"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "
Khalil Gibran (How I Became a Madman)
Khalil Gibran (How I Became a Madman)
NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER
Monday, July 28, 2003
Türk-Arap sentezi!! (Hüsnü Mahalli- Yeni Şafak)
17 yıl aradan sonra yarın ilk kez bir Suriye Başbakanı Türkiye'ye geliyor.. Halep Valisi iken sık sık Türkiye'ye gelen Muhammed Mustafa Miro, bu kez Başbakan olarak misafirmiz!!
Bir anlamda kaderi de Başbakan Erdoğan'a benziyor..
Bir anlamda kaderi de Başbakan Erdoğan'a benziyor..
Çünkü Suriye sisteminde vali aynı zamnda belediye başkanıdır..
Ancak Sayın Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı iken Suriye'ye gitmek istemiş ancak zamanın İçişleri Bakanı buna izin vermemişti!!
Suriyeliler ve tabiî ki Ankara, Miro'nun ziyaretini çok önemsiyorlar.. Çünkü Başkan Beşşar Esad'ın ziyaretine hazırlık niteliği taşımaktadır ..
Abdullah Öcalan'ın 9 Ekim'de Suriye'den ayrılmasından sonra 20 Ekim'de iki ülke arasında Güvenlik İşbirliği Anlaşması imzalandı. Bu anlaşma ile iki ülke arasında çok hızlı ve olumlu bir süreç başladı. Cumhurbaşkanı Sayın Sezer'in Hafız Esad'ın cenaze törenine katılması Suriye halkını ve yönetimini derinden etkiledi. Yeni Başkan Beşşar Esad, Türkiye ile ilişkilerin her alanda hızla geliştirilmesi için kesin talimat verdi. Bu süre içinde 40'ı aşkın bakan karşılıklı ziyaretlerde bulundu.
İki ülke arasındaki ticaret hacmi bir milyar doları aştı..
İmzalanacak yeni anlaşmalar ve atılacak somut adımlarla bu rakamın 2 milyar dolara ulaştırılması amaçlanmaktadır..
İki ülke arasında neredeyse hiçbir sorun kalmadı.. Güvenlik konusunda çok yoğun bir işbirliği var.. Su meselesi ise karşılıklı güvene dayalı ve olumlu diyaloglar çerçevesinde tartışılmakta ve çözüm yoluna sokulmaktadır.
İnanıyorum ki Hatay konusu da bu güven ve diyalog çerçevesinde çözülecektir.
Türkiye ile 900 kilometre sınırı olan Suriye'nin bu ülke ile ilişkilerine çok özel ve yoğun ilgi duyduğunu biliyorum.
Türkiye'nin de Suriye ile ilişkilerine yeni ve çok olumlu bir bakış açısı içinde yaklaştığını da biliyorum.
Nitekim Sayın Gül Başbakan iken çıktığı Ortadoğu turunda ilk durak olarak Suriye'yi seçmesi de bunun kanıtıdır. Sayın Gül, dış baskılara rağmen Bakan olarak da Şam'a gitmekten çekinmemiştir. Suriyeliler de Sayın Gül'e gösterdikleri olağanüstü ilgiyle bu davranışlara ne kadar değer biçtiklerini kanıtladılar.. Sayın Gül ile Sayın Esad ve Suriyeli yöneticiler arasında karşılıklı güven ve dostluğa dayalı çok güçlü kişisel ilişkiler kuruldu. İnanıyorum ki, bu ilişkiler çok şeyi çözecek ve bir çok zorluğun üstesinden gelecektir!!
Elbette geçmişin izlerini silmek pek kolay olmuyor.. Ama bu mutlaka gereklidir.. Tarihte birbirlerinin boğazına sarılan devletler ve halklar bugün birlikte yaşamanın maddi ve manevi yararlarını paylaşmaktadırlar.
Fransa, İngiltere, İtalya ve Yunanistan'a karşı Kurtuluş Savaşı veren Türkiye bugün bu ülkelerin oluşturduğu Avrupa Birliği'ne katılmak için bu ülkelerin tüm istek ve şartlarını yerine getiriyor.
Oysa Türkler ile Araplar ve tabii ki Suriyeliler 400 yıl birlikte yaşadılar ve yine birlikte Haçlılar'a ve siyonistlere karşı savaştılar.
Birilerinin tarihin belli bir döneminde başkalarına karşı işlediği suçu, bir halk veya ulus üzerine yıkmak pek mantıklı olmsa gerek..
Örnek mi istiyorsunuz.
İşte ben ..
Lise öğrenimimi Suriye'de tamamladıktan sonra, Türkiye'ye geldim. Bu ülkenin üniversitelerinde eğitimimi tamamladıktan sonra burada kaldım ve bir Türk bayan ile evlendim..
Türkiye, Suriye ve Araplar'a karşı yanlış bir davranışta bulunduğunda bizimkiler bana takılır ve 'seninkiler bak ne yapıyor' derler..
Benzer şekilde de Türkiye'deki dostlarım da 'senin bu Araplar ne yapıyor yahu' diyerek takılmaktan geri kalmıyorlar..
Ama ben ister Türk, ister Arap ister yabancı televizyon ve gazetelerdeki tüm konuşmalarımda hep iki tarafın iyiliği ve esenliği için çaba gösterdim ve göstereceğim..
Şimdi soruyorum ben bir Suriye vatandaşı olarak bir Suriyeli ya da Arap mıyım yoksa Türkiyeli miyim.. Doğrusunu isterseniz ben de bu sorunun cevabını bilmiyorum.. Pek de önemli değil diye düşünüyorum..
Çünkü ben kendimi bir Türk-Arap sentezinin bir ürünü olarak algılıyorum ve öyle yaşıyorum..
Ben Türkiye insanlarının mutlu olduğunu istediğim kadar Suriyeliler'in ve tüm Araplar'ın (tabiî ki barış ve dostluktan yana tüm insanların da) da Türkler'le dost olmalarını istiyorum ve bunun için çalışıyorum..
Çünkü inanıyorum ki, ancak ve ancak bu dostluklarla Türkiye tüm sorunlarını çözebilir. Türkiye, Suriye ve diğer Arap ve Müslüman ülkelere yakınlaştıkça hep kârlı çıkacaktır.
Hiç kimse bu yakınlaşma ve dostluklara farklı anlamlar yüklemesin..
Araplar'la ilişkiler hiçbir zaman AB'ye alternatif olmadığı gibi, Amerika'ya karşı da bir blok çabası değildir.
Suriye ve Araplar'la ilişkiler ise hiçbir şekilde 'laik ve demokratik sisteme karşı' bir eylem içermemektedir..
Tersine Türkiye, ancak ve ancak dürüst, samami ve direkt ilişkilerle kendi demokratik laik sistemini bölge ülkelerine yansıtabilir ve bu ülkelerin ve halklarının tepkileriyle kendi deneyimini zenginleştirebilir..
Böyle bir Türkiye'nin AB'deki şansı daha fazla olur..
Son yıllarda Suriye'ye giden Türkler'in bu ülkenin her şeyi ile Türkler'e ne kadar benzediğini hayretler içinde gördüler..
Şimdi amaç bu benzerliklerin ortak çıkarlar uğruna kullanılmasını sağlamaktır..
Son 50 yıldır tüm komşuları ile gergin ilişkiler içinde olan Türkiye'nin ne kadar zararlı çıktığı ortadadır.
Bu gerginliklerin kimin suçu olduğunu tartışmak bundan böyle hiç kimseye yarar sağlamayacaktır.
Uluslararası ve bölgesel ilişkilerde meydana gelen yeni oluşum ve dengeler ışığında Türkiye de eski alışkanlıklarından vaz geçmektedir.
AK Parti hükümeti ise bunun için büyük bir şanstır..
Suriye ve tüm bölge halkları AK Parti hükümetine böyle bakmakta ve bu hükümetin, partinin ve kadrolarının kendilerini mahcup etmeyeceğine inanmaktadırlar!!
Subscribe to:
Posts (Atom)