"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Thursday, July 21, 2005

Suriye'de Değişim ve Muhalefet

Yasin Atlıoğlu

1960’lardan beri Suriye siyasal yaşamındaki en güçlü siyasi organizasyon olarak ülkeyi yöneten Baas Partisi, beş yıllık bir aradan sonra Haziran başında dört gün süren genel kongresini gerçekleştirdi. Baas Kongresi’nde Suriye’nin geleceğini şekillendirecek siyasi ve ekonomik reformların tartışılacağı ve bir reform paketinin ortaya konulacağı bekleniyordu. Baas Kongresi’nin son günü, delegeler hükümete tavsiye niteliğinde kararları içeren bir bildiriyi sundu.

Bu bildiride, 1963’ten beri devam eden Olağanüstü Halin yumuşatılması, Suriye vatandaşlığına sahip olmayan 200 bin civarında Suriye Kürtü’ne vatandaşlık hakkı verilmesi (1), yabancı yatırımların önündeki engellerin kaldırılması, basın yasasının değiştirilmesiyle birlikte ülkede çok partili siyasal yaşamın oluşması için ilk adımı teşkil edecek bir siyasal partiler kanununun hazırlanması önerildi. Kongreden çıkan reform önerileri, ülke içinden ve dışından çoğu kişi tarafından yetersiz bulundu ve Baas kongresi rejimin bir güç gösterisi olarak algılandı. Bununla birlikte tarihi boyunca demokratik yaşam biçimine uzak kalmış, modernleşme ve ulus-devlet inşa süreçlerini tamamlayamamış olan Suriye’de çok partili yaşama geçiş projesinin gerçekleşmesi, siyasal çoğulculuk ve demokratik gelişme açısından önemli bir köşe taşı olacaktır. Bu durum elbette ki demokratik bir yönetimin işleyebilmesinin en önemli unsuru olan muhalefetin de legal siyasi örgütlenmesine olanak sağlayacaktır. Bu bağlamda Suriye’de var olan siyasi hareketleri, muhalefet olgusunu ve yakın gelecekte oynayabilecekleri rolleri anlamaya çalışalım.

Suriye’de Muhalefet Olgusu ve Muhalif Olmak

Hafız Esad, ülkedeki güç odaklarını kontrolü altına alıp bazen popülist Arap milliyetçisi söylemleri bazen de dış düşman mitini (İsrail) kullanarak Suriye’de istikrarlı bir yönetim sistemi ve Suriyelik kimliği çatısında bir ulusal birliktelik yaratmayı başarmıştır. Hafız Esad, gücünün ve varlığının tehdit altına girdiğini hissettiği zamanlar ise tehdit unsurları üzerinde şiddet kullanmaktan da çekinmemiştir. Gücü ve otoriteyi elinde tutan tek adam rejimi altında 30 yıl yaşayan Suriye halkı, devlet kavramını tanımlarken genellikle devleti rejimin varlığı düzeyine indirgemektedir. Suriyeliler için devlet siyasi iktidardır, bireylerin yaşamları iktidarın mutlak otoritesine bırakılmıştır. Siyasal ve toplumsal alanı tamamen denetleyen totaliter devlet yapısının ortaya çıkardığı bu psikoloji, Esad rejimine karşı oluşabilecek bir karşı çıkışın ve muhalefetin devlet düşmanlığı olarak algılanmasına sebep olmakta ve günümüze kadar Suriye halkı üzerinde etkisini sürdürmektedir. Beşşar Esad yönetimi içinde de, özellikle eski sistemden kalan politikacılar, Suriye’deki muhalif hareketleri topyekün bölücü ve yıkıcı hareketler olarak görebilmektedir. Bunlarla birlikte Suriye siyasetinde muhalefet olarak yer almaya çalışan kişi veya gruplar içinde gerçekten iktidarın dayanılmaz cazibesine kapılarak rejimi devirme çabasında olanlar ve Suriye dışındaki güç odaklarıyla işbirliği içinde hareket edenler da vardır. Suriye iç siyasetindeki bu ana çelişki çerçevesinde günümüzde Beşşar Esad yönetimine muhalif olan ülke içinden ve dışında kadrolara bakalım.

Ülke dışından Beşşar yönetimini tehdit eden ilk isim, amcası Rıfat Esad’tır. Beşşar Esad, 2000 yılında iktidara geldiğinde en önemli siyasi rakibi Suriye dışında yaşayan amcası Rıfat Esad idi. Suriye içinde önemli Sünni ve Nusayri ailelerin desteğine sahip olan Rıfat Esad, Suudi Arabistan veliaht Prensi Abdullah ile de yakın ilişkilere sahiptir. 1982’de Hama Katliamı’na katılan birliklerin komutanı olan Rıfat Esad’ın 2000 yılından sonraki açıklamalarında Suriye halkının özlem duyduğu demokratik yönetimi kurabileceğini sürekli tekrar etmesi ise dikkat çekicidir. Rıfat, Esad ailesi içinde iktidar rakibi olmasına rağmen özel bir yere sahiptir, ne Hafız Esad döneminde ne de Beşşar Esad döneminde tamamen yok edilmek istenmemiştir. Bu durum, Esad Ailesi’nde ailesel ve kabilesel bağların ne kadar kuvvetli olduğunu göstermektedir. Rıfat Esad’ın ismi zaman zaman Suriye iktidarı için geçse de içinde bulunduğumuz uluslararası konjonktürde büyük güçlerin (Özellikle ABD) Rıfat Esad’ı iktidar için desteklemesi zor görünmektedir. Bunun en önemli nedenlerinden biri, ABD’nin 11 Eylül 2001 saldırılarından bir ay sonra Suriye asıllı Amerikalı işadamı Ferid Nahid Gadiri önderliğinde yeni Suriye için kendi muhalefetini oluşturmuş olmasıdır. Ferid N. Gadiri Ekim 2001’de Suriye Reform Partisi’ni kurmasından beri Beşşar Esad rejimine karşı Washington merkezli, ABD yönetimi destekli bir muhalefet yapmaktadır. Gadiri’nin demokrasi, özgürlük ve insan hakları kavramlarını ön plana çıkaran kendinden emin ve iddialı söylemi, Suriye içinde kuşkuyla karşılanmaktadır. Gadiri, Beşşar Esad’ın bir diktatör olduğu her fırsatta dile getirmekte ve yakın bir zamanda Baas yönetiminin ülke içinden gelen talep sonucu iktidarı kaybedeceğini iddia etmektedir. Suriye’de yeni oluşacak iktidar için de kendini aday göstermektedir. Gadiri’nin bu iddialarına rağmen Suriye siyasetindeki gerçekler ülke içinde tabanı olmayan Gadiri’nin, ancak Baas rejimi bir ABD askeri müdahalesiyle yıkılırsa yeni dönemde siyasette söz sahibi olabileceğini göstermektedir.

Ülke dışında örgütlenen son belki de en güçlü muhalif grup Müslüman Kardeşler Örgütü’dür. Suriye içinde yasak bir örgüt olmasına rağmen Sünni Müslümanlar arasında geniş bir tabana sahiptir. Örgüt, Londra’da yaşayan lideri Ali Sadreddin El Bayanuni aracılığıyla yönetilmektedir. Müslüman Kardeşler Nisan 2005’te Baas yönetiminin illegal olduğunu ve Suriye’de özgür ve dürüst seçimlerin yapılması gerektiğini belirten bir bildiri yayınlayarak hala Suriye siyasetinde var olduğunu göstermek istemiştir. Müslüman Kardeşler Örgütü, Suriye’de illegal bir oluşum olarak kabul edilmekte ve 49 nolu yasaya göre örgütle organik bağı olanlar idam cezası ile yargılanmaktadır. Son aylarda ABD yönetimi içinden bazı çevrelerin kısmen desteğini alan Müslüman Kardeşler, Suriye içindeki rejim karşıtı gruplarla birlikte hareket etmeye başlamıştır. Bununla birlikte Londra’da yaşanan patlamalardan sonra Suriye asıllı Ebu Mussab el-Suri adlı bir kişinin patlamalarla ilgisinin olduğu iddiası, İngiltere’de örgüt üzerindeki baskıları artırabileceği gibi örgüt lideri El Bayanuni’nin rahat hareket imkânının azalacağı da söylenebilir.

Ülke İçinden Muhalefet: Entelektüeller, İnsan Hakları Savunucuları ve Kürtler

Haziran 2000’de iktidara gelen Beşşar ülkesinde değişimin ve yeniliğin önderi olarak demokrasinin gerekliği olan özgürlük ve şeffaflığı sağlamak için, Suriyeli entelektüellerin katıldığı ve Şam başta olmak üzere diğer şehirlerde yapılan siyasi ve ekonomik forumları (2) cesaretlendirmişti. Batılılar tarafından “Şam Baharı” olarak adlandırılan bu dönemde, yazar, gazeteci, işadamı gibi çeşitli meslek gruplarından entelektüeller tarafından gerçekleştirilen ve siyasi ve ekonomik reformun tartışıldığı toplantılar, Suriye’deki reformist elit sınıfın varlığını ortaya koymuştur. Reformistler adıyla anılan bu grubun içinde Riyad Seyif (işadamı), Arif Dalila (ekonomist), Michel Kilo (yazar), Nebil Süleyman (romancı-eleştirmen), Mamun el-Homsi, Habib İsa gibi isimler ön plan çıkmaktaydı. Baba Esad döneminde devletin güdümünde oluşan sivil toplum, bu siyasi ve ekonomik forumlarla ilk defa özgür hareket şansı yakalamış ve kamusal bir alan yaratmayı başarmıştır. Bu forumlar, kısa zamanda Suriye yönetimini reforma zorlayan toplumsal baskı gruplarına dönüştüler. Hafız Esad tarafından hassas dengeler üzerine kurulan rejimin içindeki çıkar grupları bu forumlardan rahatsızlık duydu ve eski düzenden kalan siyasi kadroların yaptığı baskılar sonucu Beşşar, iç istikrarın bozulması, mezhepçi ayrılıkları kışkırtma, rejim karşıtlığı gibi nedenlerle bu forumları 2002 Ağustos ayından itibaren kapatmaya başlamıştır. Forumlara katılan entelektüellerin bir kısmı (Riyad Seyif, Mamun el-Homsi, Habib İsa) rejim tarafından cezaevlerine yollanarak cezalandırılırken bu forumları oluşturan entelektüeller reform konusunda mücadelelerine devam etmişler ve günümüzde Beşşar yönetimine karşı muhalefetin önemli bir grubu olarak Suriye siyasetinde varlıklarını korumuşlardır. Bu grubun içine ulusal ve uluslararası insan hakları savunucularını da ekleyip seküler ve reformist bir Suriye muhalefetinden bahsedebiliriz.

Suriye’de muhalefet olma çabası gösteren son grup ise Suriyeli Kürtler’dir. Özellikle 2003 Irak Müdahalesi sonrası Kuzey Irak’taki Kürt grupların ABD desteğiyle kazandığı siyasi ve ekonomik ayrıcalıklar, Kürt milliyetçisi hareketleri canlandırmış ve Orta Doğu’da yaşayan Kürtler için Kuzey Irak’ı bir çekim merkezi haline getirmiştir. Bu durumdan Suriye de doğrudan etkilendi ve 1,6 milyon civarında nüfusa sahip olan Suriye Kürtleri siyasi ve kültürel hak talepleriyle ortaya çıktı. Günümüzde Suriye’de 12 Suriyeli Kürt partisi vardır ve bu partiler devlet tarafından yasal parti sayılmamalarına rağmen faaliyetleri uzun süre engellenmemiştir. Suriye tarihi boyunca silahlı mücadele ve ciddi bir siyasi örgütlenme deneyimine sahip olmayan Suriye Kürtler için 2004 Martında Haseke Eyaletine bağlı Kamışlı kasabasında çıkan olaylar önemli bir dönüm noktası teşkil etmektedir. Bu olayları bir Kürt isyanı olarak dünya kamuoyuna sunan aşırı milliyetçi Kürt gruplar bölgeyi de Büyük Kürdistan’ın bir parçası (Güneybatı Kürdistan) olarak gösterme çabasındadırlar. Bütün bunlara rağmen Suriye Kürtleri’nin genelinin kısa vadede bağımsızlık veya özerklik yönünde talepleri olduğu söylenemez, daha çok siyasi ve kültürel haklar ve vatandaşlık yönünde Suriye hükümetinden beklentileri vardır. Fakat son zamanlarda Suriye Kürt Partileri içinden birinin Kürt muhalefetin önderliğini ele geçirme ve Suriye’de rejimi değiştirmek çabası içinde olduğu açıkça gözükmektedir. Bu parti, terör örgütü PKK yanlısı Demokratik Birlik Partisi (PYD-Partiya Yekitiya Demokrat) dir. 2003 yılında kurulan PYD, gerek Kamışlı Olaylarından sonra gerekse Şeyh Muhammed Maşuk el Haznevi öldürülmesinin ardından Suriye’de toplu gösteriler gerçekleştirerek kendini ön plana çıkarmak istemiştir. Diğer Kürt partilerinin siyasal ve kültürel hak beklentilerini yeterli bulmayan PYD Başkanı Ömer Fuat, Suriye için federal bir yapı, Kürtler için de özerklik istemektedir. PYD, son iki ay içinde Suriye Devlet Güvenlik Mahkemesi’nin, PKK terör örgütünün üyesi olduklarından dolayı ağır hapis cezasına çarptırdığı Kürtler için toplu protesto gösterileri düzenleyerek terör örgütü ile olan organik bağını ortaya koymaktadır. Bununla birlikte PKK terör örgütünün, Suriyeli Kürtlerin demokratik haklarına ilgi göstermesi ve Suriye yönetimini yaptığı açıklamalarla tehdit etmesi bu gelişmelerle örtüşmektedir.

Suriye’de Çok Partili Yaşama Geçiş Süreci

Suriye’de Baas Partisi’nin önderliğinde yedi partiden oluşan “Ulusal İlerici Cephe” dışında siyasal parti bulunmamaktaydı. Daha önce söylediğimiz gibi rejimin kendi içinde esneklik sağlayan yapısı 12 Kürt partisinin örgütlenmesine izin verse de bu partiler seçimler katılamayan ve kanuni parti niteliği taşımayan oluşumlardır. Baas Partisi’nin son kongresinde alınan tavsiye kararıyla 2007 yılına kadar Suriye yönetimi bir seçim kanunu hazırlayıp çok partili serbest seçimlere gidecektir. Bununla birlikte ülke bütünlüğünü tehdit edecek etnik ve dini temelli partilerin kurulmasına izin verilmeyecektir. Muhakkak ki burada hedef alınan kitleler etnik kökene dayalı ayrımcılığı körükleyen Kürt partiler ve dini referans alan Sünni Müslüman Kardeşler Örgütü’dür. Öyleyse 2007 yılında çok partili seçimler yapılsa da Müslüman Kardeşler ve Kürt gruplar seçimlere katılamayacaktır. Rıfat Esad ve Ferid Gadiri’nin ülkeye giremediği düşünüldüğünde geriye örgütlenme gücüne sahip 2000 yılında forumları oluşturan seküler reformist gruplar kalmaktadır. Bu grupların üyelerinin bir kısmının hapiste olduğu düşünüldüğünde Beşşar eğer 2007’de gerçekten çok partili bir seçim istiyorsa bu grupların hapisteki üyelerini (başta 2002 yılında beş yıl hapis cezasına çarptırılan Riyad Seyif ve Mamun el-Homsi olmak üzere) genel bir af ile özgürleştirmeli ve bu grupları legal sistemin içinde tutup seçimlere girmelerini sağlamalıdır.

Son iki ay içindeki gelişmeler, seküler reformist grupların İslami muhalefet ile sıkı ilişki içine girerek Beşşar Esad rejiminin kırmızı çizgilerini aştığını göstermektedir. Suriye’deki siyasi ve ekonomik forum kültürünün son kalesi olan Attasi Formunun iki üyesinin Mayıs ayı sonunda tutuklanması ve Attasi Formuna yönelik baskı politikası, Müslüman Kardeşler ile kurdukları ilişkilerin bir sonucu olarak değerlendirilmelidir. Suriye’deki muhalif gruplar her ne kadar organize olmaktan ve birlikte hareket etmekten yoksun olsa da Beşşar Esad rejimini en fazla tedirgin eden olasılık Müslüman Kardeşler (İslami muhalefet) ile seküler reformist grupların tek bir çatı altında birleşme iradesini göstermeleridir. Müslüman Kardeşler (İslami muhalefet) Suriye muhalefetinin kalbini, seküler reformist gruplarsa muhalefetin beynini oluşturmaktadır ve eğer birlikte hareket ederlerse Beşşar yönetimi için önemli bir tehdit arz edeceklerdir.

Bütün bunlara rağmen bu muhalif grupların birlikte hareket edebilme yeteneğine en azından yakın bir gelecekte sahip olamayacaklarını ve geniş bir halk desteğine sahip olan Beşşar’ın yönetimine alternatif teşkil edemeyeceklerini söyleyebiliriz. Suriye halkı, totaliter bir devlet yapısı altında yaşamaktan bıkmış bile olsa bunun suçlusu olarak Baas’ı ve Baas içinde örgütlenmiş çıkar gruplarını görmektedir. Beşşar Esad ise onlar için umut veren, yolsuzluklara bulaşmamış bir siyasi kişiliktir, ülkede gerçekleşecek değişimin simgesidir. Suriyelilere göre Beşşar, iyi niyetli bir şeyler yapmaya çalışmakta, ama Baas’ın kökleşmiş eski kadroları tarafından engellenmektedir. Beşşar’ın iktidar dönemi boyunca kabinede iki defa ciddi değişiklikler yapması, Devlet Başkan Yardımcısı Abdulhalim Haddam’ı emekli etmesi, eski Savunma Bakanı Mustafa Talas’ın Temmuz ayı içinde Fransa’ya yerleşmesine izin vermesi ve son Baas Kongresinde parti ve hükümet yetkililerinin görev sürelerinin kısıtlanması gibi faaliyetler, Beşşar’ın Suriye’de değişimi engelleyen babadan miras kalan eski tüfek siyasilerden kurtulma ve yoluna değişime açık genç kadrolarla devam etme isteği olarak yorumlayabiliriz.

Sonuç olarak Suriye’de Beşşar Esad yönetimine muhalif olan grupların çoğunun Beşşar Esad’ı devirip iktidarı ele geçirmek üzerine odaklandıkları söylenebilir. Muhalifler, ülkedeki geri kalmış siyasi ve ekonomik yapıları ortadan kaldırmak yerine öncelikle Beşşar Esad’ı iktidardan düşürmek çabası içerisine girmektedirler. Bu durumun tek istisnasını teşkil eden seküler ve reformist grupların üyeleri ise Beşşar Esad ile aralarında tekrar oluşacak bir diyalog ortamı sayesinde Suriye’nin siyasi ve ekonomik reformları gerçekleştirmesini sağlayabilirler. Böyle bir ortamın oluşması için Beşşar Esad’ın iktidara geldiği dönemdeki gibi ülke içinde siyasi özgürlükler adına radikal hamleler gerçekleştirmesi gerekmektedir. 2007 yılına kadar gerçekleşmesi gereken seçim kanunu, siyasi tutuklulara yönelik aflar, OHAL’in kaldırılmasına yönelik girişimler ve basın özgürlükleri ile desteklenirse olumlu sonuçlar verecektir. 2007 yılında planlanan çok partili seçimler, adil ve katılımı yüksek olarak gerçekleşirse demokratik dönüşümün ilk adımlarından biri Suriye’de atılmış olacaktır.

(1) 1923-1946 yılları arasında Şeyh Sait ve Dersim İsyanları sonucu Türkiye’den kaçan Kürtler, Suriye’de vatansız olarak sayıldıkları için nüfus cüzdanına sahip olamıyorlar. Dolayısıyla oy kullanma, mülk edinme, devlet kurumlarına girme, yurtdışına çıkma haklarından mahrumdurlar. Kimliksiz Kürtler sorunu, yeni oluşan bir sorun değildir ve Fransız Mandası döneminden beri varlığını devam ettirmektedir.

(2) Suriye’de oluşturulan siyasi ve ekonomik forumların en önemlileri, Riyad Seyif’in Ulusal Diyalog Forumu, adını Abdulrahman El-Kawakibi’den alan El-Kawakibi Forum ve adını Cemal Attasi’den alan Atassi Forumu’dur.

Monday, July 18, 2005

Faruk El-Şara Röportajı


Kaynak: Zaman Gazetesi

Zaman’a konuşan Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El-Şara, “Türkiye, Anadolu’ya hapsedilmek istendi. Oysa Ortadoğu’da önderliğinize ihtiyaç var.” dedi.

Yıllardır Baas Partisi tarafından yönetilen Suriye, çok partili sistemle tanışmaya hazırlanıyor. Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El-Şara, bölgenin demokratikleşme sürecinden geçtiğini belirterek, ülkesinin yakın bir gelecekte demokratik seçimlere gideceğini açıkladı. El-Şara, “Baas Partisi olarak önemli kararlar aldık. Bunlar arasında serbest partilerin kurulması, demokratik seçimlerin yapılması ve seçime katılımın sağlanması önem taşıyor. Yeni bir kanun çıkararak çok partili sisteme geçeceğiz. Süreç işliyor. Demokrasi yolundan hiçbir şekilde geri dönülmeyecektir.” dedi. 15 yılı aşkın bir süredir Suriye’nin dış politikasını yöneten El-Şara, demokratik sistemi kuracak yeni kanun tasarısının halkın görüşüne sunulacağını belirtti. Suriyeli yetkililer, yeni kanunun 6 ay içerisinde yayınlanmasının beklendiğini ifade etti.

Suriye Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin stratejik öneminin yükseldiğine işaret ediyor. Bölgenin Türkiye’nin önderliğine ihtiyaç duyduğunu belirten El-Şara, Ankara’nın Ortadoğu barış sürecine aracılık etmesini istiyor. Bu konuda Başbakan Tayyip Erdoğan’a Suriye ziyareti sırasında tam yetki verdiklerini açıklıyor. İki ülke arasında yüzyıllara varan köklü ilişkinin altın dönemini yaşadığını belirten Faruk El-Şara, bunun karşılıklı ziyaretlerle pekiştiğini düşünüyor.

Suriye Dışişleri Bakanı Faruk El-Şara, ülkesindeki demokratikleşme çabaları hakkında Zaman’ın sorularını cevaplandırdı. Baas Partisi’nin bu ay başında yaptığı toplantı hakkında bilgi veren Suriyeli siyasetçi, olağanüstü halin kaldırılması, siyasi partilerin kurularak çok partili sisteme geçilmesi ve basın özgürlüğünün sağlanması konularında yakın gelecekte önemli adımlar atacaklarını belirtti. ‘Tam olarak demokratik bir ülke olduklarını’ söyleyemeyeceğini belirten El-Şara, “Zaten dünyada ideal bir demokrasinin olduğunu kimse söyleyemez. Ama kesin olan Suriye’de demokratikleşme konusunda kati bir irade bulunduğudur. Gereken tüm adımlar kararlılıkla atılacaktır. Süreçte kesinti yaşanmayacaktır.” ifadelerini kullandı.

Suriye, basın özgürlüğüne dönük olarak da yeni çalışmalar içerisine girdi. Geçtiğimiz günlerde ilk özel radyo kanalının yayınına izin veren Beşşar Esad yönetimi, ilk özel televizyon kanalı için de çalışma yapıyor. El-Şara, yapılacak değişiklikleri, “Basın özgürlüğünü sağlamak amacıyla bir çalışma içerisindeyiz. Serbest gazetelerin, serbest radyoların teknolojiye ve uluslararası şeffaflığa uygun olarak yayınlarını sürdürmeleri sağlanacaktır.” sözleriyle özetledi.

Türkiye’nin bölgesinde yükselen stratejik önemine değinen Faruk El-Şara, “Türkiye’yi Anadolu’ya hapsetmek istediler. Oysa bölgenin Türkiye’ye ve oynayacağı role ihtiyacı var.” diye konuştu. El-Şara, Suriye ile ilişkilerin gelişmesinin Türkiye’nin bölgedeki gücünü artıracağını da söyledi. İki ülke ilişkilerinin yaşandığı süreci artısı ve eksisi ile değerlendiren El-Şara şöyle devam etti: “Elbette ülkemle bire bir yaşanan somut sorunlarımız vardı. Ama sizden Türkiye’nin son 50 yılına bakmanızı istiyorum. Türkiye’nin bu dönemde komşularından hiç dostu olmuş mu? Bir komşunuz size düşmanca davranmış olabilir, peki hiç dost politika yürüten olmadı mı? Düşman saydıklarınız arasında NATO’daki müttefiğiniz bile var. Peki buna sebep neydi? Aslında bunun sebebi Türkiye’nin Anadolu sınırları içerisinde boğulmak istenmesidir. Türkiye’yi çevresine kötü olarak göstermek istediler.”

‘AK Parti sayesinde yeniden dost olduk’

El-Şara, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki AK Parti hükümetinin ‘onurlu politika’ izleyerek Türkiye’yi komşularıyla yeniden dost hale getirdiğini ve bölgesinde güçlü bir devlet oluşturduğunu dile getirdi. Suriyeli siyasetçi, ‘Türk halkının Suriye’yle dayanışmasına ve Türk hükümetinin büyük baskılara rağmen Suriye ilişkilerine sahip çıkmasına’ dikkat çekerek Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile Başbakan Erdoğan’ın desteklerini asla unutmayacaklarını söyledi.

Türkiye ile Suriye’nin yüzyıllara varan köklü tarihî ilişkilere sahip olduğunu belirten El-Şara, ilişkilerde altın dönemin yaşandığı düşünüyor. “Normali ilişkilerin iyi yönde seyretmesidir, bu, iki ülke halkının da faydasına.” diyen El-Şara, “Cumhurbaşkanı Beşşar Esad’ın Türkiye ziyaretinin ardından ilişkilerde büyük bir sıçrama yaşandı. Her şey inanılmaz bir hızla gelişti. İlişkilerin çok kötü iken birden çok iyiye dönmesi bazılarını ürküttü, bazı güçleri de tedirgin etti, hatta korkuttu. Ama kesin olan, bu değişim Arap dünyasında büyük yankı buldu.” şeklinde konuştu. Geçmişte yaşanan hataların bir daha asla tekrarlanmayacağını savunan El-Şara, güvenlik konusunda yaşanan sıkıntıların artık bir telefon görüşmesiyle sonuçlandırılabildiğine dikkat çekti.

Suriye Dışişleri Bakanı, Avrupa Birliği’nin kendi güvenliği açısından bu değişimi olumlu karşıladığını; ancak ABD’nin bundan rahatsızlık duyduğunu iddia etti. El-Şara, Türkiye ile Suriye’nin ‘ivme kat eden’ işbirliğinin ABD’nin de yararına olduğunu belirtirken, İsrail boyutu yüzünden bu konuda sıkıntılar yaşandığını söyledi. El-Şara’ya göre ABD bölgeye kendi çıkarları açısından değil ‘İsrail gözlüğüyle’ bakıyor. Bu sebeple Ortadoğu ülkeleri ve halklarıyla ilişkileri istenen düzeye yükselemiyor.

Soğuk Savaş’ın bitişi ve 11 Eylül saldırıları sonrası tüm dünyada, özellikle de Ortadoğu’da ciddi değişikliklerin yaşandığını belirten El-Şara, bölgede istikrarsızlığın bilinçli olarak yayıldığını savundu. Büyük güçlerin bölgenin güvenliğine değil, istikrarsızlığına yatırım yaptığını iddia eden El-Şara şöyle konuşuyor: “ABD’nin tutumuna dikkatinizi çekmek isterim. ABD yönetimi her platformda bölgeye demokrasi getirmeyi istediklerini belirtiyor. Ancak ciddi olarak irdelediğinizde ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi ile bölgeye demokrasi getirmek çabası içerisinde bulunmadığını görüyorsunuz. Eğer bunu isteseler Türkiye’nin yaptığı gibi bölgedeki hükümetleri destekleyerek onları demokratik adımlar atmaları konusunda teşvik ederler. Ancak, ABD tam tersine illegal örgütlerle işbirliği yapıyor. Çünkü bölgedeki istikrarsızlık İsrail’in geleceği açısından önemlidir.”

700 km’lik Irak sınırını tek başımıza koruyamayız

Suriye Dışişleri Bakanı El-Şara, Irak’taki terörist saldırılara ilişkin olarak da ilginç açıklamalarda bulundu. ABD yönetiminin Suriye’yi Irak’a terörist sızması konusunda suçladığını hatırlatan El-Şara, bu sınırın 700 km olduğunu hatırlatarak Suriye’nin tek başına bütün bölgeyi kontrolünün imkansız olduğunu söylüyor. Şara, “Suriye ile Irak sınırı dediğinizde, çöl şartlarının yaşandığı geniş bir toprak parçasını gözünüzün önüne getirmeniz lazım. Bu sınırın tamamının bizim tarafımızdan korunmasını beklemek çok mantıklı bir şık değildir.” diye konuşuyor. Güvenlik için sınırın iki yakasındaki güçlerin bölgeyi denetim altına alması gerektiğinden bahseden Şara, “Biz sınırın her 500 metresine bir karakol kurduk. İmkanlarımız ancak buna elveriyor. Sınırın diğer tarafında ise bir kontrol noktası dışında hiçbir güç yok. Yani bizi suçlayanlar sınırın diğer tarafını korumuyor. Sızmalar varsa bile bunları Irak sınırı içerisine girmeden durdurmuyor.” diyor. El Şara, Bağdat’a bir heyet göndererek iddialarla ilgili somut deliller talep ettiklerini; ancak muhataplarının bu konuda tek bir delil bile gösteremediğini söyledi. Irak konusundaki tutumlarının ‘ilkesel temelleri bulunduğunu’ belirten Faruk El-Şara, “Hem Irak’ın Kuveyt’i işgaline hem de Irak’ın koalisyon güçlerince işgaline karşı çıktık. Son bir yıldır Irak’taki demokratikleşme sürecini destekliyoruz. Bunun Irak halkının yararına olduğunu ve yabancı güçlerin ülke dışına çıkarılması için gerekliliğini gördük. Bundan sonraki süreçte de gelişmelere göre tavrımızı belirleyeceğiz.” şeklinde konuştu.

Türkiye’ye barış süreci için tam yetki verdik

Türkiye’nin Ortadoğu barış sürecinde aracılık etmesinin önemli olduğunu belirten Suriye Dışişleri Bakanı El-Şara, Erdoğan’a, Suriye ziyareti sırasında bu konuda tam yetki verdiklerini açıkladı. “Ziyaret sırasında kendisine barış sürecine ilişkin bütün detayları ilettik.” diyen El-Şara, “Sayın Başbakan bu bilgileri aldığında barışın tesisinde Suriye’nin samimi olduğu kanaatini bize iletti. Biz de kendisine bu konuda aracılık etmesi için her türlü yetkiyi ve her türlü desteği verebileceğimizi belirttik. Sayın Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül de İsrail gezilerinin içeriğini bize aktardı.” dedi. Faruk El-Şara, İsrail’in barışı istemediğini belirtirken, adil ve kalıcı bir barışın sağlanması için bu ülkenin işgal ettiği topraklardan çekilmesi, Arap halkının haklarını iade etmesi gerektiğini söyledi. El-Şara, “Biz Türkiye’nin BM kararları doğrultusunda barış sürecinde hâlâ rol oynayabileceğine inanıyoruz. Er ya da geç barış sağlanmalıdır. Bugün bize Gazze’den çekilmeyi büyük bir olaymış gibi gösteriyorlar. Diğer işgal edilmiş bölgeleri unutun diyorlar. Peki öyleyse Filistin Devleti nasıl kurulacak. Batı Şeria olmadan, Doğu Kudüs olmadan bu devlet nasıl kurulur? Kudüs bağımsız Filistin Devleti’nin nasıl başkenti olur? İşte bu sebeplerle biz Gazze’den çekilmeyi çok ciddiye almıyoruz. Batı Şeria ve Golan’dan çekilmeleri lazım. Eğer bunu yaparlarsa oturup barışı İsrail tarafıyla konuşabiliriz.” diyerek sözlerini tamamladı.

Monday, July 04, 2005

Syria: Troops fight ex-Saddam guards

SOURCE: Al Jazeera English

Syrian security forces have clashed with an armed group of rebels, which included men said to be former bodyguards of toppled Iraqi president Saddam Hussein, in the capital Damascus.

The clash, on Monday, left one policeman dead and two rebels in custody, the state-run SANA news agency said.

SANA, quoting an unidentified Information Ministry official, said the group was made up of former bodyguards of Saddam. But it was unclear if any of those detained were aides to the former Iraqi leader.

The Syrian authorities have said more details will be provided about the group, once it detains the rest of its members, Aljazeera's correspondent in Syria, Abd al-Hamid Tawfiq, reports.

The fighting that took place on a mountain overlooking the capital marked the second day of clashes within Syria and related to the fighting in neighbouring Iraq.

On Sunday, Syria had claimed it was cracking down on insurgent groups - a persistent US demand - and announced its forces had killed an Arab near the Lebanese border and arrested 34 other foreigners.

Under pressure

Syria has been under intense pressure to crack down on such suspected rebels, who the United States and Iraq claim are using Syrian territory to infiltrate into neighbouring Iraq to fight US-led forces.

Monday's battle erupted early morning on Qassioun mountain that overlooks Damascus and is about 3km southwest of the capital.

Police Major Ahmad Hijazi was killed in the clashes and two other soldiers and two policemen were wounded, the Information Ministry official told SANA.

Security forces also detained a Jordanian named Sharif Ayad Saeed al-Smady, and the wife of his brother who was identified as Muhammad Islam. No further details were provided on the woman.

Surveillance

It was also unclear how many suspected rebels were involved in the battle. The official said the operation was mounted after several days of surveillance of the suspected group, which included those wanted for terrorist-related crimes and armed robbery.

Security forces are continuing operations against the group, the official said without elaborating.

The latest violence followed Sunday's clashes that killed what Syria described as an Arab extremist, plus two Syrian soldiers, near the Lebanese border.

On Sunday, Syria's Information Ministry said on its website that the US pressure was aimed at forcing Syria to change its position supporting resistance of occupation - a reference to the Hizb Allah group in Lebanon, which Washington considers a terrorist organisation.

Syrian soldiers killed in border clash- Al Jazeera

Sunday, July 03, 2005

Talas Suriye’den Ayrılıyor, Haddam Şam’da Ev Hapsinde

Kaynak: Suriye Reform Partisi

Suriye’nin eski Savunma Bakanı Mustafa Talas, Devlet Başkanı Beşşar’dan ülkeden ayrılıp Paris’e gitmek için izin istedi. Talas’ın Fransa’ya gitmesine Beşşar olumlu yaklaştı ve Talas Temmuz’un ortasına doğru Paris’teki 16. Kısımdaki lüks dairesine ailesinin yanına taşınacak.

Suriye Reform Partisi (RPS), Beşşar’ın, babası Hafız’ın en güvendiği adamlardan olan Mustafa Talas’ın Fransa’ya gitmesine izin vererek ödüllendirmesine karşı zorla emekli ettiği Abdülhalim Haddam’ı Şam’da ev hapsinde gözetim altında tutmasını bir çifte standart olarak değerlendiriyor.