"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Wednesday, January 07, 2004

Turkey and Syria bury differences

SOURCE: BBC News

Turkey and Syria have agreed to bury their differences, ending decades of frosty relations.
Syrian President Bashar al-Assad, who is visiting Turkey, said the two countries would work together for peace and stability in the Middle East.

Mr Assad's visit is the first to Turkey by a Syrian head of state.

After a meeting with Turkish President Ahmet Necdet Sezer, he said the two countries shared concerns about the territorial integrity of Iraq.

Meanwhile Turkey, with its strong ties to Israel, is reported to be offering to help Syria make progress with its recent overtures towards the Jewish state.

Syria and Turkey were on the verge of war only five years ago over charges that Damascus was harbouring Kurdish rebels including Abdullah Ocalan. Syria later expelled the Kurdish rebel leader, who was subsequently captured and tried by Turkey.

Common ground

But since succeeding his father Hafez al-Assad almost four years ago, Mr Assad has been trying to improve ties with Ankara, and his visit caps a series of smaller steps to repair relations.

"We have moved together from an atmosphere of distrust to one of trust," he said. "We must create stability from a regional atmosphere of instability."

Mr Sezer echoed the Syrian leader's concern: "No time can be lost in replacing the atmosphere of enmity, distrust and instability which unfortunately prevails in our region with one of peace, stability and prosperity."

Mr Assad also mentioned Iraq, whose US-led occupation - which the two countries oppose - has brought the two countries closer together.

"We condemn all approaches that pose a threat to Iraq's territorial integrity," he said.

Turkey and Syria have common interests in Iraq. Both have sizeable Kurdish populations and neither wants to see the Kurds of Iraq winning independence under the new constitution there.

The two countries also want foreign troops to leave Iraq as soon as possible.

'Arsenal needed'

The US accuses Syria of seeking weapons of mass destruction, and has threatened sanctions.

But Damascus will only renounce its weapons of mass destruction programmes in tandem with similar dismantling by Israel, Mr Assad said in an interview as he arrived in Turkey.

He said it was "natural" for his country to wish to defend itself without co-ordinated disarmament throughout the Middle East.

Israel is widely believed to hold a nuclear arsenal, but has never admitted it.

Türkiye-Suriye yakınlaşması ne anlama geliyor? (Bülent Aras- Zaman)

Tuesday, January 06, 2004

Gul: al-Assad's visit is a starting point for a new stage of Turkish- Syrian relations- Arabic News

Syrian president kicks off historical visit to Turkey

SOURCE: People's Daily

Syrian President Bashar Al-Assad arrived Tuesday for a three-day ground-breaking visit to neighboring Turkey.
Bilateral relations and the Iraq issue would be on the agenda of Al-Assad's visit to Turkey, diplomatic sources said, adding that documents on prevention of double taxation, promotion and protection of investments as well as the sixth tourism protocol are expected to be signed during Al-Assad's visit.
After a scheduled meeting between Turkish President Ahmed Necdet Sezer and Al-Assad, the two leaders are expected to preside the meetings between Turkish and Syrian delegations, the sources added.
Al-Assad's visit came amid a rapprochement in relations between the two countries, which came to the brink of war just a few years ago.
"We have doors wide open ahead of us to achieve our objectives, and cooperation between our countries is super," Al-Assad said.
A statement from the Turkish presidency said Monday that the visit "is of special importance because it is the first presidential visit from Syria."
The two countries signed a memorandum of understanding in December to combat crime and terrorism following a series of car bomb attacks in Istanbul in November, 2003.

Turkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad onuruna verdiği akşam yemeğinde yaptıkları konuşma



Tarih:
06.01.2004

Konu:
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad onuruna verdiği akşam yemeğinde yaptıkları konuşma

Yer:
Çankaya Köşkü

Sayın Cumhurbaşkanı,

Saygıdeğer Hanımefendi,

Sayın Konuklar,

Suriye Arap Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Beşar Esad'ı, Saygıdeğer Eşini ve beraberindeki heyet üyelerini ülkemizde görmekten ve ağırlamaktan mutluluk duyuyoruz.

Türkiye ve Suriye arasında ortak tarihi ve kültürel değerlere dayalı köklü bağlar, ülkelerimiz ve uluslarımız arasındaki dostluk ilişkilerinin temelini ve parlak geleceğinin güvencesini oluşturmaktadır.

Türkiye'ye gelen ilk Suriye Cumhurbaşkanı olarak Yüce Kişiliğinizin bu tarihi ziyareti, ülkelerimiz arasındaki ilişkilerin her alanda hızla gelişmekte olduğunun somut göstergesidir.
Türkiye-Suriye ilişkilerinde son yıllarda yaşanan olumlu gelişmeler, ülkelerimiz arasındaki işbirliği alanlarını genişletmiş, uluslarımızın gönenç düzeyinin yükseltilmesine katkıda bulunmaya başlamıştır. Ziyaretinizin hızla gelişen ilişkilerimizin daha da ileri götürülmesine olanak tanıyacağı kuşkusuzdur.

Yüce Kişiliğinizin seçkin önderliğinde Suriye'de siyasal ve ekonomik alanlarda başlatılan reform sürecini ve bu yönde sürdürülen çalışmaları beğeniyle izliyor ve destekliyoruz.

Türkiye ile Suriye arasında her alanda, özellikle ekonomi ve ticaret konularında, geniş işbirliği olanakları bulunmaktadır. Sözkonusu olanaklardan uluslarımızın karşılıklı yararları doğrultusunda, en geniş şekilde yararlanmamız gerektiğine inanıyoruz. Bugün imzalanan anlaşmalar bu amaçla bizlere yeni ufuklar açmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanı,

Ortak tarihsel, kültürel ve toplumsal değerlerle bağlı bulunduğumuz Orta Doğu bölgesindeki gelişmeler, Türkiye'yi derinden etkilemektedir.

Orta Doğu bölgesi, ne yazık ki, yıllardır süregelen sorunlar ve çatışmalar nedeniyle, özlenen barış ve istikrara bir türlü kavuşamamıştır. Köklü bir geçmişe, zengin bir kültüre ve geniş kaynaklara sahip olan Orta Doğu ulusları, esenlik ve gönenç içinde yaşamayı en az diğer uluslar kadar hak etmektedir.

Bölgemizin bir an önce istikrara kavuşması, eldeki olanakların tüm bölge uluslarının gönencinin artırılması ve çağdaşlaşma amaçlarıyla kullanılması, bölge ülkeleri arasında yapıcı bir işbirliğinin ve anlayış ortamının kurulmasıyla olanaklıdır. Türkiye bu amaç doğrultusunda çalışmaya devam edecektir.

İsrail-Filistin uyuşmazlığında son dönemde yaşanan terör ve şiddet eylemlerini üzüntü ve kaygıyla izliyoruz. Kardeş Filistin ulusunun yasal haklarının korunması ve Filistin'in uluslararası toplum içinde hak ettiği onurlu yerini alması, Türkiye'nin dış politika gündeminin ön sıralarında yer almaktadır. Gerek şiddetle kınadığımız terörle, gerek teröre karşı savaşımda aşırı güç kullanımıyla barışçı bir çözüme varılamayacağı açıktır.

Uyuşmazlığın çözümü yolunda ortaya konulan Yol Haritası'nın taraflarca kabul edilmesini mutlulukla izledik. Ancak, gerekli adımların daha fazla gecikilmeksizin atılmaya başlanması da en az Yol HaritasıÕnın benimsenmesi kadar önem taşımaktadır. Bölgede barışın ve istikrarın ancak kapsamlı olduğu takdirde kalıcı olacağı düşüncesinden hareketle, Suriye ve Lübnan kanallarının da zamanı geldiğinde canlandırılması gerektiği inancındayız.

Bugün Irak'ta varolan durum ve bu ülkenin geleceği, iki komşu ülke Türkiye ve Suriye'yi yakından ilgilendirmektedir. Irak'ın toprak bütünlüğünün ve ulusal birliğinin korunması temel önemdedir. Irak'ın bütün kesimleriyle barışık, komşularıyla uyumlu, özgür ve egemen bir devlet olarak uluslararası toplum içindeki yerini en kısa sürede alması ortak amacımızdır. Türkiye, bu amaca ulaşılması için uluslararası çabalara güçlü desteğini sürdürecek, yakın komşuluk ilişkilerinin gereğini yerine getirecektir. Irak ulusunun çekmekte olduğu sıkıntıların artık sona ermesini diliyoruz.

Suriye ile gelişmekte olan ilişkilerimizi, uluslarımızın ortak yararına daha da ileriye götürmeye kararlıyız. Bu çerçevede, ziyaretinizin ilişkilerimizin özüne yaptığı anlamlı katkıdan duyduğumuz mutluluğu özellikle vurgulamak istiyoruz.

Sözlerimi bitirirken, ülkelerimiz arasında varolan ilişkilerin yeni atılımlarla daha da gelişeceği inancıyla kadehimi, Cumhurbaşkanı Sayın Esad ve Saygıdeğer Eşinin sağlık ve mutluluğuna, Suriye ulusunun esenlik ve gönencine, Türkiye-Suriye dostluğunun parlak geleceğine kaldırıyorum.

Monday, January 05, 2004

Suriye, Türkiye ve Ortadoğu-2 (Hüsnü Mahalli- Yeni Şafak)

Dün sizlere Türkiye-Suriye ilişkileri ile ilgili olarak düşüncelerimi yazmıştım. Bu düşünceleri dün Şam'da bir grup Suriyeli meslektaş ile birlikte Mehmet Ali Birand ve Fehmi Koru ile tartıştık.
Her ikisi de yarın Ankara'da olacak olan Suriye'nin genç Cumhurbaşkanı Beşşar Esad ile görüştü. Birand ve Koru'nun soruları ve izlenimleri ile Sayın Esad'ın yanıtlarını mutlaka takip edin. Her iki görüşmede ben de olduğum için gerektiğinde ben de bir değerlendirme yapacağım..
Ben kişisel olarak Esad'ın Türkiye gezisini çok önemsiyorum. Çünkü Suriyeli yöneticileri tanıdığım kadar, Ankara'dakileri de çok iyi tanıdığıma inanıyorum..

Bu gezinin getirisi yalnızca iki ülke arasındaki ilişkilere artı değer sağlamayacaktır. Bu gezi doğru bir şekilde değerlendirilirse bölgede çok şey etkilenir ve değişir..

Bu duygusal bir temenninin çok ötesinde, verileri olan gerçekçi ve stratejik bir yaklaşımdır. Bunun olası olduğunu bilenler işte bu nedenle Esad'ın ziyaretinden tedirgin olmaktadırlar. Bu gezinin engellenmesi için tüm çabalarında başarılı olamayanlar şimdi karşımıza çıkıp arabuluculuk konusunu pazarlamaya kalkışıyorlar. Onlar böylesi tarihi ve önemli bir ziyareti 'arabuluculuk tartışmalarının' içine sürükleyerek gölgelemek ve başarısız kılmak istiyorlar.
İnanıyorum ki: Cumhurbaşkanı Sayın Sezer ve Başbakan Erdoğan olup bitenlerin farkındadırlar..

Daha önce de yazmıştım..

İsrail hiçbir zaman barış istememektedir. 35 yıldır Suriye'nin toprağını işgal eden, Filistin halkına yapmadığını bırakmayan ve tüm dünyayı karşısına alan bir İsrail ile yola çıkmak hiç kimseye yarar sağlamayacaktır. İsrail'in nasıl bir ülke olduğu gerçeği herkesin vicdanında net olarak yer etmiştir. Suriye'nin veya Arap ülkelerinin varsa geçmişteki hataları İsrail'in bu gerçeğini değiştiremez ve değiştirmemelidir.

Şimdiye kadar Avrupa ülkelerinin onlarca arabuluculuk tekliflerini geri çeviren İsrail, bundan önce de Başbakan Sayın Ecevit'in benzeri davetlerini terslemiştir.

Kaldı ki; konu bir arabuluculuğu gerektirecek kadar karışık ve zor değildir..

Çünkü İsrail işgal ettiği Filistin, Suriye ve diğer Arap topraklarından çekilirse sorun kendiliğinden çözülür. Şimdiye kadar bunu yapmayan bir İsrail'e ne Erdoğan'ın ne de başkasının bir şey yaptırması mümkün değil.

Kimse kendini kandırmasın.

Kurulduğu günden beri hiçbir BM kararını uygulamayan bir İsrail'in Ankara'nın söyleyeceklerini yerine getirmesinin hiçbir mantıklı nedeni yoktur. Üstelik Ankara'da, İsrailliler'in ne kadar saklarlarsa saklasınlar hoşlanmadıkları AK Parti iktidarı var.. Daha açık söylemek gerekirse, İsrail hiçbir şekilde Türkiye'nin bölgede prestij kazanmasını, başta Suriye olmak üzere Arap ülkeleri ile dost olmasını ve onlar için örnek olmasını istemez.

Bölgeyi kendi istediği biçimde şekillendirmek isteyen İsrail ve onun mutlak ve ebedi hamisi Amerika 70 milyonluk bir Müslüman ülkenin Ortadoğu'da yıldızının parlamasına izin vermez.

Türkiye'nin 57 yıllık Amerikan ilişkilerini derinlemesine bakanlar bu gerçeği çok net olarak görürler. İşte bu nedenle ne Amerika ne İsrail, AK Parti'li bir Türkiye'nin siyasal, ekonomik ve psikolojik olarak bölgesel bir güç olarak öne çıkmasına izin vermez. İşte bu nedenle bu iki ülke ve onların yandaşları böyle bir sonucu engelleyecek her yola başvuruyorlar ve vuracaklardır..

Ellerinde ise son bir koz olarak da Hatay konusu kalmıştır. Oysa herkes bilir ki, Suriye-Türkiye ilişkileri karşılıklı güvene ve dostluğa dayalı olarak geliştikçe bu sorun mutlaka çözülecektir. Bu çözümün nasıl olacağını elbette politikacılar belirleyeceklerdir. Unutulmamalıdır ki, bu tür sınır sorunları birçok Arap ülkesinin yanısıra birçok Avrupa ve başka ülkeler arasında olmuş ve hâlâ devam etmektedir. Ama bu tür sorunlar var diye bu ülkeler kendi aralarındaki ilişkiler geliştirmekten vazgeçmemişlerdir. Daha somut olarak söylemek gerekirse bugün Türkiye'nin Yunanistan ile ilişkilerine bakıldığında birden çok zor sorunun varlığı gözlenmektedir. İki ülke bir kaya parçası için (Kardak) neredeyse savaşacaktı. Bugün Ege'deki kıta sahanlığı, hava sahası ve milli sular ile ilgili sorunlar devam ederken her iki ülke ikili ilişkileri geliştirmek yolunda çok önemli adımlar atıyorlar. Üstelik Kıbrıs, karşılıklı azınlıklar ve AB ile ilgili sorunlar devam ederken. Ama yine de hiç kimse çıkıp da Yunanistan ile ilişkilerimizi niçin geliştiriyoruz demiyor..
Özetle Başkan Esad'ın Türkiye ziyareti çok önemli fırsatları beraberinde getireceğine inanıyorum.

Bir kez daha söylemeliyim:

Ankara ve Şam'da karar alıcılar birbirlerine ne kadar açık, samimi ve yürekten güvenirlerse çözülmeyecek hiçbir sorun olmayacaktır.

Elbette her ülke kendi ulusal çıkarını düşünerek adım atacaktır. Ancak unutulmamalıdır ki Amerika'nın her iki ülkeye komşu olduğu bir dönemde Suriye ve Türkiye'nin ulusal çıkarları birçok noktada buluşacaktır.

Sakin, ön yargılardan uzak ve açık yüreklilikle düşünenler bunun böyle olduğunu çok net olarak göreceklerdir.

Şam ve Ankara'da böyle düşünenlerin sayısının giderek arttığını görmek birilerini oldukça tedirgin etmektedir..
Bu ise beni umutlandırdığı kadar, her iki halk adına da sevindirmektedir!!

Sunday, January 04, 2004

Suriye, Türkiye ve Ortadoğu-1 (Hüsnü Mahalli- Yeni Şafak)

Suriye'nin genç Cumhurbaşkanı Beşşar Esad Salı günü Ankara'da olacak.. Esad, Türkiye'yi ziyaret edecek olan ilk Suriye Cumhurbaşkanı.. Yani bağımsızlığına kavuştuğu 1946 yılından bu yana Suriye, komşusu olan Türkiye ile bu düzeyde bir temasta bulunmamıştı. Sayın Sezer ise, baba Esad'ın cenaze törenlerine katılarak Suriye'ye giden ilk Türk Cumhurbaşkanı olmuştu.

Geçmiş süre içinde başbakanlar karşılıklı olarak gidip gelmişler ancak iki ülke arasındaki sorunlara çözüm bulamamışlardı. 1998 yazında başlayan gerginlik ve onu izleyen günlerde Öcalan'ın Suriye'den ayrılması ile iki ülke ilişkilerinde çok farklı bir süreç başladı. Adana'da imzalanan Güvenlik İşbirliği ile bu süreç iki ülkeyi hızlı bir şekilde birbirine yaklaştırdı.

Son 4 yılda karşılıklı olarak başbakanlar dahil olmak üzere 40'ı aşkın bakan Şam ve Ankara arasında gidip geldi. 150 milyon dolar civarında olan ticaret hacmi bu süre içinde bir milyar doları geçti. Bakan Kürşat Tüzmen bu rakamın bu yıl sonunda 2 milyar doları bulabileceğini söylüyor.

AK Parti'nin iktidara gelmesi ve Sayın Gül'ün Başbakan olarak Şam'a gitmesi ikili ve bölgesel ilişkilerde yeni bir dönemin açılmasına yol açtı. Kim ne derse desin bu süreç yalnız Suriye-Türkiye ilişkileri değil aynı zamanda tüm bölgenin geleceği açısından çok önemlidir.

Bunun nedeni ise Şam ve Ankara arasında samimi ve karşılıklı güvene dayalı bir diyaloğun doğmasıdır.

Bu ise ister istemez birilerini rahatsız etmektedir.

Amerika ve İsrail, Ankara ile tüm diyaloglarında Suriye'den uzak durulması gerektiği telkininde ve zaman zaman tehditlerinde bulunuyor.

AK Parti hükümeti şimdiye kadar tüm bu baskıları göğüsleyerek Şam ile ilişkilerini geliştirmekte ve Esad'ın ziyareti ile bu ilişkilere farklı bir boyut kazandırmaktadır.

Bu ise Türkiye içindeki bazı çevreleri rahatsız etmekte ve edecektir. Bu çevreler son İstanbul olaylarında Şam'ın gösterdiği tüm işbirliğine rağmen Suriye'yi işin içindeymiş gibi göstermeye çalıştılar. Arapça ve islam dinini öğrenmek için dünyanın dört bir yanından Şam'a gelenler neredeyse terörist olarak ilan edildi. Bu okullar ise 'Şeriat medresleri' olarak Türk kamuoyuna yansıtılmak istendi.

Ancak bu yalanları uçuranlar kısa bir süre sonra kendi yalanları ile çeliştiler.
Bu çevrelerin bir sonraki malzemesi Suriye'nin geçmişte PKK'ya olan desteği olacaktır. Bu da yetmez ise Hatay konusu öne sürülecektir.

Daha önce de bu konuları yazmıştım..

Amaç Suriye-Türkiye dostluğunu bozmak olduğu için bir kez daha hatırlatmakta yarar vardır. Amacım hiç bir şekilde bu köşeyi kullanarak ülkem Suriye'yi savunmak değildir.

Beni tanıyanlar bunu asla yapmadığımı ve yapmayacağımı bilirler. Ancak bir gazeteci olarak da doğru bildiklerimi yazma sorumluluğum vardır.

80'li yılların başlarında Suriye'de barınan Öcalan ve PKK'lılar Türkiye için gerçekten büyük problem yaratmışlardı.

1987'de rahmetli Özal'ın baba Esad ile imzaladığı işbirliği protokolu ile iki ülke ilişkilerinde çok olumlu bir süreç başlamıştı. Bu tarihten sonra PKK'nın Suriye'deki faaliyetlerine sınırlandırma getirildi, Ankara ise Fırat'tan Suriye'ye saniyede 500 metreküp su bırakıyordu.

5 yıllık olan bu protokol süresince Suriye sınırından Türkiye'ye hemen hemen hiç sızma olmamıştı. 1991'de Irak savaşı ve sonrasında meydana gelen gelişmelerle PKK'lılar Kuzey Irak'a geçti ve Saddam'ın silahlarına el koyarak birden bire güçlendi. Nitekim bu tarihten sonra PKK eylemleri çok hızlı bir şekilde tırmandı ve yoğunlaştı. Bu sırada Ankara'da bazı çevreler, Suriye'ye Fırat suyunun verilmemesi ve 'Arapların petrolu varsa, bizim suyumuz var' gibilerden söylemlerle Suriye ve Arap ülkelerini kışkırtıyordu.. Bu arada Suriye'nin bazı bölgelerinde meydana gelen patlamalardan Ankara sorumlu tutuluyordu.

Ama yine de Suriye-Türkiye ilişkilerinde doğrudan bir gerginlik yaşanmıyordu. 1998 gerginliğini ise o dönemde Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin gelişmesine bağlayabiliriz.

Hatırlayanlar bilir bu gerginlik 28 Şubat olayı ve onu izleyen Erbakan hükümetinin istifasından iki ay sonra başlamıştı..

Fakat işin garip tarafı, o dönemlerde başta Amerika ve Avrupa ülkeleri olmak üzere hemen hemen herkes PKK'yı desteklemesine rağmen her nedense Türkiye'deki bazı çevreler yalnızca Suriye'yi suçlamayı yeğliyorlardı. İşin daha da garip tarafı Öcalan Şam'dan ayrıldıktan sonra Yunanistan, Rusya ve İtalya'ya gitmiş ve bugün bile PKK'nın tüm örgütleri, şirketleri ve medya kuruluşlar AB ülkelerindedir.

PKK televizyonu ise AB ve NATO'nun başkenti Brüksel'den yayın yapmaktadır.

Ama hiç kimse Belçika'ya savaş açalım veya AB ve NATO'dan vazgeçelim demiyor. Hala bazıları Suriye'nin PKK'ye verdiği desteği hatırlatmayı tercih ediyor. Üstelik Irak'ı işgal eden Amerikalılar Kuzey Irak'ta bulunan 5 bin PKK'lı ile canciğer olmuş ve onlarla sık sık bir araya geliyorlar.

Şam'da dolaşırken bunları düşündüm ve sizlerle paylaşmak istedim..

Yarın devam ederiz..