ardından İran odaklı artan bölgesel gerginlik ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın Şam'a yaptığı ziyaret, Ocak ayına damgasını vurdu. Beş Suriyeli reformcu muhalifin 19 Ocak'ta serbest bırakılması ise önemli bölgesel gelişmelerden dolayı dünya kamuoyunda gereken ilgiyi göremese de Suriye'de reform adına önemli bir sürecin yolunu açabilecek bir olaydı. Bunlarla birlikte Şubat başında Hz. Muhammed'in karikatürlerinin Avrupa basınında yayınlanması, İslam Dünyasında büyük tepkilere neden olurken dünyadaki din temelli Doğu-Batı çatışmasını da kışkırttı. Dünyadaki böylesi bir gerginlik, Suriye için zaten zor geçmesi beklenen Şubat ve Mart aylarını daha da kritik hale getirmektedir.

Haddam'ın Açıklamaları ve Çelişkiler

Suriye eski devlet başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam, 30 Aralık 2005 tarihinde El Arabiya televizyonuna verdiği röportajda, Beşşar Esad'ın Refik Hariri'yi tehdit ettiğini ileri sürdü. İlk kez Baas bürokrasisinin içinden üst düzey bir isim, Baas rejimi ve Beşşar Esad aleyhine konuşuyordu. Açıklamaya ilk tepkiler Suriye'den geldi. Beşşar Esad, Haddam'ın iddialarını yalanlarken Baas partisi ise Haddam'ı vatan haini ilan etti.(1) Suriye hükümeti Haddam ailesinin mal varlıklarına el koydu, Haddam'ın oğlunun karıştığı yolsuzluklar bir anda su yüzüne çıkarıldı. Buna karşılık Haddam, Beşşar Esad'a yönelik iddialarını sertleştirerek sürdürdü. Ocak ayının başında Eş Şark El Asvat gazetesine yaptığı açıklamada Beşşar Esad ve mevcut yönetimin reform konusunda başarılı olamayacağını söyledi. Haddam, devlet başkanı olma gibi bir hedefinin olmadığını yalnızca ülkeyi mevcut yönetimden kurtarmak istediğini belirtiyordu.

Kısa bir süre içinde ardı ardına yaptığı açıklamalarında öncelikle Beşşar Esad'ı suçlayan daha sonra ise kendisini alternatif olarak sunan Haddam, Ocak ayı sonunda Paris'te bir sürgün hükümeti kurma çalışmalarına başladı.(2) Bu bağlamda Haddam, Der Spiegel dergisine yaptığı açıklamalarda kuracağı hükümetin laik Baascılarla İslamcıları bir araya getireceğini söylerken demokrasiye de birleştirici unsur olarak duyduğu saygının altı çiziyordu. Esad ailesini “çete” olarak tanımlayan Haddam, Esad ailesinin iktidardaki gücünden duyduğu rahatsızlığı dile getiriyordu. Bununla birlikte Haddam'ın geçmişi açıklamalarına şüpheyle bakılmasına neden oldu. 1984'ten beri Suriye Devlet Başkan yardımcılığını yürütmesi ve Hafız Esad gibi bir otokratın sağ kolu olması bu açıklamaların inandırıcılık düzeyini düşürdü. Haddam'ın İslamcılar diye nitelediği Müslüman Kardeşler Örgütü ile işbirliği yapma çabası ise bu örgüte yönelik daha önceki eylem biçimleriyle çelişki oluşturmaktaydı. 1982 yılında Hama'da Müslüman Kardeşler Örgütüne yönelik katliamı gerçekleştiren Suriye yönetiminin içinde Haddam da vardı. Beşşar'ın reform politikalarının başarısız olacağını söylemesi de anlamsız bir suçlamadır. 2000 yılında Hafız Esad öldüğünde Beşşar Esad'a babasından kalan en önemli miraslardan biri Abdülhalim Haddam'dı ve Beşşar'ın aldığı kararlarda özellikle iktidarın ilk yılları Haddam'ın doğrudan etkisi ve yönlendirmesi oldukça fazlaydı. 1960'lardan beri Suriye siyasetinin içinde olan Haddam'ın reforma ve değişime bakışı daha çok statükocu idi. Öyle ki Beşşar Esad tarafından 2001'de başlatılan ve Batılılar tarafından Şam Baharı olarak adlandırılan siyasi özgürlüklerin genişletildiği dönemin sona erdirilmesinin en önemli nedenlerinden biri Abdülhalim Haddam'dır. O dönemde reformcuların ülkeyi Cezayir ve Yugoslavya'ya çevirmelerine izin vermeyeceği söyleyen Haddam'ın sözleri siyasi bir reforma bakışını özetlemektedir.(3) Haddam'ın açıklamalarında iktidarı kaybetmenin yol açtığı kişisel hırs ve kin gibi duygular ön plana çıkmakta ve iddiaları radikalleştirmektedir. Yoksa günah çıkartma kaygısında olan bir kişi istifasından sonra açıklama yapmak için niye altı ay beklesin?

Haddam'ın açıklamaları, zamanlama ve içerik olarak özellikle Suriye karşıtı çevrelerde memnuniyetle karşılanmış ve Suriye rejimindeki çürümüşlüğün bir göstergesi olarak sunulmak istenmiştir. Birleşmiş Milletler, Haddam'ın açıklamalarını delil gösterek Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El-Şara'yı sorgulamak üzere Suriye yönetiminden istemiştir. Bu gelişmenin ardından dünya kamuoyunda Hariri suikastının Suriye bağlantılı işlendiği vurgulayan ve Baas rejiminin yıkılacağı söylentilerini içeren yoğun bir haber akışı tekrar ortaya çıktı. Oysa ki bu tarz yorumlar oldukça yüzeysel ve tek taraflı bir bakış açısını yansıtmaktadır. Haddam, 1960'lardaki Baas Partisi'nin ana kadroları içinde yetişmiş ve 30 yıldır Suriye siyaseti içinde yer alan çok tecrübeli isimdir. Hafız Esad'ın en güvendiği ve en sadık isimlerden biridir. Bu yüzdendir ki Beşşar'a iktidarı hazırlarken tehdit olabilecek bir çok üst düzey Sünni ve Nusayri yetkiliyi görevden uzaklaştırırken Haddam'a dokunmamıştır. Bir çok uzmana göre Hafız Esad öldükten sonra iktidar Beşşar ve Haddam arasında paylaşılacak ve bir iki başlı iktidar olacaktı veya en azından Haddam'ın rejimin en güçlü adamı olacağı söylenebilirdi. Fakat Beşşar Esad, iktidarı tahmin edildiğinden daha hızlı bir şekilde kontrol edince babasından kalan ve “Old Guard” olarak adlandırılan kişileri yavaş ve uzun süreli bir tasfiye süreci içerisine girdi. Beşşar, bunların yerine kendi iktidarı çevresinde yeni bir yönetici elit sınıf yaratma çabası içerisindedir. Bu çerçevede günümüzde Suriye iktidarının Beşşar Esad, Mahir Esad ve Asef Şevket (Büşra Esad) arasında üçlü bir ailesel yapıya sahip olduğu iddia edilmektedir. Bu iddialar kısmen doğru olmakla birlikte iktidarın merkezinde Beşşar Esad vardır ve iktidarın üçlü eşit bir paylaşımı sözkonusu değildir. Bununla birlikte Beşşar'ın ülkede uygulamak istediği siyasi ve ekonomik refomların önünüde en önemli sorun olarak duran “Old Guard”lar ise, kabine değişiklikleri, idari yapıdaki yönetici değişiklikleri ve istifalar kullanılarak tasfiye edilmektedir. Bu tasfiye sürecinde en önemli dönüm noktaları, 2004 Ekim'inde kurulan kabinede Mustafa Talas'a Savunma Bakanlığının verilmeyerek emekli edilmesi ve 2005 Haziran'ında Baas Kongresinde Haddam'ın istifa ettirilmesidir. 2005 Temmuz'unda Mustafa Talas'ın Paris'e yerleşmek için başvurusu Beşşar tarafından olumlu karşılanırken Haddam istifası sonrası uzun süre Şam'daki evinde göz hapsinde tutuldu. Daha sonra ise hastalığını neden gösteren Haddam, Beşşar'dan yurtdışına çıkış için gereken izni aldı.

Görüldüğü gibi Haddam Baas rejimi için çok önemli bir isimdir. 1998'de Lübnan dosyasının kendisinden alınıp Beşşar'a verilmesiyle ilk kırgınlığını yaşayan Haddam, Beşşar Esad döneminde giderek siyasi gücü kısıtlanıp iktidardan uzaklaştırılmıştır. Yurtdışına çıkmayı başaran Haddam şu an Sünni kimliğini kullanarak yurtdışında Beşşar Esad karşıtı bir muhalefet yaratmaya çalışmaktadır. Pek çok Suriyeli muhalif, geçmişinden dolayı Haddam'a güven duymasa da ABD yönetimi Suriye'deki iktidar değişimi planlamalarında onu kullanılabilir. Bu doğrultuda Haddam ile Müslüman Kardeşler Örgütü arasında bir işbirliği ABD yönetimi tarafından tanzim edilebilir. Müslüman Kardeşler Örgütü ise Haddam'a Hama katliamına göz yumduğunudan dolayı her zaman mesafeli olacaktır. Bunlarla birlikte Haddam'ın, Suriye rejimi içerisinde önemli bir yer işgal etmiş olsa da yurtdışında bir Suriye muhalefetine liderlik edebilecek yeterliliği üzerinde taşıdığı söylenemez.

Ahmedinecad'ın Şam Ziyareti

Haddam'ın açıklamalarının ardından Ocak ayında Suriye gündemindeki ikinci önemli olay İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın iki günlük Şam ziyareti oldu. Ağustos 2005'te Ahmedinecad'ın görevine başlamasından bir gün sonra Beşşar Esad Tahran'a gitmiş ve Ahmedinecad'ı ilk ziyaret eden devlet başkanı olmuştu. Bu bağlamda Ahmedinecad'ın da Şam ziyaretiyle ilk kez ikili bir görüşme için yurtdışına çıkıyor olması sembolik bir önem taşımaktadır. Ahmedinecad'ın ziyareti sembolik değeri olan bir iade-i ziyaret olmanın ötesinde zamanlama açısından bakıldığında her iki ülke için daha derin ve stratejik anlamlar taşımaktadır. Özellikle bu ziyaretin Batılı ülkelerle İran arasında nükleer faaliyetler nedeniyle görüşmelerin sürdüğü ve ilişkilerin gerginleştiği bir döneme rastlıyor olması dikkat çekicidir.
19 Ocak'ta başlayan Ahmedinecad'ın Şam ziyaretinde genel olarak iki ülke arasındaki iyi ilişkiler ve birbirlerine verdikleri destek vurgulandı. Ziyarette iki liderin gündeminde İran'ın nükleer faaliyetleri ve İsrail'e karşı Filistin direnişinin desteklenmesi öncelikli konulardı. Beşşar Esad, Ahmedinecad ile yaptıkları ortak basın toplantısında barışçıl amaçlı nükleer teknoloji edinme politikasında İran'ı desteklediklerini ve İran'a uygulanan tüm baskılara karşı olduklarını söyleyerek ABD ve İsrail'e karşı oluşan Suriye-İran bölgesel ittifakının altını çiziyordu.(4)

İran Ahmedinecad'ın iktidara gelmesiyle birlikte Suriye için daha önemli bir ülke haline gelmeye başlamıştır. İran ve Suriye için iki ortak düşmanın “ABD” ve “İsrail” olması dış politikada ortak hedefleri ve çıkar birlikteliğini getirmektedir. Ahmedinecad'ın İsrail karşıtı açıklamaları ve İran'ın nükleer faaliyetlerinin uluslararası alanda tartışılması dünya kamuoyunu ve Batılı devletlerin ilgisini İran üzerinde yoğunlaştırırken Suriye'nin bölgesel duruşu açısında iki taraflı bir fayda getirmektedir. İran üzerine kayan uluslararası baskılar, bir taraftan Suriye yönetiminin ülkeye yönelik dış tehditler açısından rahat bir nefes almasını sağlarken diğer taraftan da uluslararası alanda yalnızlık çeken Suriye'nin bölgesel bir güçle ittifak yapmasını sağlamaktadır. İsrail karşıtı açıklamalarıyla Arap dünyasının –en azından halk düzeyinde- sempatisini kazanan Ahmedinecad ise Suriye'nin siyasi desteğini sağlayarak bölgesel meşruluğunu arttırmayı amaçlamaktadır. Ahmedinecad'ın ziyareti, ABD ile devamlı gerginlik yaşayan ve uluslararası baskıya maruz kalan bu iki ülkenin, siyasi işbirliğinin bir ifadesidir. Bu işbirliği Suriye'nin ABD karşısında sürekli savunmada kalan tavizkar dış politikasında da değişime ve radikalleşmeye neden olabilir. Beşşar Esad'ın ziyaret sonrası Yaser Arafat'ın İsrail tarafından öldürüldüğünü söyleyerek İsrail'i suçlamasını ise ittifakın kısa vadede bir yansıması olarak düşünmek gerekir.(5) Fakat Beşşar Esad'ın dış politikada ortaya çıkacak bir radikalleşme eğilimi de gerek Beşşar'ın yönetici kişiliği gerekse İran'ın bölgesel gücünün sınırlı oluşu dolayısıyla belli bir noktada duracaktır.

Beş Suriyeli Reformcunun Serbest Bırakılması

19 Ocak 2005'te Beşşar Esad yönetimi, uzun süredir tutuklu bulunan beş Suriyeli reformcu muhalifi (Riyad Seyif, Mamun El-Homsi, Habib İsa, Fawaz Tello ve Velid Bunni) serbest bıraktı. Anayasayı ortadan kaldırmaya teşebbüs suçundan hapse atılan beş muhalif, 2001 yılındaki Şam Baharı döneminde reform hareketinin önemli isimlerindendir.(6) Özellikle bu isimlerden Riyad Seyif, Suriye'deki reform hareketinin öncü lideri olarak dikkat çekmektedir.

1994 ve 1998 yıllarında bağımsız milletvekili olarak parlamentoda görev yapan Riyad Seyif Suriyeli bir iş adamıdır. Hafız Esad döneminde ekonomide liberal değişimi talep ettiğinden dolayı yönetimdeki güç odaklarını tepkisini üzerine çeken Seyif, Beşşar'ın iktidara geçmesinden sonra ülke çapında serbest bıraktığı “Tartışma Forumları”nın öncüsüdür. Beşşar'ın Batıyı tanıyan ve değişim yanlısı kişiliğini bir fırsat olarak gören Seyif, devletin 2000 yılı sonundan itibaren sağladığı özgür tartışma ortamını iyi değerlendirmiştir. Seyif birçok iş adamı ve aydının katıldığı ve siyasi ve ekonomik değişimle ilgili konuların tartışıldığı toplantıları kendi evinde düzenleyerek işe başladı. Daha sonraları ülke geneline hızla yayılacak olan bu toplantılar, ulusal katılımın artmasıyla tartışma forumları haline gelmişti. Bu bağlamda Seyif de ülkede ekonomik ve siyasi liberalizmi sağlamak için iş adamları ve aydınların katılımı ile Ulusal Diyolog Forumunu kurdu. Forumun katılımcıları arasında Habib İsa, Arif Dalila, Velid Bunni ve Kemal Labwani gibi önemli liberal reformcu aydınlar yer alıyordu. Seyif özellikle rüşvete karşı söylemleriyle devletin şeffaflaşması ve denetlenebilir olması gerektiği üzerinde duruyordu. Ulusal Diyolog Forumunu partileşme aşamasına getiren Seyif, Suriye yönetimi tarafından forumların kapatılmasını öngören kararların ardından anayasayı ihlal suçundan beş yıl hapse mahkum oldu. Şam Baharı'nın sona ermesinde ve Seyif'in tutuklanmasında Haddam, Talas, Kenan gibi Baascı eski kadroların (Old Guard) duyduğu rahatsızlığın payı oldukça fazladır.

Riyad Seyif, geçmişteki reformcu kimliği ile Suriye'deki siyasi dönüşümün önemli bir aktörü olmaya adaydır. Suriye toplumdaki orta sınıf burjuva karakteriyle Seyif, bağımsız ve kurumsal bir kimlikle mevcut siyasi sisteme entegre edilebilirse iktidardaki Baas'a karşı ciddi bir muhalefet teşkil edebilir. Bununla birlikte Suriye yönetiminin Seyif ve diğer reformcu aydınları serbest bırakması iki düzlemde ele alınmalıdır. Birincisi uluslararası baskıdan bunalan Beşşar Esad'ın, ülke içinde reform adına faaliyetlerde bulunduğunu Batılı devletlere gösterip baskıları hafifletmek ve uluslararası sisteme katılmak istediği söylenebilir. Beşşar'ın hedefinin ABD'yi tatminden çok Avrupa Birliği ile Hariri Suikastı sonucu bozulan ilişkilerin yeniden düzeltilmesi olabilir. Nitekim Avrupa Parlamentosu serbest bırakma kararının ardından kararı memnuniyetle karşıladığını belirtip diğer siyasi mahkumlarında bırakılması gerektiğini açıklaması dikkat çekicidir. ABD yönetimin ise Suriye'deki bu gelişmeyi görmezden gelmeyi tercih etmiştir. İkinci düzlem ise Beşşar'ın ülke içindeki halk desteğini arttırmak ve çok partili siyasal yaşamın alt yapısını oluşturma adına beş reformcu muhalifi bırakmış olmasıdır. Beşşar'ın babasından farkını ortaya koyan reformcu duruşu, Suriye'de halk düzeyindeki siyasi desteğine olumlu katkı yapmaktadır. Haziran 2005'te yapılan Baas Kongresinde alınan siyasi reform kararlarının en kısa zamanda uygulanması, yönetimin bu konudaki isteğine bağlı olduğu gibi ülkede gerçekleşecek bir serbest seçime girecek bir muhalefetin olmasına da bağlıdır. Ülkede dini ve etnik temelli bir muhalefetin örgütlenmesine izin verilmeyecek olması devlet denetimindeki reformun önemli bir unsurunun da seküler reformcu karaktere sahip aydınların olduğu gerçeğidir. Beşşar'ın çok partili yaşama ve serbest seçimlere ülkeyi götürmek için seküler reformcu aydınlara ihtiyacı vardır. Beş Suriyeli reformcu muhalifin serbest bırakılmasının ardından Beşşar'ın 21 Ocak'ta Arap Avukatlar Birliği kongresinin açılışında yaptığı konuşmada yeni siyasi reformları hayata geçireceğini söylemesi de Suriye halkında değişim beklentileri attırmıştır.(7)

Suriye İçin Yılın En Kritik Ayları: Şubat ve Mart

Şubat ayı başında İran'ın BM Güvenlik Konseyi'ne sevkedilmesi ve Avrupa merkezli aniden patlak veren karikatür krizi, Orta Doğu'da gerginlikleri artırdı. Karikatür krizinin İslam Dünyasına yayılması aşamasında ilk şiddet eyleminin Şam'da Danimarka büyükelçiliğine yönelik gerçekleşmesi ve ardından Lübnan'a sıçraması, kriz boyunca olayların dışında kalmaya gayret eden ABD yönetiminin Suriye yönetimini suçlamasına zemin hazırladı. ABD yönetimi, Şam'daki ve Beyrut'taki olayların Suriye yönetiminin kontrolünde çıkarıldığını iddia etti. 8 Şubat'ta İsrail Dışişleri Bakanı Tzipi Livni ile ortak basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, karikatür krizini kendi amaçları doğrultusunda kullanmak isteyen İran ve Suriye yönetimlerini suçluyordu.(8) ABD Dışişleri Bakanı'nın tüm İslam Dünyasını saran karikatür krizini sadece iki ülkeye indirgeyerek açıklaması ancak ABD'nin dış politikada pragmatik ve ön yargılı bakış açısının bir uzantısı sayılabilir.

ABD yönetimi tarafından dış politikada bir “günah keçisi” haline getirilen ve nerdeyse Orta Doğu'da gerçekleşen tüm şiddet olaylarının sorumlusu olarak görülen Suriye için yılın en zor geçecek ayları Şubat ve Mart olacak gibi gözükmektedir. Bu aylarda Suriye içten ve dıştan kaynaklanan güvenlik riskleri üst düzeyde yaşayacaktır. 14 Şubat'ta Refik Hariri suikastının birinci yıldönümünde Lübnan'da Suriye karşıtlarının büyük çaplı gösterilerin gerçekleşmesi beklenmektedir. Lübnan hükümeti bu gösterilerde gerekli güvenlik önlemlerini almazsa, karikatür krizinin etkisinin sürmesinden dolayı Hizbullah ve Emel sempatizanı Şii Müslümanlar (Hatta İslamcı Sünniler) ile gösterilere katılan Suriye karşıtı Hıristiyanlar (Maruniler, Katolikler, Grek Ortodokslar, Ermeniler) arasında çatışmalar çıkma potansiyeli yüksektir. Öyle ki 9 Şubat'ta Beyrut'ta 250 bin Şii Müslüman'ın katıldığı Aşure Günü törenlerinin karikatür krizi çerçevesinde Danimarka ve Batılı ülkeleri protesto gösterisine dönüşmesi gerginliğin boyutunu göstermiştir.(9) Bununla birlikte Lübnan gibi merkezi devletin, siyasi otoriteyi ve güvenliği sağlayacak iradeden yoksun olduğu bir ülkede gösteriler öncesinde veya sırasında düzenlenecek bir bombalı saldırı veya şiddet eylemi, çıkabilecek çatışmaların boyutunu genişletebilir. Lübnan'da gerçekleşecek herhangi bir şiddet olayı da yine Suriye yönetimini zor durumda bırakıp Lübnan'da ciddi bir siyasal istikrarsızlık sürecinin başlangıcı olabilir.

Suriye için Kürt bölgelerinden kaynaklanan iç siyasi gerginliğin artabileceği ay ise Mart'tır. 8 Mart'ta Dünya Kadınlar Günü ile başlayan gergin süreç, 12 Mart Kamışlı Olaylarının ve 16 Mart Halepçe Katliamı'nın yıldönümü şeklinde Nevruz'a kadar devam edecektir. Aralık ayında Fransa Parlamentosunda Suriyeli Kürtlerin katıldığı bir konferansın gerçekleştirilmesinin ardından 2006 Ocak ayı sonunda Suriyeli Kürt muhaliflerin Washington'da Dışişleri Bakanlığı ve Kongre'de görüşmeler yapması (10) Suriye'de Kürt bölgeleri odaklı olaylar çıkma ihtimalini yükseltmektedir. Yine 7 Şubat'ta Iraklı Şii lider Muktada Es-Sadr'ın Şam ziyaretinde İran ve Suriye'ye yönelik bir ABD veya İsrail saldırısı olduğu taktirde savaşa katılacağını söylemesi, Irak'taki Kürt grupların Suriyeli Kürtler üzerinden Suriye'ye tesir edip karşılık verebilme ihtimalini akla getirmektedir. Irak'taki Sünni-Şii-Kürt gruplar arasındaki güç mücadeleleri bölgesel dengelerle doğrudan bağlantılıdır. Suriyeli Kürtler de Irak'taki ve bölgedeki güç mücadeleleri için Iraklı Kürtler veya ABD tarafından kullanılmak istenebilir.

Kaynakça

(1) “Peoples Assembly: Khaddam convicted with high treason, for taking sides with homelands enemies”, Syria Times, 1 0cak 2006, http://syriatimes.tishreen.info/_default.asp?FileName=101382761920060102130212
(2) “Haddam'dan sürgünde hükümet”, BBC Turkish, 14 Ocak 2006, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2006/01/060114_syria_khaddam.shtml
(3) “Khaddam warns the intellectuals: we will not allow to convert Syria in Algeria or Yugoslavia”, Arabic News, 19 Şubat 2001, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/010219/2001021916.html
(4) “Syria- Iran presidents joint statement”, Arabic News, 21 Ocak 2006, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/060121/2006012101.html
(5) “Esad İsrail'i cinayetle suçladı”, NTVMSNBC, 22 Ocak 2006, http://www.ntvmsnbc.com/news/358260.asp
(6) Rhonda Roumani, “Syria Frees 5 Political Activists”, The Washington Post, 19 Ocak 2006
(7) “President Assad's Speech before the Arab Lawyers Union Conference”, Syrian Arab News Agency (SANA), 22 Ocak 2006, http://www.sana.org/index909ec903e32aa8ce51faba04d0d5d490.html
(8) “Rice: Şam yangına körükle gidiyor”, NTVMSNBC, 9 Şubat 2006, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/060121/2006012101.html
(9) “Lebanese Shi'ite Ceremony Turns into Cartoon Protest”, VOA News, 9 Şubat 2006, http://www.voanews.com/english/Lebanese-Shiite-Ceremony-Turns-into-Cartoon-Protest.cfm
(10) “A delegation representing the Kurdish Political Movements in Syria met with US State Department”, Kurd Media, 1 Şubat 2006, http://www.kurdmedia.com/news.asp?id=11252