"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Thursday, September 24, 2009

Suriye Dış Politikası’nda Güç ve Güvenlik İlişkisi (The Relationship Between Power and Security in Syrian Foreign Policy)- Yasin Atlıoğlu


Yasin Atlıoğlu

Özet
Suriye, Soğuk Savaş yılları boyunca sürekli Orta Doğu’nun karmaşık politikalarının merkezinde yer aldı ve önemli bir bölgesel role sahip oldu. Soğuk Savaş’ın bitmesiyle Suriye bölgesinde siyasi ve ekonomik olarak güç kaybetmeye başladı. Haziran 2000 tarihinde iktidara geçen Beşşar Esad, Suriye’nin dünya ile entegrasyonu için önemli bir fırsat olarak görüldü. Oysa bu umutlar kısa sürede yok oldu. Özellikle ABD’nin ikinci Irak operasyonunun başlamasından bu yana Suriye birçok iç ve dış tehditle yüzleşmektedir. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad, bu dönemde bir taraftan tehditler ve fırsatlar arasında denge kurmaya diğer yandan da iktidarı elinde tutmaya çalışmıştır.

Abstract
Syria is constantly located in the center of the chaotic Middle Eastern politics throughout years of the Cold War and it had an important regional role. By the end of the Cold War, Syria began to lose power politically and economically in its region. Bashar Assad taking over the power from his father in June 2000 has been seen as an important opportunity to the integration of Syria with world system. Whereas this expections disappeared inside the short period. In particular since the beginning of the second Iraqi operation of the US, Syria has been faced with plenty of internal and external threats. In this term Syrian President Bashar Assad has tried both to balance between threats and opportunities and to hold onto power.

Friday, September 18, 2009

Kardeş Ülke Suriye - Yasin Atlıoğlu


Yasin Atlıoğlu

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın 16 Eylül’de Türkiye’ye yaptığı “iftar ziyareti” Suriye Türkiye ilişkilerinin geleceği açısından önemli sonuçlar doğurdu. Dostluk ve işbirliğinin ön plana çıkarıldığı ziyarette iki ülkenin dışişleri bakanları, Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Anlaşması’nın altına imza attı. Böylece gelişen ilişkilerinin bir yansıması olarak iki ülke karşılıklı olarak sınır geçişlerinde vizenin kaldırıldığını açıkladı.

NOT: Makalenin tamamını okumak için başlıktaki linki tıklatınız.

Sunday, September 13, 2009

Lübnan Siyasetinde Canbulat Ailesi- Yasin Atlıoğlu

Yasin Atlıoğlu

Lübnan’da mezhepsel gruplara ve zuama denen feodal ailelere dayalı konfesyonel (confessional) sistemin en önemli aktörlerinden biri Dürzîler ve Dürzî feodal ailelerdir. Son yıllarda Lübnan siyasetinde ön plana çıkan Dürzî siyasetçi, Canbulat Ailesi’nin lideri Velid Canbulat’tır. Lübnan eski başbakanı Refik Hariri suikastı sonrası oluşan siyasi atmosferde Suriye karşıtı (Batı yanlısı) 14 Martçı koalisyonun sözcüsü gibi hareket eden ve her seferinde Suriye’yi Lübnan siyasetine müdahale etmekle suçlayan Velid Canbulat, Haziran 2009’daki son parlamento seçimleri sonrası daha farklı bir siyasi duruş sergilemeye başladı. Canbulat, 2 Ağustos’ta gerçekleşen İlerici Sosyalist Partisi’nin kongresinde, 14 Martçılarla ittifakın bazı zorunluluklar sonucu gerçekleştiğini ve siyasi konjoktürdeki değişime uygun yeni stratejiler ve Suriye ile iyi ilişkiler geliştirilmesi gerektiğini ifade etmişti.

Velid Canbulat’ın 14 Marçı koalisyonla arasına mesafe koyma çabası, doğrudan 8 Mart Koalisyonu’yla ittifak yapacağı anlamına gelmese de Canbulat’ın siyasi duruşundaki değişim, aşırı çıkarcı ve gayri etik bulundu, Canbulat’ın bölgesel gelişmeler karşısında kafasının karışık olduğu iddia edildi. Hatta birçok kişinin aklına Dürzî toplumunu tarih boyunca suçlamak ve güvenilir olmadıklarını iddia etmek için kullanılan “takiyye” kavramını getirdi. Oysaki Canbulat’ın siyasi algılayışını ve tavrını, onun kişiliği veya “takiyye” gibi kavramlar yanında Dürzîlerin tarihsel deneyimlerinde ve Lübnan’a özgü siyasal sistemde aramak gerekmektedir.

NOT: Makalenin tamamını okumak için başlıktaki linki tıklatınız.

Monday, September 07, 2009

Chevez’in Suriye Ziyareti ve Anti-Amerikancılık- Yasin Atlıoğlu


Yasin Atlıoğlu

1957 yılında Şam’daki ünlü Emevi Camii avlusunda bir Arjantinli yanındaki kalabalık bir grupla birlikte yürüyor, Selahaddin Eyyübi’nin sandukasının önünde durup rehberin anlattıklarını ilgiyle dinliyordu. Bu kişi, Soğuk Savaş döneminde Batı emparyalizmi ve sömürgeciliğine karşı verilen mücadelenin efsane ismi, Che Ernesto Guevera idi. Guevera, ABD emperyalizmine karşı dünya çapında bir birlik sağlama ve Arap dünyası içerisindeki anti-emparyalist mücadeleye destek vermek için Suriye’ye gelmişti. Bu olaydan yıllar sonra başka bir Latin Amerikalı siyasi lider Şam’ı ziyaret etti. Son yıllarda Orta Doğu’daki siyasi gelişmelere oldukça ilgi duyan ve müdahil olmaya çalışan Venezüella Devlet Başkanı Hugo Chavez, Libya, Cezayir, Suriye, İran, Belarus ve Rusya’yı kapsayan 11 günlük bir diplomatik ziyaretler zincirinin üçüncü halkası olarak iki günlük bir Suriye ziyareti gerçekleştirdi. Son üç yıl içinde Şam’a ikinci kez gelen Chavez’in ziyaretinin amacı Guevera’nın Asya ve Afrika ülkelerine yaptığı ziyaretlerle benzerlik arz etmektedir.

NOT: Makalenin tamamını okumak için başlıktaki linki tıklatınız.

Saturday, August 01, 2009

Turkey strives for a better common future in the Middle East (Ahmet Davutoglu- The Daily Star)


Peoples are bound together by deep rooted, historical ties. They have lived together for centuries and today, they continue to share the same geography, face the same challenges and opportunities. Their common vision of peace and stability in the Middle East and prosperity for their peoples has drawn them even closer.

Reflecting this long and common history, we share a vast cultural heritage which is still alive in our daily lives today. In this context, one can cite monuments such as the Grand Serail that houses the prime minister’s office today or the watch tower in Tripoli, among many others.

(Source: The Daily Star)

Thursday, July 30, 2009

Suriye'den Turizm Atağı (Yıldız Çelik- Cumhuriyet Gazetesi)

Kaynak: Cumhuriyet Gazetesi (24 Temmuz 2009)

En uzun sınırı paylaştığımız komşumuz Suriye turizm ve ticaret için yeni atılımlar yapıyor.
HOŞGÖRÜLÜ SURİYE DÜNYAYA ‘HOŞGELDİNİZ’ diyor…

Suriye Turizm Bakanı Dr. Sadallah Al-Qalaa ‘Türk ve yabancı şirketlerin ülkemize gelmesinin tam zamanı diyebilirim’ diyor…

YAZI VE FOTOĞRAFLAR : YILDIZ ÇELİK

Suriye Turizm Bakanlığı, Papa XVI.Benedict’in 28 Haziran 2008 – 29 Haziran 2009 tarihleri arasını, Hıristiyan Dünyası’nın İsa’dan sonra en önemli isimlerinden ‘Aziz Pavlus’un 2000’inci doğum yıldönümünü ‘Aziz Pavlus’ yılı ilan etmesinin kapanışını 22 ülkeden yaklaşık 200 gazeteci davet ederek asırlara dayanan geçmişini dünyaya göstererek yaptı.


Türkiye’de ise Aziz Pavlus yılının kapanış törenleri ilk Hıristiyan cemaatinin oluştuğu Antakya ve Aziz Pavlus’un doğum yeri olan Tarsus’da da yapıldı.

Suriye’de katıldığım tören öncesi Şam civarında gördüğümüz yerler, Suriye’nin barışçıl, hoşgörülü karakterini yansıtıyordu. Misafirperverliklerini söylemek için ise kelime bulmak zor diye düşünüyorum.

Bulgaristan, Sırbistan, Polonya, Belarus, Yunanistan, İngiltere, Macaristan ve diğerlerinden gelen davetlilerle gittiğimiz ilk yer, Şam’ın 80 km kuzeyinde Nebek kasabasını çevreleyen dağlarda 1320 metre yükseklikte yer alan Deir Mar Musa Al-Habashi Süryani manastırı idi.
Manastır, 2003 yılında öldürülen İsveç’in Dışişleri Bakanı Anna Lindh adına kurulan, Anna Lindh Vakfı ve vakfın İtalyan Ulusal Ağ Başkanı Fondazione Meditteraneo ortaklığında oluşturulan Euro-Med Kültürlerarası Diyalog Ödülü, Avrupa-Akdeniz bölgesindeki diyaloğu geliştirme konusunda öncülük edenlere verilen bir ödülü olan Euro-Med Kültürlerarası Diyalog Ödülü’ne 2006 yılında layık görüldü. Manastırda yaşayan onun çabalarıyla verilen, Cizvit Rahibi Paolo Dall’Oglio ile karşılaşıyoruz. Dall’Oglio’nun Hıristiyanlar ile Müslümanların birbirlerini daha iyi anlamaları için gösterdiği çabayı görünce ödülün yerini bulduğunu düşünüyoruz.

Manastıra sık sık gelen, az da olsa Türkçe konuşan Türk, 1962 doğumlu Yusuf Bali; ‘Büyük dedem Urfa’dan seferberlik zamanı Suriye’ye gelmiş. Ben Suriye’de doğdum. Eşim Yunanlı, 20 yıl önce Atina’ya çocuğumla beraber gitti ve bir daha onları görmedim. Suriye’de tek başına yaşıyorum. Burada huzur buluyorum onun içinde sık sık manastıra gelir kalırım’ diyor.

Türkçe sohbet ettiğimiz, Saloni Akbasyan, 1979 Halep doğumlu, Ermeni / Suriye vatandaşı. Babaannesi 1915’de 7 kardeşi ile Türkiye’den gelerek Suriye’ye yerleşmiş ve 2 kardeşinin de hala hayatta olduğunu söyleyen Akbasyan, ‘bazı zamanlar manastırda gönüllü olarak çalışıyorum. Ben ve annem Şam’da engelli çocuklara eğitim veriyoruz. Merkezdeki, çocukların özürlü olmaları doğum hatası, ve akraba evliliğinden kaynaklanıyor. Suriye’de ne kadar engelli çocuk var tam olarak bilemiyoruz. Devlet aileler engelli çocuklarında utanmasını istemiyor. Ama artık yavaş yavaş aileler de bundan utanmıyorlar. Hiç Türkiye’ye gitmedim, Türkçeyi TV’den TRT’nin çocuk programlarını dinleyerek öğrendim. 3 kardeşiz hepimiz de Türkçe biliyoruz. Her dili konuşmak isteriz. Çünkü bir dil bir insandır. Suriye’de Ermeni okulu da var. Hem Arapça hem Ermenice dersler veriliyor. İbadetlerimizi de çok rahat yapıyoruz’ diye coşkuyla anlatan Akbasyan, Seda Sayan ile Petek Dinçöz’ün programlarını kaçırmazmış.

Irak Savaşı’nın etkilerinden kurtulmak için Suriye’ye gelip Şam’da yaşayan 56 yaşındaki Katolik Basema Mansor Suriye’ye gelmeden önce Irak’ta Baş Hemşire olarak çalışıyormuş. Eşi, Irak’ta savaşta kaybolmuş. Bir kızı Londra’ya gitmiş, kendisi de 19 yaşında oğlunu alarak Şam’a gelmiş. ‘Burda işim yok, ailemin gönderdiği para ile geçinmeye çalışıyorum. Suriye’de Irak’ta olduğundan daha rahat ibadetlerimizi yapıyoruz. Bugün de manastıra arkadaşlarımla beraber ibadet için geldik’ diyor.

Güney Kore’den gelen, Şam’da İngilizce öğretmenliği yapan Koreli genç bayan ise ‘ iki Hıristiyan arkadaşımla manastırdakilere yardım etmek için geldim. Din konusunda kararsızım ama merak da ediyorum’ derken sebzeleri kesme işene devam ediyordu.

Hava çok sıcak olduğu halde hiç de rahatsız etmiyor. Çıktığımız 1000 metrelik dik patika yoldan yavaş yavaş inip yolumuza devam ediyoruz. Maalula yakınlarındaki, Mar Yacoub Almaktaa Manastırındaki Baş Rahibe Agnes, topraktan yaratılışı simgeleyen kahverengi elbisesi ile misafirleri karşılıyor. Düzenledikleri workshoplarda elbirliği ile restore ettikleri manastırda hoşgörüyü hissetmemek mümkün değil.

GECE ESKİ ŞAM SOKAKLARINDA...

Suriye’de gecelerin nasıl geçtiğini çok merak ediyordum. Günün yorgunluğunu atmak için gittiğimiz Eski Şam’ın ara sokaklarında dolaşırken farklı müzik sesleri geliyordu. Belediye binasının avlusuna girdiğimde Müslüman ve Hıristiyan gençlerin alkışlarla tuttukları ritimle, Rock müziği tüm çevreyi sarıyordu. Sahnede grup ‘Unwaited’ yerini almış gençler eğleniyordu.
Herkesin uğrak yeri, kahve içip nargile tüttürdükleri Al-Nofara’da 25 yaşındaki elektrik teknisyeni Ahmed Sharreer oturmuş arkadaşlarınla keyifli keyifli sohbet ediyorlardı. Sharreer hayatından memnun; ‘Başka ülkede yaşamak istemiyorum. Ağabeyim Dubai’de olduğu için, bazen oraya gitmeyi düşünüyorum ama burada ailemin bana ihtiyacı var. Arab, Romantik ve pop müziği dinlerim. Bir sevgilim var. O uzakta Amerika’da yaşıyor ama Şam’da doğdu. Yazın buraya gelir. Uzakta olduğu için telefonla konuşur ve internetten yazışırız. Boşanmış 1 de çocuğu var. Ailem buna hiçbir şey söylemez. Onunla yolda yürürüz, restorana gideriz’ diye anlatırken bir yandan da nargilesini tüttürüyordu.



Al-Nofara’da bir başka masada, inşaat işcisi Firas, eşi Ramia ve Firas’ın kardeşi Sabrim sohbet ediyorlardı. Sabrim, bizimle bildiği belki 40-50 İngilizce kelime ile iletişim kurmaya çalışıyordu. O bir lise öğrencisi ilerde de İngilizce öğretmeni olmak istiyor. ‘Akşamları genelde Al-Nofara’ya gelir sohbet ederiz’ diyor. O kadar samimi ve içtendi ki, yüz yüze zor anlaştığımız halde gene de bulunsun diye telefon numaramı aldı. Ayrılırken de fotoğraf çekildik.

Al-Nofara’nın müdavimlerinden 2 çocuk babası Ziad Al-Salili 41 yaşında Filistinli. Ailesi 1945’de Filistin’den göç etmiş. Macaristan’da dişçilik okumuş. Kendisi Şam’da Dişçi, eşi ise Jinekolog.
Ali Biwi ise 25 yaşında spor öğretmeni. Onun da annesi Filistin’den 1948 yılında göç etmiş. Babası Suriyeli ve o da Suriye’de doğmuş.

SURİYE HEM KÜLTÜRÜNÜ KORURKEN, DIŞARIYA’DA AÇILIYOR…
2005 ylında kapatılan Amerikan Büyükelçiliğinin Suriye’de tekrar açılacağı söylentileri için’umrumda değil açılır ya da açılmaz, burada güzel bir yaşantımız var ve devam ediyor’ diyen Angie Abou Assaf, Müslüman 4 çocuklu bir ailenin 21 yaşındaki kızı. Ailesi Swieda’da yaşıyor. Kendisi üniversiteye gidiyor ve eski Şam’da tek başına yaşıyor. Çalışmak için Güney Amerika ülkelerine gitmeyi terci eden Suriyeliler gibi onun da babası 20 yıl önce Venezula’ya gitmiş. ‘Babamı hiç görmedim. Ara sıra anneme telefon açar. Okul harici zamanlarımda, çizgi film izlemeyi çok severim, özellikle Nickledeon’u. Rock, metal ve İngilizce parçalar dinlemeyi severim. Ürdünlü bir erkek arkadaşım var. O da burada okuyor. Şimdi yaz tatili için Ürdün’e gitti. Bunu sadece ablam biliyor. İnter hattı problemi var Suriye’de bundan dolayı evimde internet yok ama pek çok internet cafeler var, gerekirse gidiyorum. Suriye yavaş yavaş da olsa modernleşiyor. Yavaş olmasının nedeni devlet değil halkın kendi yavaşlığı’ diyor.

Yeni Şam’da villaların ve 3-4 katlı apartmanların olduğu önceleri Şam’ın sayfiye yeri olan Esad Köyü’nde yaşıyan, Sevim Homsi; ‘Asıl İstanbulluyum. Eski nüfus kayıtımda, ‘Zamani Virani Evvel Hane 11 Cilt 9 / Süleymaniye’ yazardı. 1936 doğumlu. Ailem Osmanlı ailesi olduğunda Arapça kulak dolgunluğum vardı. 1950’de babamın kuzenini ziyaret etmek için Şam’a geldiğimde Suriyeli eşim beni görmüş ve beğenmişti. 1953’de yaşımı 1 yaş büyüterek Şam’da evlendik. İlk 7 yıl hiç Türkçe konuşmadım, Arapçayı çok iyi öğrendim, Türkçe’yi de çok iyi konuşurum. Ama eşim hiç Türkçe bilmezdi’ diye kendini anlatırken, yaşınızı hiç göstermiyorsunuz diye söylediğimizde, ‘Burada hayatım çok güzel mutlu geçti. Eşim muhasebeci idi. Buradaki eşler arasındaki bilinenin aksine biz her yere beraber giderdik. Beni hiç sıkmadı bazen yılda 5 kere Türkiye’ye gönderirdi. Eşimle, Mısır, Ürdün, Kuwait, Suudi Arabistan’a da gezmeye gittik. Burada da Türklere karşı da ayrı bir sevgi var. Beni o kadar çok severlerdi ki. Suriyelilerin anlayışlı olmaları beni çok etkiledi. Ve eşim de hep yanımda idi, ondan bence’ diyor. Suriye’de Türkiyeli, Türkiye’de kendini Suriye’li hisseden Homsi; ‘Buraya gelmeden önce hep Araplar çadırda yaşarlar diye duyardım. Geldiğim de gördüm ki hiç de söylenenler gibi değilmiş.
Avlusunda narenciyeler, fıskiyeli havuzların olduğu evler vardı.Yaz evlerin avlularında geçerdi. Mutfak, banyo ve odalar. Kışın ise üst katta orada da banyo mutfak ve odalar olurdu, hiç alt kata inmek gerekmezdi. Şimdi onlar hep restoran oldu’ derken sohbete kızı Emel Homsi’de katılıyor. Suriye’nin dışarıda yanlış tanınmasına üzülerek şöyle anlatıyor; ‘Suriye emniyetli olup olmadığı konusunda yanlış tanınan bir ülke. Mesela burada düğün olduğunda, saat 17- 19 arası erkekler eğlenir, kadınlarda saat 20’den sonra isterlerle sabaha kadar eğlenirler. Gecenin bir yarısı evlerine tek başlarına bile dönebilirler, bu kadar emniyetli. Suriye-Türkiye arasında antlaşmalar olduğunda çok seviniyoruz. Duyduğumuza göre 75 bin Türk firması Suriye ile iş yapmak için başvurmuş. Caddelerimizde Türk mallarının reklamlarını ve dükkânlarda Türk mallarını gördükçe çok seviniyoruz’ dedikten sonra kendi hazırladığı Küba içkisi mojitoya benzeyen alkolsüz serinletici etkisi çok olan lezzetli limon ve nane karışımını içip, gecenin serinliğini daha iyi hissetmek için Şam’ın kuzeybatısında yükselen kıyamet gününden hiç etkilenmeyeceğine, İsa peygamberin, Hazreti Meryem’in ve Hazreti Muhammed’in buraya geldiği söylenen Kasyon Tepesi’ne doğru çıkıyoruz. Yol boyunca oturup gecede Şam’ın ışıklarını izleyen ailelerin arasına katılıp ‘Beer Barada’ dan biz de onlarla seyre dalıyoruz.

HOŞGÖRÜYÜ GÖRDÜK…
Turizm Bakanı Dr. Saadallah Al-Qalaa ve yardımcısı Mohanad Kalash yaptıkları basın toplantısında, İslamiyet ve Hıristiyanlar arasında, ülkelerinde var olan hoşgörüyü vurgularken yurt dışına açılımlarını şöyle anlatıyor; ‘Yabancı yatırımcılar için mevzuat ve kanunları yeniledik. Yabancı yatırımcılar içinde kıyı şeritlerimizde ve başka yerlerde de arazi tahsisi yapıyoruz. Şu ana kadar toplam 4 milyar dolarlık bütçe ile yabancı yatırımcı geldi. Mega, büyük ve orta ölçekli projeler için hazırız. Şu anda çok sayıda Türk yatırımcı ile koordineli olarak çalışıyoruz. Türk ve yabancı şirketlerin ülkemize gelmesinin tam zamanı diyebilirim. Bütün Türk kardeşlerimizi turist, yatırımcı, gazetecileri bekliyoruz. Burası sizin ülkeniz geç kalmayın, hepiniz ‘Hoşgeldiniz’ ’ sözleriyle içtenliklerini dile getirdiler.

2000’inci doğum kutlamalarının son günü Aziz Pavlus’un Hıristiyan olup, Antakya’ya gitmek üzere ayrıldığı şehir sularının içinde Sayın Al-Qalaa’nın ve Latin Katolik Patrik Gregorios’un barış, dostluk mesajları içeren konuşmaları ve dans gösterileri ile son bulurken, ilerleyen gecede hoşgörülü - romantik Şam’ı tekrar yaşamak için sokak aralarına doğru yürüyoruz…

First analysis of the Mitchell Meeting (Joshua Landis- Syria Comment)

Syria arrests top human rights lawyer, group says- RPS

Friday, July 10, 2009

Beş Soruda Golan Meselesi- Yasin Atlıoğlu

İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres, hafta başında Almanya Dışişleri Bakanı Frank Walter Steinmeier’in İsrail’e yaptığı ziyaret sırasında, Suriye ile barış müzakereleri ve Golan Tepeleri’nin geri verilmesi konularında açıklamalarda bulundu. Perez, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın stratejik bir seçim yapmak zorunda olduğu ve bir taraftan İran ve Hizbullah ile bağlarını sürdürürken İsrail’den toprak ödünleri almasının hiçbir şekilde mümkün olmadığını söyledi. Aslında Perez’in açıklaması, Suriye ile barış müzakereleri konusunda diğer İsrailli yetkililerin yaptığı açıklamalarından çok da farklılık arz etmemektedir. Perez, Golan’daki İsrail işgalini ülkesinin beka ve güvenlik sorunlarıyla açıklamaya ve meşrulaştırmaya çalışmaktadır.


Oysaki Golan Tepeleri’nde 1967’de başlayan İsrail işgali, uluslararası hukuk ve adaleti yok sayan, bölgedeki çatışmacı statükonun sürmesine hizmet eden ve muhtemelen yakın gelecekte çıkabilecek bölgesel bir Arap-İsrail savaşını kışkırtan bölgenin en önemli birkaç meselesinden biridir. Golan’daki İsrail işgali meselesi çözülmedikçe Orta Doğu’ya kalıcı ve adil bir barışın gelmesi imkânsızdır. Bu bağlamda İsrail’in uzun süreli işgaline maruz kalan ve bölgede tarihsel, dinsel, siyasi, ekonomik ve askeri mücadelelerin bir parçası olan Golan Tepeleri meselesini 5 soru üzerinden değerlendirmeye çalışalım.

Wednesday, July 01, 2009

Aden Körfezi’nde Güç Mücadelesi- Yasin Atlıoğlu


Aden Körfezi son yıllarda, bölgede meydana gelen deniz korsanlığı eylemleriyle dünya kamuoyunun gündemine taşındı. Bölgedeki korsanlık eylemleri tarihin eski zamanlarından beri bir realite olmasına rağmen son yıllarda Somali’deki siyasal ve ekonomik istikrarsızlığa paralel gemi kaçırma eylemlerindeki artış ve eylemlerin niteliğinin değişmesi büyük güçlerin (great powers) korsanlarla mücadele etme adına bölgedeki askeri varlıklarını arttırmalarına yol açtı. Böylece büyük güçler, yerkürenin en önemli deniz geçişlerinden biri olan Aden Körfezi’ndeki çıkarlarını korumaya ve birbirlerine karşı güç dengelerini korumaya çalışmaktadır. Aden Körfezi ve onu Kızıldeniz’e bağlayan Babü’l Mendep Boğazı’nın güvenlik ve ticari olarak stratejik önemine ve tarih içerisinde büyük güçlerin bu bölgedeki mücadelelerine bakmak günümüzde de büyük güç olan veya olmak isteyen her devletin dış politikada anlamlı ve kapsamlı bir deniz stratejisine sahip olması gerektiğini göstermektedir.

NOT: Makalenin tamamını okumak için başlıktaki linki tıklatınız.

Thursday, June 11, 2009

Orta Doğu’da Seçimler (4) : Lübnan’da 14 Martçıların Zaferi- Yasin Atlıoğlu


7 Haziran 2009 Pazar günü yapılan Lübnan parlamento seçimini Batı yanlısı 14 Mart Koalisyonu 71 milletvekili (iki bağımsız milletvekili ile) elde ederek galip olarak tamamladı. Parlamento seçimi öncesi 70 civarında milletvekili kazanacağı beklenen Hizbullah liderliğindeki 8 Mart Koalisyonu ancak 57 milletvekili elde edebildi. Böylece 2005 seçimlerindeki statüko korunmuş oldu. Mişel Aoun’un Ulusal Özgürlük Hareketi’nin Hıristiyan bölgelerinde kendisinden beklenen başarıyı elde edememesi 8 Martçılar için seçimin büyük bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmasına yol açtı. Seçimlerden sonra 8 Martçılar için (beklentilerle birlikte düşünüldüğünde) başarısızlık olarak nitelendirilecek bu sonuç, uluslararası kamuoyunda ABD Başkanı Barack Obama’nın Mısır’da Orta Doğu’ya ve Müslüman dünyasına yönelik mesajıyla ilişkilendirilmeye çalışıldı. Hatırlanırsa Obama konuşmasında bölgedeki dini çeşitliliğin bir parçası olarak Marunîler’den bahsetmişti. Bu ilişkilendirme kısmen doğru kabul edilse de Lübnan’daki rakip politik gruplar arasındaki dengeler ve seçmenlerin eğilimlerini belirleyen diğer faktörler göz önüne alınmadan bu iki olay arasında genel bir sebep-sonuç ilişkisinden kaçınmak gerekiyor.

Monday, May 25, 2009

Orta Doğu’da Seçimler (3) : Lübnan Parlamento Seçimleri- Yasin Atlıoğlu


7 Haziran’da Lübnan’daki yapılacak parlamento seçimi, gerek ülkenin iç politikası gerekse Orta Doğu’daki bölgesel dengeler açısından önemli dönüşümlerin habercisi olabilir. Barack Obama’nın ABD başkanı olması ve İsrail’de yapılan seçimlerde Benyamin Netenyahu liderliğinde sağ bir koalisyonun iktidara gelmesi, 2009 yılının ilk yarısında Orta Doğu’nun dinamik bölgesel yapısının daha da bulanıklaşmasına yol açmıştır. Başkan Obama’nın ülkesinin dış politikadaki imajını iyileştirme adına ortaya koyduğu idealist diplomatik çabalarının gerçekliği ve uygulanabilirliği Orta Doğu’da tartışılırken Lübnan’daki parlamento seçimlerinden anti Amerikancı bir koalisyonun zaferle çıkma olasılığı bölgesel dengelerin yeniden tanımlanmasını ve Hizbullah’ın bir siyasal aktör olarak uluslararası alanda meşrulaşmasını getirebilir. Tabi diğer bir olasılıkta böylesi bir gelişme karşısında, güvenlikçi ve tek yanlı hareket etme eğilimlerini güçlü bir şekilde bünyesinde barındıran yeni İsrail hükümetinin Lübnan’a karşı yeni bir saldırıyla cevap vermesi olabilir. Bu olasılıklar dâhilinde Lübnan parlamento seçimleri öncesi, ülkedeki siyasetin toplumsal tabanını, Fransız mandası döneminde temelleri atılan siyasal sistemi, seçime katılan grupları ve seçimlerin ülkenin yakın geleceğine etkilerini ele almaya çalışalım.