Yasin Atlıoğlu
Orta Doğu’da, coğrafi ve tarihsel ortaklıklarından kaynaklanan siyasi ve ekonomik etkileşimi ve bağımlılığı karşılıklı olarak üst düzeyde yaşayan devletlerden ikisi Suriye ve Lübnan’dır. 2005 yılında Orta Doğu siyasetine yön veren olayların bir çoğu, her iki ülke ile doğrudan ilgili idi. Irak’ta ABD işgali, direniş ve yeniden yapılanmanın yarattığı yoğun gündeme rağmen yıl içinde zaman zaman Suriye ve Lübnan odaklı gelişmeler dünya kamuoyunun ilk sıralarına tırmandı.
Yılın en önemli olayı, 14 Şubat 2005 tarihinde Lübnan eski başbakanı Refik Hariri’nin bombalı bir suikast sonrası öldürülmesi oldu. Suikast sonrası gelişen süreç, Suriye’nin maruz kaldığı uluslararası baskı ve tecrit politikasını yoğunlaştırdığı gibi Lübnan iç siyasetinde de önemli değişikliklere yol açtı. Hariri suikastı sonrası Lübnan’da yapılan Suriye karşıtı gösteriler, ABD kaynaklı haberlerin yönlendirmesi ile dünya kamuoyuna “Sedir Devrimi” olarak sunuldu. Bununla birlikte oluşan uluslararası ortam, Suriye’nin Nisan ayı sonuna kadar askeri birliklerini Lübnan’dan çekmesini sağladı. Böylece Lübnan Mayıs ayı sonunda uzun yıllar sonra Suriye kontrolü dışında özgür bir genel seçim gerçekleştirdi. Fakat 2005 yılında Lübnan’daki suikastlar Hariri’nin öldürülmesiyle sınırlı kalmadı ve Suriye karşıtı Lübnanlılara arka arkaya düzenlenen suikastlar yıla damgasını vurdu.
2005 yılında Hariri suikastı ve suikastın yol açtığı süreçte Suriye ağır bir uluslararası baskıya maruz kalsa da Beşşar Esad yönetiminin ülke içindeki siyasi ve ekonomik reform politikaları dahilinde aldığı kararlar dikkate değerdir. Reform konusunda en önemli hamle, Haziran 2005’te beş yıl aradan sonra gerçekleşen Baas Partisi Ulusal Kongresinde önemli siyasal reform kararları alınması oldu. Gerek kongreden çıkan kararlar gerekse uluslararası alandaki gergin ortam, 2005 yılında Suriye muhalefetini oluşturan ülke içinde ve dışındaki grupların manevra alanını genişletti ve dış politik ortamın da desteğiyle Beşşar Esad iktidarına karşı birlikte eylem yapma yeteneklerini arttırdı.
2005 yılı Türkiye-Suriye ilişkileri açısından önemli bir yıl oldu. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 2004 yılının son günleri gerçekleştirdiği Suriye ziyaretiyle iki ülke arasında en üst düzeyde sürdürülen iyi komşuluk ve işbirliği politikası, Nisan ayında Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in ziyaretiyle sürdürülse de bu ziyaret, ABD yönetiminin doğrudan tepkisini ve Türk-Amerikan ilişkilerinde ciddi bir kriz sürecini beraberinde getirdi. Yılın ikinci yarısında ise Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın İsrail ve ABD ziyaretleri sonunda Türk-Amerikan ilişkilerindeki gerginlik yumuşamakla birlikte Türkiye-Suriye ilişkilerinin duraklama dönemine girdiği görülmektedir.
2005 yılında Suriye ve Lübnan’da olan gelişmeleri dört ana başlık altında inceleyeceğiz. İlk bölümde Hariri Suikastı ve BM soruşturma sürecindeki olaylar ele alınacaktır. İkinci bölümde Lübnan’daki Sedir Devrimi, Lübnan genel seçimleri, yeni iç siyasi dengeler ve ülke içindeki suikastlar üzerinde durulacaktır. Üçüncü bölümde Baas Partisi’nin Ulusal Kongresi’ndeki reform çabaları ve Suriye muhalefeti değerlendirilecektir. Son bölümde ise bölgedeki uluslararası gelişmeler ışığında Türkiye-Suriye ilişkileri incelenecektir.
Hariri Suikastı ve BM Soruşturma Süreci
Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri, 14 Şubat 2005 günü başkent Beyrut’un merkezindeki Saint George Hoteli’nin önünde düzenlenen bombalı bir suikast sonucu öldürüldü. 300 kilo TNT türü patlayıcının kullanıldığı bombalı saldırıda, Hariri ile birlikte 15 kişi öldü, 100 yakın kişi yaralandı.[i] Suikasti, Hariri’nin Suudi Arabistan ile olan bağlarından rahatsızlık duyduğunu söyleyen Ahmed Teysir Ebu Ades adlı bir kişi “Suriye ve Lübnan’da Cihad ve Zafer Örgütü” adına üstlendi.[ii] Suikastı ilk kınayanlardan biri Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad oldu.[iii] Aslında Ebu Ades dışında herkes suikasti farklı sözcükler kullanarak lanetledi ve duyduğu rahatsızlığı belirtti. Hariri, Suudi Arabistan yönetimi ile yakın ilişkilere sahip bir iş adamı olmakla birlikte 1992 yılından itibaren Lübnan siyasetinin içinde etkin olarak yer alan siyasi bir isimdi. Hariri, siyasi geçmişinde Suriye yönetimiyle genellikle iyi geçinmiş bir kişilik olmasına rağmen Ağustos 2004’te yapılan anayasa değişikliğiyle Suriye yanlısı Maruni devlet başkanı Emil Lahud’un üç yıllığına tekrar devlet başkanı seçilmesine tepki olarak Ekim ayında başbakanlık görevinden istifa etti. İstifasından sonra Lübnan’daki Suriye karşıtı muhalefetle birlikte hareket etmeye başlayan Hariri, Mayıs 2005’te yapılacak genel seçimlere muhalefetin en güçlü adaylarından bir olarak hazırlanıyordu.[iv]
Suikastin ardından dünya kamuoyunun gündemine ilk gelen şüpheliyse, ABD’nin siyasi ve ekonomik olarak dünyadan tecrit etmeye çalıştığı ve Lübnan’da işgalci devlet pozisyonunda bulunan Suriye oldu. Suikasta en hızlı tepkiyi veren ABD, İsrail, Fransa üçlüsü suikasti kınayan açıklamaların ardından Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığının sona erdirilmesi gerektiğini belirti. Üç devletin ortak isteğinin hukuki gerekçesini Eylül 2004’te BM Güvenlik Konseyinde çıkan 1559 nolu karar oluşturuyordu. Bu karar Suriye’nin Lübnan’daki askeri ve siyasi varlığını sona erdirmesini ve Hizbullah’ın silahsızlanmasını öngörüyordu.[v] Bununla birlikte ülke dışındaki açıklamalardan da cesaret alan Lübnan içindeki Suriye karşıtı muhalefet, Lübnan’daki en önemli sorunun Suriye’nin askeri ve siyasi varlığı olduğunu söyleyerek suikastin sorumlusu olarak Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı ve Lübnanlı siyasileri gösterdi. Suriye’ye karşı bu suçlamaları farklı yerlerde ve farklı kişilerin ağzından yıl boyunca ifade edilmeye devam etti.
Hariri Suikasti’nin ardından ABD’nin Suriye’deki büyükelçisi Margaret Scobey’i geri çekmesi ve ABD karar alıcılarının Suriye karşıtı açıklamaları, olayı bir suikast boyutundan çıkarıp Suriye’nin Lübnan’daki askeri varlığını sona erdirme çerçevesinde şekillenen bir kriz yönetiminin parçası haline getirdi. Suriye yönetimi uluslararası baskı, tehdit ve taleplere olumlu cevap verdi ve askerlerini hızlı bir şekilde Lübnan’dan çekti. Beşşar Esad’ın uzlaşmacı tavrında, Suriye devletini ABD’nin yapabileceği bir askeri saldırıdan koruma kaygısı olmakla birlikte ılımlı yönetici kişiliğinin ve işbirliğine yatkın dış politika anlayışının etkisi olduğu söylenebilir. Beşşar’ın Lübnan’a karşı ılımlı dış politika anlayışının en önemli göstergesi, 2000 yılında İsrail’in Güney Lübnan’dan çekilmesinden sonra 30 bin olan asker sayısını 2001 ve 2002’deki çekilmeler sonucu 2003 yılında 20 bine ve Ekim 2004 sonrası da 14 bine kadar düşürmesi oldu. Geride kalan 14 bin Suriye askerin tamamı ve Suriye istihbarat birimleri Nisan 2005 sonuna kadar Lübnan’ı terk etti. Suriye’nin Lübnan’daki varlığını sona erdirmesiyle dünya kamuoyunda Beşşar yönetiminin siyasi olarak zayıflayacağı ve iç baskılar sonu yıkılabileceği düşünceleri sıkça vurgulanmaya başlandı. Oysa ki Suriye halkı için Lübnan gibi milli bir davada uğranan mağlubiyete rağmen Beşşar Esad sanıldığı kadar kolay yıkılamayacağını ve ülkedeki siyasi güç merkezlerini iyi kontrol edebildiğini gösterdi. Beşşar 2005 yılındaki ilk ciddi krizini taviz vererek ama iktidarını kaybetmeden atlatmayı başardı. Bununla birlikte Hariri suikastı sonucu büyük devletlerden gelen uluslararası soruşturma talepleri, BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararla soruşturma komisyonunun kurulmasıyla karşılandı ve bu soruşturmanın başlatılması Beşşar yönetimi için dış politikada yeni baskı ve krizlerin ilk habercisi oldu.
BM düzeyinde oluşturulan soruşturma komisyonu, Haziran ayının sonunda Alman Savcı Delvet Mehlis başkanlığında çalışmalarına başladı. Soruşturmanın ilk aşamasında BM komisyonu başkanı Mehlis, olayla ilgili güvenlikten sorumlu Lübnanlı görevlilerle yaptığı görüşmeler sonunda suikastin patlayıcı yüklü bir kamyonetle gerçekleştirildiğini açıkladı ve Lübnanlı yetkililer tarafından yürütülen soruşturma sonucunda olay yerindeki kanıtların ortadan kaldırılmasını eleştirdi. Hatta Mehlis, Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud'un Cumhuriyet Muhafız Alayı'nın komutanı Mustafa Hamdan'ın temizlik emrini verenler arasında olduğunu söyledi. Ağustos ayında çalışmalarına hız veren BM komisyonu, öncelikle Suriye yönetimini suikast konusunda işbirliğine yanaşmamakla suçluyordu. ABD'nin BM'deki Daimi Temsilcisi John Bolton da Suriye’nin suikastle ilgili işbirliğine yanaşmayan tutumunun kabul edilemez olduğunu söylüyordu.Ağustos ayının sonundaki en önemli gelişme ise Hariri suikasti soruşturması çerçevesinde beş Lübnanlı’nın gözaltına alınması oldu. Eski İç Güvenlik Kuvvetleri Başkanı Ali el Hac, eski istihbarat şefi Cemil el Said ve eski askeri istihbarat başkanı Raymond Azar 30 Ağustos’ta tutuklandı. Diğer iki isim olan Suriye yanlısı Cumhurbaşkanı Emil Lahud'a bağlı Cumhurbaşkanlığı Muhafızlarının eski komutanı Mustafa Hamdan ve eski milletvekili Nasır Kandil ise güvenlik güçlerine teslim oldu. BM komisyonu tarafından sorguya çekilen Nasır Kandil serbest bırakılırken Lübnan Başbakanı Fuat Siniora, diğer dört generalin “Hariri suikastının zanlıları olarak” gözaltına alındığını açıkladı.[vi] Gözaltına alınan beş isim, Suriye yönetimine yakınlığıyla biliniyordu ve bu gelişme yine eleştirileri Suriye’nin üzerine çevirdi. Bölgede ortam gerilirken ve Suriye’ye yönelik uluslararası baskı artarken Suriye yönetimi 12 Eylül’de gerginliği azaltıcı bir manevra gerçekleştirdi ve soruşturma boyunca Birleşmiş Milletler'le işbirliği yapacağını açıkladı. Bu davetin ardından Şam’a giden Mehlis başkanlığındaki BM komisyonu Suriyeli yetkililerle suikast konusunda görüşmelerde bulundu. Görüşülen Suriyeli yöneticilerden biri de İçişleri Bakanlığı’nı yürüten ve 1984-2002 yılları arasında Lübnan’daki istihbaratın başında bulunan Gazi Kenan’dı.[vii]
Ekim ayınında savcı Mehlis’in Hariri suikast ile ilgili hazırladığı raporun açıklanması beklenirken Suriye Haber Ajansı (Syrian Arab News Agency-SANA) tarafından Suriye İçişleri Bakanı Gazi Kenan’ın 12 Ekim günü öğleden önce ofisinde intihar ederek öldüğü bildirildi.[viii] Gazi Kenan’ın intihar etmesi veya ettirilmesi, Suriye rejimi içinde güç odaklarının kendini kurtarma mücadelesi olarak yorumlanmakla birlikte özellikle İsrail kaynaklı çıkan haberlerde Suriye rejiminin çökmek üzere olduğunun altı çiziliyordu.[ix] Bu dönemde oluşan siyasi tablo ve bilgi akışı karşısından dünyadaki pek çok uzman, Mehlis raporunun açıklanmasından sonra Beşşar’ın iktidarda kalmayacağı ve alternatifleri üzerinde tartışmaya başladı. Hariri suikastı konusunda adları dünya kamuoyunda en fazla geçen iki Suriyeli ise Beşşar’ın kardeşi Mahir Esad ve eniştesi Asef Şevket oldu. Beşşar’ın siyasi danışmanı ve Cumhuriyet Muhafızları'nın komutanlarından biri olan Mahir Esad ve Suriye İstihbaratı’nın başında bulunan Asef Şevket, şu an Beşşar’ın ülkeyi yönetmek için oluşturmak istediği genç kuşak yönetici seçkinlerin en etkin isimlerindendir.[x]
BM Hariri Suikastı soruşturma komisyonunun başkanı savcı Detlev Mehlis, suikastla ilgili raporunu 21 Ekim’de Güvenlik Konseyi’ne sundu. Raporda suikastın çok kapsamlı örgütlenmeye sahip olan bir grup tarafından ve uzun bir planlama süreci sonunda gerçekleştirildiğinin altı çizilirken böyle profesyonel bir eylemin Suriye ve Lübnan istihbarat kurumlarının bilgisi dışında gerçekleşemeyeceği vurgulandı. Suriye ve Lübnan yönetimlerinin suikasta müdahil olduklarına yönelik kanıtların olduğu da ifade edildi.[xi] Yayınlanan raporda Suriye ve Lübnan istihbaratının suikasttan sorumlu tutulmasıyla Beşşar Esad yönetimi üzerindeki uluslararası baskı daha da arttı. ABD, Fransa ve İngiltere’nin isteğiyle 31 Ekim 2005 tarihinde BM Güvenlik Konseyi dışişleri bakanları düzeyinde bir araya geldi. ABD, Fransa ve İngiltere’nin toplantı öncesi ortak hazırladıkları Suriye'ye yönelik yaptırımlar öngören ortak bir karar tasarısı, Çin, Rusya ve geçici üye Cezayir’in muhalefeti sayesinde engellendi. Güvenlik Konseyi, oy birliği ile aldığı 1636 sayılı kararda, Suriye’ye suikastla ilgili BM soruşturma komisyonuyla “tam işbirliği” yapma çağrısında bulundu. Bununla birlikte kararda 15 Aralık’ta yayınlanacak ikinci Mehlis raporuna kadar suikastla ilgili Suriyeli yetkililerin BM soruşturma komisyonu tarafından yurtdışı da dahil olmak üzere sorgulanmasına izin verilmesi ve komisyonunun bu kişilere karşı mal varlığının dondurulması ve seyahat yasağı gibi engellemelere sahip olması istendi.
İki Mehlis raporu arasındaki dönem Suriye açısında oldukça gergin geçti. Yine Suriye’nin geleceğine yönelik pek çok karamsar komplo teorisi ortaya atıldı. Bununla birlikte ilk raporun açıklanmasından sonra savcı Mehlis’in en önemli tanığı olan Muhammed Züheyr El Sıddık’ın, Alman dergisi Der Spiegel’de çıkan bir haberde sahtekârlıkla suçlanması ilk raporun inandırıcılığını azaltan bir gelişme oldu.[xii] Bu gergin günler sürerken 24 Kasım’da Suriye yönetimi uzun diplomatik pazarlıklardan sonra beş Suriyeli yetkilinin Viyana’da sorgulanmasını kabul etti. İçlerinde Lübnan'daki eski istihbarat şefi Korgeneral Rüstem Gazali, Korgeneral Tafer Yusuf, Kongeneral Abdülkerim Abbas ve Gazali'nin yardımcısı Cemia Cemia ile bir sivil olduğu sanılan beş Suriyeli Viyana’da sorgulandı.[xiii] Suriye’ye dönme garantisi verilen beş Suriyeli yetkilinin Viyana’da olduğu günlerde Hariri soruşturması adına önemli bir gelişme Şam’da gerçekleşti. Hariri suikastının görgü tanığı olarak Lübnan'da şahitlik yapan Hüssam Tahir Hüssam (Kürt kökenli Suriye vatandaşı) Suriye'ye kaçtı ve ifadesini değiştirerek avukatı Teysir İd ve Suriye Enformasyon Bakanı Mehdi Dahlallah ile birlikte bir basın açıklaması yaptı. Hüssam’ın iddiaları Hariri suikastının ne kadar karmaşık ve çözümlenemeyecek bir olay olduğunu gözler önüne serdi. Hüssam, Lübnan'da kendisinin ve nişanlısının tehdit edildiğini söylerken avukatı Teysir İd de Hüssam’a baskı ve işkence altında şahitlik yaptırıldığını ifade ediyordu. Hüssam’ın en önemli iddialarından biri de Saad Hariri'nin kendisine Suriyeli yetkililer (özellikle Mahir Esad ve Asef Şevket) aleyhinde konuşması karşılığında 1 milyon 300 bin dolar teklif ettiğini söylemesi oldu.[xiv] İkinci Mehlis raporunun verileceği gün Lübnanlı milletvekili-gazeteci Cibran Tueyni bombalı bir suikast sonucu öldürülmesi ortamı gerginleştirse de 12 Aralık’ta BM Güvenlik Konseyine sunulan İkinci Mehlis raporu beklendiği kadar büyük bir etki doğurmadı. Aksine uzun süreden sonra Suriye yönetiminin rahat bir nefes almasını sağladı. Savcı Mehlis, raporunda Hariri suikastı konusunda Suriye’yi suçlamaya devam ederken bu iddiaları kanıtlarla ispatlama konusunda oldukça yetersiz kaldı. Soruşturmanın iki önemli tanığı olan Muhammed Züheyr El Sıddık ve Hüssam Tahir Hüssam’ın güvenilirlik konusundaki sorunları, savcı Mehlis’in bu görevdeki başarısızlığını ortaya koyduğu gibi oldukça da yıpranmasına neden oldu. Sonuç olarak savcı Mehlis soruşturmada Suriye yetkililerinin yeterince işbirliğine yanaşmadığını söyleyerek ek süre talep etmekle birlikte görevi bırakmak istediğini de açıkladı.
ABD, Fransa ve İngiltere hazırladıkları bir karar tasarısını hemen BM Güvenlik Konseyi’nden geçirip soruşturma süresini 15 Haziran’a kadar uzatarak Harir suikastı soruşturmasını 2006 yılının ilk altı ayına taşıdı.[xv] 2005 yılı biterken Suriye eski Devlet Başkan Yardımcısı Abdülhalim Haddam’ın Beşşar Esad’a yönelik açıklamaları ise 2006 yılında da bölgede en fazla konuşulacak konulardan birinin Hariri suikastı olacağını gösteren ilk işaret oldu.
Sedir Devrimi, Yeni Lübnan ve Suikastlar
Tarih boyunca dış müdahalelere ve iç çatışmalara sahne olan Orta Doğu’nun istikrar yoksunu ülkesi Lübnan, Hariri suikastı sonrası gelişmelerle birlikte siyasi geleceği açısından yeni bir sayfa açtı. Suikast sonrası Suriye üzerine yoğunlaşan uluslararası baskı, Lübnan’daki Suriye karşıtı grupların ortak eylem planı içerisinde hareket etmesini sağladı.[xvi] Ortak eylem planı dahilinde vurgu yapılan kavram “Özgür Lübnan” olurken ortak kaygıyı da ülkedeki Suriye askeri varlığı teşkil ediyordu. Eylem biçimleri ise -Gürcistan ve Ukrayna’da olduğu gibi- meydanlarda toplanıp Suriye’yi ve Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud’u protesto eden gösteriler yapmaktı. Uluslararası baskının da katkısıyla gösteriler etkili oldu ve Suriye Nisan ayı sonuna kadar askerlerini Lübnan’dan tamamen çekti. Ülkede bu gösterilere -Hizbullah ve Emel Örgütlerinin taraftarları hariç- her etnik ve dini gruptan insanlar katıldı. 15 sene önceki iç savaşta birbirlerine karşı düşmanca duygular besleyen ve şiddet uygulayan etnik ve dini gruplar, Hariri suikastı sonrası ortak bir düşmana (Suriye) karşı birlikte hareket etme yeteneğine ve ulusal kimlik algılayışına sahip olmayı başarmış gibi görünmektedirler. Ortak düşman ve zor şartlar ulusal kimliklerin canlanmasına neden olsa da Lübnan’daki Suriye karşıtı hareketin ulusal bir hareket mi yoksa çıkarların kesişmesi mi olduğunu zaman gösterecektir. Buna rağmen Beyrut’ta düzenlenen Suriye karşıtı gösteriler, dünya kamuoyunda genellikle Gürcistan ve Ukrayna’da yapılan sivil demokratik devrimlerin bir parçası olarak algılandı. ABD karar alıcıları, bu algılama biçimini destekleyip Lübnan’ı Orta Doğu’nun demokrasi adası olarak sunma çabası içerisine girdi.
Lübnan’ın Suriye işgalinden kurtulmasından sonra ki aşama seçimler yoluyla bağımsız Lübnan’ın bağımsız meclisini ve hükümetini belirleyecek seçimleri gerçekleştirmek oldu. Hariri suikastine tepki olarak toplumsal alanda ortaya çıkan Suriye karşıtı cephe, Saad Hariri liderliğinde siyasi alana taşıdı. 29 Mayıs’ta başlayan ve dört turlu yapılan seçimler, 19 Haziran’da Saad Hariri önderliğindeki Suriye karşıtı ittifakın 128 üyeli parlamentoda 74 sandalye kazanmalarıyla sonuçlandı. 35 yaşındaki Saad, genç ve deneyimsiz bir politikacı olmasına rağmen 14 Şubat’ta suikast sonucu ölen ve Lübnan’da kısa sürede ulusal kahraman haline gelen babası Refik Hariri’nin bıraktığı mirası iyi değerlendirdi ve İlerici Sosyalist Parti´nin lideri Velid Canbulat, Falanjist Milislerin lideri Samir Geagea, Maruni lider Solange Cemayel gibi isimlerin desteğini alarak Suriye karşıtı ittifakı zafere taşıdı.[xvii] Saad’ın, baba mirası Müstakbel Partisi’nin lideri olarak seçime girmesi seçim başarısının en önemli sebeplerinden biridir. Müstakbel Partisi, Lübnan’da bütün kesimleri kucaklayan ve hemen her mezhepten üyesi olan bir denge partisidir. Partinin bu konudaki en önemli avantajı, suikasta kurban giden eski liderinin seçkin Sünni ailelerden gelen bir siyasetçi değil bağımsız bir işadamı ve kirlenmemiş bir şahsiyet olarak her kesim tarafından sempati ile algılanmasıdır. Aslında Saad seçim sonrası ilk açıklamasında her şeyi babama borçluyum derken her şeyi net bir şekilde ortaya koyuyordu. Suriye karşıtı ittifak dışında seçimde başarı kazananlar, Hizbullah-Emel ittifakı ve Marunî Michel Aoun oldu. Hizbullah-Emel ittifakı, Güney Lübnan’daki 23 sandalyenin tamamını ve toplamda da 35 sandalye ele geçirerek ülkenin geleceğinde etkin bir güç haline geldi. Seçimlerin sürpriz ismi ise Suriye yanlısı gruplarla (Suriye yanlısı Dürzî Celal Arslan) birlikte seçime giren Michel Aoun oldu.[xviii] Üçüncü turda Marunî ve Dürzîlerin yoğunlukla yaşadığı seçim bölgesinden 21 sandalye çıkaran Michel Aoun’un seçim başarısı Velid Canbulat’ın tepkisine neden oldu ve Velid Canbulat Aoun’u Suriye karşıtı ittifakı bölmekle suçladı. Aslında Aoun uzun yıllar Suriye’ye karşı mücadele vermiş bir isimdir ve kurduğu bu ittifak sadece Lübnan’da siyasetin kadar kaygan bir zeminde yapıldığını göstermektedir.
18 Temmuz 2005’te Saad Hariri’nin önerdiği isimlerden eski finans bakanı Fuat Siniora liderliğinde Lübnan’ın yeni hükümet kuruldu. Siniora, yarısı Müslüman yarısı Hıristiyan olan 24 bakanlı bir kabine oluşturdu. Kabinede Suriye karşıtı ittifak dışındaki gruplardan da bakanlar yer aldı. Bunların arasında en ilgi çekici olan ABD’nin terörist örgütler listesindeki Hizbullah’ın kabinede bir bakanla temsil edilmesi oldu.[xix] Hükümetin kurulmasından üç gün sonra ise ABD Dışişleri Bakanı Condeleezza Rice Lübnan’ı ziyaret etti. Rice, Cumhurbaşkanı Lahud, başbakan Siniora ve Suriye karşıtı cephenin lideri Saad Hariri ile görüştü. Başbakan Fuad Siniora'yla görüşmesinden sonra Rice, Suriye'yi Lübnan sınırında kontrolleri artırdığı ve Lübnan ticaretine zarar verdiğini söyleyerek eleştirdi. Fakat ABD Dışişleri Bakanı’nın Lübnan’a asıl geliş amacı, hem yeni kabineye verdiği desteği göstermek ve hem de BM’nin 1559 sayılı kararına göre Hizbullah’ın silahsızlandırılması gerektiğini yeni hükümete hatırlatmaktı. ABD Dışişleri Bakanı’nın Lübnan ziyaretinin ardından Başbakan Siniora ilk yurt dışı ziyaretini Suriye’ye yaptı.
29 Mayıs’ta başlayan genel seçimler ve seçim sonrası süreç, ABD kararalıcıları tarafından genellikle bağımsız, demokratik ve istikrarlı Lübnan’ın başlangıcı hatta Orta Doğu’da Irak ile başlayan demokratikleşme sürecinin bir halkası olarak sunuldu. Oysa ki seçimlerin sonuçlanmasından 2005 yılı sonuna kadar geçen süre, dünya kamuoyuna Lübnan’da istikrarlı olanın sadece siyasi suikastler olduğunu gösterdi.[xx] İlk suikast, Lübnan seçimleri devam ederken Haziran ayı başında Suriye karşıtı Lübnanlı gazeteci Samir Kesir’in Beyrut’un Hıristiyan mahallesindeki evinin önünde arabasına yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldürülmesiyle gerçekleşti. Seçimlerin sona ermesinin ardından 21 Haziran’da Komünist Parti’nin lideri Goerge Hawi’nin Beyrut’un batısında arabasına yerleştirilen bir bombayla öldürülmesi bombalı suikastlerin devamının gelebileceğini gösterdi. Bu iki suikast sonrası yine benzer tablolar yaşandı, başta Suriye, Lübnan ve ABD olmak üzere bütün dünya kamuoyu tarafından suikastler kınadı, suikastlerle ilgili haberlerde Kesir ve Hawi’nin son zamanlardaki Suriye karşıtlığı özellikle vurgulandı ve hemen ardından suikastlerin arkasında Lübnan’daki istikrarı bozmak isteyen Suriye yönetiminin olduğu iddiaları ortaya atıldı. Bu iki suikastın ardından 12 Temmuz’da Beyrut’ta Savunma Bakanı Elias El-Murr’un konvoyuna bombalı saldırı yapıldı. Murr, hafif yaralanırken saldırıda iki kişi öldü. Bu defa hedef alınan kişi, Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud’un damadı Suriye yanlısı Elias El-Murr idi. Lübnan’da Ağustos ayı suikastsiz geçerken 26 Eylül’de Beyrut’tan gelen bir bombalı suikast girişimi Lübnan’ın bir suikastlerin süreklilik arz ettiğini bir kere daha gösterdi. Lübnan televizyonu LBC'de haber programları sunucusu olarak görev yapan May Şidyak uğradığı saldırıda ağır yaralandı. Şidyak’a yapılan saldırıdan sonra Suriye eksenindeki gündem BM soruşturması ve Mehlis raporlarına kayarken Ekim ve Kasım aylarında Lübnan’da suikast olmadı. Lübnan’da 2005 yılının son suikastı ise İkinci Mehlis raporunun BM’ye sunulacağı gün gerçekleşti. 12 Aralık’ta Suriye karşıtı görüşleriyle bilinen milletvekili ve gazeteci Cibran Tueyni’ye Beyrut'ta bombalı bir saldırı düzenlendi. Hıristiyan Ortodoks olan Tueyni, Suriye’ye yönelik sert eleştirileriyle tanınan bir gazeteciydi. Haziran’da Saad Hariri’nin listesinde milletvekili oldu. Aldığı tehditlerden dolayı bir süredir Fransa’da yaşayan Tueyni Beyrut’a döndüğü gün öldürüldü.[xxi] Lübnan’da 2005 yılında güvenlik yoktu ve bir çok siyasi öldürülme korkusuyla yaşadı.
Baas Partisi’nin Kongresi, Reform Politikaları ve Suriye Muhalefeti
1960’lardan beri Suriye siyasal yaşamındaki en güçlü siyasi organizasyon olarak ülkeyi yöneten Baas Partisi, beş yıllık bir aradan sonra Haziran başında dört gün süren genel kongresini gerçekleştirdi. Baas Kongresi’nde Suriye’nin geleceğini şekillendirecek siyasi ve ekonomik reformların tartışılacağı ve bir reform paketinin ortaya konulacağı bekleniyordu. Baas Kongresi’nin son günü, delegeler hükümete tavsiye niteliğinde kararları içeren bir bildiriyi sundu. Bu bildiride, 1963’ten beri devam eden Olağanüstü Halin yumuşatılması, Suriye vatandaşlığına sahip olmayan 200 bin civarında Suriye Kürtü’ne vatandaşlık hakkı verilmesi, yabancı yatırımların önündeki engellerin kaldırılması, basın yasasının değiştirilmesiyle birlikte ülkede çok partili siyasal yaşamın oluşması için ilk adımı teşkil edecek bir siyasal partiler kanununun hazırlanması önerildi.[xxii] Kongreden çıkan reform önerileri, ülke içinden ve dışından çoğu kişi tarafından yetersiz bulundu ve Baas kongresi rejimin bir güç gösterisi olarak algılandı. Fakat tarihi boyunca demokratik yaşam biçimine uzak kalmış, modernleşme ve ulus-devlet inşa süreçlerini tamamlayamamış olan Suriye’de çok partili yaşama geçiş projesinin gerçekleşmesi, siyasal çoğulculuk ve demokratik gelişme açısından önemli bir köşe taşı teşkil etmektedir. Bununla birlikte devlet başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam’ın Baas kongresinde görevi bırakması Beşşar’ın yönetiminde yapmak istediği revizyonun bir parçası olarak değerlendirildi.
2005 yılında Hariri suikastı sonrası Suriye üzerinde artan uluslararası baskı Suriyeli muhalif grupları da hareketlendirdi. Baas kongresi Batılılar gibi Suriyeli muhaliflari de tatmin etmedi. ABD’nin demokratikleşme söylemlerine paralel bir bakış açısı sergileyen muhalifler birlikte hareket etme çabası içerisine girdi. Mart 2005’te ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Elizabeth Cheney[xxiii] ile Suriyeli muhaliflerin Washington’da gerçekleştirdiği toplantıda, Büyük Orta Doğu Projesi çerçevesinde bölgede reform ve değişim konuları ele alındı. Toplantıya katılan Suriye asıllı Ferid Gadiri, bu tarihten sonra Suriye içinde tabanı olmamasına rağmen dünya kamuoyunda ön plana çıkarılmıştır. Ferid Gadiri, Beşşar Esad’ı suçlayıcı kendinden emin tavrını Suriye için tek alternatif olma söylemiyle desteklemektedir. Fakat Ferid Gadiri’nin ABD’nin Suriye yönetimi için yarattığı sanal bir muhalefet olduğununu ve Irak’ın Ahmet Çelebi’sine benzediğini söylemek çok da zor değildir. Gadiri’nin Suriye Reform Partisi çatısı altında “Yeni Suriye” olarak adlandırdığı siyasi ve ekonomik yapılanma ise ABD askeri müdahalesi olmaksızın gerçekleşmesi imkansız bir ideal olarak görülmektedir.[xxiv]
Suriye’de halk düzeyinde en geniş tabanı olan Londra merkezli Müslüman Kardeşler Örgütü, 2004 yılı sonunda “Geleceğin Suriyesi İçin Siyasi Proje” adlı bir bildiri yayınlayıp Suriye’de İslami kimliğine göre yeni bir anayasa hazırlanması, demokratik reformların yapılması ve düşünce özgürlüğüne saygı duyulması gibi taleplerde bulunmuştu. Ülke içinde yasaklı bir örgüt olan Müslüman Kardeşler, etkinliklerini artırmak için 2005 yılında ülke içindeki diğer muhalif gruplarla işbirliğine gitmiştir. Nisan 2005’te Suriye yönetimine yönelik talepler içeren bir bildiri daha hazırlayan örgüt, ülke içinde faaliyet gösteren seküler reformcu Attasi Formu ile ortaklık kurma çabası içine girmiştir. Attasi Formu, 2001 yılında yönetim tarafından geniş özgürlükler sağlanan Şam Baharı dönemden kalan faaliyet halindeki tek forumdu. Fakat seküler reformcu gruplarla Müslüman Kardeşler arasındaki ilişki, Beşşar Esad yönetiminin tedirginliğini artırıp sıkı güvenlikçi politikaları geri getirmiştir. Attasi Formunun iki gazeteci üyesinin (Ali Abdullah ve Hüseyin El Audat) Mayıs ayı sonunda Müslüman Kardeşlerin Londra’daki lideri Ali Sadreddin El Bayanuni’nin mesajını toplantılarında okuması sonucu tutuklanmışlardır. Attasi Formunun iki üyesiyle birlikte dokuz insan hakları savunucusu da Müslüman Kardeşler örgütünün düşüncelerini yaymakla suçlanıp tutuklandı.[xxv] 1 Haziran’da Nakşi Haznevi tarikatının ileri gelen isimlerinden din adamı Şeyh Muhammed Maşuk el-Haznavi’nin cesedi Deyr-ül Zor’da bulundu. Kürt asıllı Şeyh Haznevi 8 Mayıs’ta Şam’daki İslami Etütler Merkezi’ne yaptığı ziyaret sırasında ortadan kaybolmuştu. Suriye makamları, olayı adi bir vaka olarak nitelendirmekle birlikte cinayete karıştıklarını itiraf eden Muhammed Matar El Abdullah ve Yasin Matar El Hindi iki kişiyi yakaladıklarını açıkladı. Ülkedeki Kürt azınlık ise Şeyh Haznevi’nin öldürülmesinde devleti suçladı ve Kamışlı başta olmak üzere Kürt bölgelerinde protesto gösterileri gerçekleştirdi. Şeyh Haznevi’nin öldürülmeden kısa süre önce Londra’da Müslüman Kardeşler Örgütü lideri Ali Sadreddin El Bayanuni ile görüşmesi ölüm olayını anlamlı hale getirmektedir.[xxvi]
2005 yaz aylarında Suriye’de tutuklanmalar ve güvenlik güçleri ile terörist gruplar arasındaki çatışmalar ülke içindeki gündemi oluşturuyordu. 12 Haziran’da Suriye Devlet Güvenlik Mahkemesi, terör örgütü PKK üyesi iki kişiye toplam beş yıl hapis cezası verdi.[xxvii] 13 Haziran’da Şam yakınlarında çıkan çatışmada iki terörist öldürüldü ve bir terörist tutuklandı. “El-Şam Cihat ve Tevhit” adlı terör örgütünün lideri Ebu Ömer öldürülenler arasında bulunduğunu bildirdi. Yetkililer, terör örgütünün, Şam’daki Adalet Sarayını bombalamaya hazırlandığını açıkladı.[xxviii] 26 Haziran’da Suriye Devlet Güvenlik Mahkemesi önde gelen bir insan hakları savunucusu olan Aktham Naisse aleyhindeki tüm suçlamaları düşürdü ve Naisse’yi serbest bıraktı.[xxix] 4 Temmuz’da Suriye Güvenlik Güçleri terörist bir örgüte üye iki kişiyi tutukladı. Adı bilinmeyen örgütün elemanlarının bazılarının Saddam Hüseyin’in korumaları olabileceğini iddia edildi. Yakalanan teröristlerin adları Ürdünlü Serif Ayed Saad el-Semadi ve Muhammed Islam olarak açıklandı.
2005 Ekim ayında dünya kamuoyunda Gazi Kenan’ın intiharı ve Mehlis raporu konuşulurken Suriye muhalefeti, ilk kez bir çok kesimden katılımın olduğu geniş bir ittifak oluşturduklarını açıkladı. 1963’ten beri yürürlükte olan olağanüstü hal yasaları ve mahkemelerini kaldırmasını, tüm siyasi tutukluları serbest bırakmasını, siyasi çoğulculuğu getiren bir anayasa gibi bir dizi isteğin sıralandığı belge 17 Ekim’de “Şam Deklarasyonu” adıyla yayınlandı.[xxx] Böylece Suriye’deki seküler, solcu, İslamcı ve Kürt muhalefet, 2005 başından beri Beşşar Esad’a karşı bir araya gelme çabalarını somut bir eylemde ortaya koyabilmişlerdir. Kasım ayında Suriye Liberal Demokratik Birlik Partisi Başkanı Kemal Labwani’nin ABD’ye yaptığı bir ziyaret sonrası Şam hava alanında tutuklanması ve Aralık başında Fransız Parlamentosunda düzenlenen “Ortadoğu’nun Demokratikleşmesi ve Suriye’de Kürt Sorunu” adlı konferans 2005 yılı sonunda Suriye muhalefeti açısından önemli gündem maddeleri olarak yer aldı.
Türkiye-Suriye İlişkileri
2005 yılına girerken Türkiye-Suriye ilişkileri her alanda tarihinin en iyi dönemlerinden birini yaşamaktaydı. Aralık 2004’te Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Suriye ziyaretinde iki ülke arasında bir serbest ticaret anlaşması imzalandığı gibi ekonomide güvenliğe pek çok alanda işbirliğine yönelik planlar uygulamaya kondu.[xxxi] Bu ziyaret Türkiye’nin bölgesel etkinliğini ve itibarını artırmasına hizmet etti. Hatta 2005 yılının ilk ayında Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün İsrail ziyareti, Filistin Soruna Türkiye’nin sorun çözücü veya arabulucu olarak mudahil olması çabası olarak önemli bir girişimdi. Suriye ise uluslararası alandaki hareke alanını genişletmek ve Türkiye’nin demokratikleşme ve serbest piyasa ekonomisi yönündeki deneyimlerinden faydalanmak istiyordu.
Türkiye-Suriye ilişkilerindeki sıcak ortam ve Türkiye’nin Orta Doğu’da daha aktif bir dış politika stratejisi izleme çabaları, ABD yönetiminde rahatsızlık yaratmaya başlamıştır. Bu rahatsızlığın temel nedeni bölgeye yönelik ABD’nin otoriter ve askeri güce dayalı politikalarıyla Türkiye’nin dış politika davranışlarının uyum içinde olmaması hatta Kuzey Irak’ta olduğu gibi zaman zaman çatışmasıdır. ABD ve Türkiye arasında ortaya çıkan çıkar farklılaşmasının bir krize dönüşmesi ise 14 Şubat 2005’te Lübnan’ın eski başabakanı Refik Hariri’nin bombalı bir suikast sonucu oluşan süreçle birlikte gerçekleşti. Şubat ve Mart aylarında ABD önderliğinde Suriye’ye yönelik uluslararası baskı ve tecrit sürerken Türkiye’nin Suriye’ye ılımlı yaklaşımı ve Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in Nisan 2005’te gerçekleştirdiği Suriye ziyareti, ABD’nin kamuoyu propagandası yoluyla Türkiye’ye saldırmasına neden oldu. ABD kaynaklı üretilen haber ve makaleler, Türkiye’deki Amerikan karşıtlığının alt çizmekle birlikte Türk kamuoyunda yoğun tartışmalara ve kafa karışıklığına yol açtı. Bununla birlikte ABD’nin Türkiye eski Büyükelçisi Eric Edelman’ın Türkiye Cumhurbaşkanı Sezer’in Suriye ziyaretine yönelik uygunsuz ve haddini aşan açıklamaları, iki ülke arasındaki krizi had safhaya çıkardı.[xxxii]
Türkiye-ABD ilişkilerinde 2005 yılının ilk yarısında yükseleln gerginlik ve kriz ortamı, Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın önce Mayıs’ta İsrail’e, ardından Haziran’da ABD’ye gerçekleştirdiği ziyaretler sonucu normalleşme sürecine girdi. ABD ile ilişkilerde başlayan normalleşme Türkiye-Suriye ilişkilerinde soğuma olmasa da bir duraklamayı beraberinde getirdi. Mayıs ayında Hatay’a düşen SCUD füze parçaları Türkiye tarafından şaşkınlıkla karşılanırken Suriye’nin böyle bir kazadan dolayı özür dilemesiyle olay krize dönüşmeden kapatıldı. Haziran ayında İstanbul’da bir sivil toplum örgütünün düzenlediği ve bölgedeki muhalif liderlerin yer aldığı konferansa ABD’nin Suriyeli muhalif lider olarak sunduğu Ferid Gadiri’nin konuşmacı olarak katılması ve Türk kamuoyunda bu kişiye gösterilen ilgi ilişkilerdeki soğumanın ilk işaretlerini verdi. Daha sonra Temmuz’da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın Türkiye’ye tatil amaçlı ziyareti, Türkiye hükümetinin isteksiz tavırlarından dolayı gerçekleşmedi. Ağustos’ta New York’ta yapılan BM zirve toplantısında iki ülke liderleri arasıda planlanan görüşme ise Beşşar Esad’ın zirveye katılmaması sonucu gerçekleşemedi. Yılın son ayları Mehlis Raporundan dolayı Suriye’ye yönelik uluslararası baskı ve rejimin yıkılacağı söylentileri artarken Türkiye Suriye’ye yönelik etkin politikasının bitmediğini gösteren diplomatik bir hamleyle yılı bitirmiştir. Türkiye Dışişleri Bakanı Gül, Hariri suikastı soruşturmasının e gergin günlerinde ani bir kararla Şam’a günü birlik bir ziyaret gerçekleştirdi. Ziyaret konusunda pek çok spekülasyon yapıldıysa da Beşşar Esad’ın Aralık sonunda bir Türk televizyonuna verdiği röportajda Gül’ün ziyaretinde konuşulanlara açıklık getirdi. Beşşar Esad, bu röportajında Gül’ün BM’nin sorgulamak isteği 5 Suriyeli resmi görevliyi Gaziantep’te sorgulamayı teklif ettiğini söyledi.[xxxiii] Bu teklifi Beşşar Esad kabul ettiyse de BM kabul etmedi ve Suriyeli Viyana’da sorgulandı.
2006 Yılı Suriye ve Lübnan’a Ne Getirecek?
Suriye ve Lübnan, 2005 yılında yoğun ve hızlı gelişen bir gündemi geride bıraktı. Bölgede suikastlar, seçim, reform, demokratikleşme en çok konuşulan konular oldu. 15 Haziran 2006’ya kadar BM Hariri Suikastı soruşturmasının süreceği düşünüldüğünde Hariri suikastının gölgesini önümüzdeki yılda Suriye ve Lübnan siyasetlerinin üzerinde hissedileceği söylenebilir.
2005 yılının son günü El-Arabiye televizyonuna Beşşar Esad karşıtı bir açıklama yapan eski devlet başkan yardımcısı Abdülhalim Haddam, yeni yılda Hariri suikastının siyasileşme sürecinin devam edeceğini gösterdi. Bununla birlikte BM soruşturmasının üçüncü bitiş tarihi olan 15 Haziran 2006’ya kadar Suriye’yi köşeye sıkıştırmayı amaçlayan bir çok gelişme olması mümkündür. İlk iki BM raporunda Suriye’ye yönelik suçlamaların yetersiz kanıtlara dayandığı ve inandırıcı olmaktan uzak olduğu düşünüldüğünde yeni hazırlanacak rapor için daha fazla kanıtın ortaya konulmak isteneceği ve kamuoyu propagandasını daha etkin kullanacağı söylenebilir. Bu çerçevede Lübnan’da 2005 yılında gerçekleşen siyasi suikastların 2006 yılında da devam etme olasılığı yüksektir. Yeni savcı olarak atanan Belçikalı Serge Brammertz’in soruşturma sürecinde kullanılmak üzere Muhammed Züheyr El Sıddık ve Tahir Hüssam Tahir benzeri tanıklara ihtiyacı olacaktır.
14 Şubat 2006’da Hariri’nin ölümünün yıl dönümünde Lübnan’da Suriye karşıtlarının yapması beklenen protesto gösterileri, ülke içinde gerginliği artırıcı işleve sahip olabilir. 2006 yılı Lübnan hükümeti içinde Suriye karşıtları ile Hizbullah temsilcileri arasındaki geçen yıl sonunda başlayan krizi ciddi boyutlara ulaşıp siyasal istikrarı zedeleyebilir. Lübnan’daki Suriye karşıtı cephenin yeni yıldaki ilk hedefi, Lübnan’ın Suriye yanlısı cumhurbaşkanı Emil Lahud’u makamından indirmek olmaya devam edecektir. Lahud’un indirilmesi durumunda yeni Lübnan cumhurbaşkanlığı için en önemli aday, Falanjist Milis´lerin eski lideri ve Mayıs 2005’te sürgünden dönen Michel Aoun’dur. Fakat Aoun ve Maruni patrik Nasrullah Sefir, Suriye karşıtı muhalefete şüpheyle yaklaşmakta ve Hıristiyan olmayan bir siyasi gücün (Sünni veya Dürzi) Lahud’u düşürmesine karşı çıkmaktadır. Bu yüzden Auon, 2007’deki devlet başkanlığı seçimini beklemeyi tercih edebilir. Falanjistlerin diğer önemli lideri ve iç savaşta işlediği suçlardan dolayı 11 yıl hapis yatan Samir Geagea da Temmuz 2005’te serbest bırakılmasından sonra yeni dönem Lübnan siyasetinde etkin bir güç odağı haline gelebilir. İran-ABD ilişkilerinin durumu Hizbullah-İsrail çatışmasını ve Lübnan’daki iç dengeleri doğrudan etkileyebilir. 2006 yılının ilk ayı İran Cumhurbaşakanı Ahmedinecad’ın Suriye’ye resmi bir ziyarette bulunması, ABD’ye karşı Suriye ve İran’ın bir ittifak içerisinde doğru gittiklerini gösterdi. Ziyaret sonrası, ılımlı dış politikasıyla tanınan Beşşar’ın İsrail karşıtı sert açıklamalar yapması dikkat çekicidir.
Suriye içinde Beşşar karşıtı muhalefet, 2006 yılında da bir önceki yıl gibi rejimi yıpratmaya yönelik hareketlere devam edeceklerdir. Özellikle Beşşar Esad yönetimiyle Suriye’de yaşayan Kürtler arasındaki hassas ilişkiye dikkat edilmelidir. Irak’taki gelişmelerden etkilenecek Suriyeli Kürtlerin, 2006 yılı içinde yeni bir ayaklanma girişiminde bulunabilme veya küçük çaplı gerginliklerin çıkma olasılığının yüksek olduğu söylenebilir. Suriye’nin uluslararası baskıyı yoğun olarak hissedeceği yeni yılda Beşşar Esad’ın önemli siyasi reform hareketlerine girişeceği düşünülüyor. Serbest seçimler ve bağımsız siyasal partilerin kurulması yönünde somut adımlar atılması Suriye yönetiminin öncelikli reform konusu olacaktır. Bunula birlikte Beşşar, 19 Ocak'ta tutuklu 5 Suriyeli muhalif serbest bırakarak 2006 yılındaki reform hareketine hızlı başlamıştır. Serbest bırakılan muhalifler arasında 2001 yılındaki Şam Baharı'ndaki sivil toplum hareketinin önderliğini yapan reformcu işadamı-miletvekili Riyad Seyif bulunmaktadır. Serbest kalan diğer muhalifler de (Mamun el-Homsi, Habib İsa, Valid Bunni ve Fawaz Tello) Suriye'deki reformcu aydın elitin üyeleridir.
2006’da Türkiye-Suriye ilişkileri mevcut durumunu korumakla birlikte uluslararası ve bölgesel güç dengelerinin tesiri altında kalmaya devam edecektir. Türkiye, ABD ile olan ilişkilerini gerginleştirmeden Suriye ile özellikle ekonomik ilişkilerini derinleştirmek isteyecektir. Türkiye üzerinden Suriye ve Mısır doğal gazının Avrupa’ya pazarlanması projesi Türkiye açısından stratejik önem arz eden bir projedir. Suriye’nin ise uluslararası yalnızlığını yenmek ve bölgesel güvenliği sağlama adına Türkiye’ye karşı sıcak tavrını sürdürmesi beklenmektedir. Bununla birlikte Beşşar Esad, dış politikada gerekli siyasal ortamı sağladığı takdirde Türkiye’ye bir dostluk ziyaretinde bulunmak istemektedir.
Orta Doğu’da 2003 yılından beri varolan Irak merkezli yeni güç dengeleri, Suriye’nin aleyhine gelişmektedir. Beşşar Esad, esnek ve tavizkar bir dış politika stratejisiyle rejimi ayakta tutmayı başarmıştır. İçinden geçtiğimiz yapılanmasını tamamlamamış ve dinamik güç dengelerinin hakim olduğu uluslararası sistem, ani siyasi değişiklikleri ve askeri saldırıları getirebilir. Fakat, Orta Doğu’daki güç dengelerine ve güvenlik algılasmalarına bakıldığında Beşşar Esad Suriyesi’nin her şeye rağmen 2006 yılında da varlığını koruyacağını söylemek olasılığı yüksek bir tahmindir. Suriye’nin Irak gibi bir siyasal süreçten geçmesi, Orta Doğu’da yeni bir kriz alanı yaratmakla birlikte El-Kaide tarzı radikal güçlerin bölgeyi anarşizme ve büyük çaplı çatışmalara sürüklemesini getirebilir. Böyle bir çatışmanın getireceği maliyeti ne ABD ne İsrail ne de bölgedeki diğer güç odakları göze alabilir.
KAYNAKÇA
[i] “Refik Hariri saldırıda öldü”, CNNTURK, 14 Şubat 2005, http://cnnturk.com/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=2&haberID=72505
[ii] “Suikasti islamcı grup üstlendi”, BBC Turkish, 14 Şubat 2005, http://www.bbc.co.uk/turkish/news/story/2005/02/050214_hariri_dead.shtml
[iii] “President Assad Condemns Terrorist Act in Beirut”, SANA, 14 Şubat 2005, http://www.sana.org/english/headlines/14-2/president_assad_condemns_terrori.htm
[iv] “Car Bomb Kills Lebanon's Former PM”, Reuters, 14 Şubat 2005, http://english.daralhayat.com/arab_news/02-2005/20050214-Reu_MDF50717.TXT/story.html
[v] Jim Hoagland, “Time to Squeeze Syria”, The Washington Post, 16 Eylül 2004
[vi] Brian Whitaker, “Pro-Syria officials held in Hariri inquiry”, The Guardian, 31 Ağustos 2005
[vii] Gazi Kenan hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Daniel Nassif, “Maj. Gen. Ghazi Kanaan”, Middle East Intelligence Bulletin , C: 2, No:1, 1 Ocak 2000, http://www.meib.org/articles/0001_l5.htm
[viii] “Interior Minister Dies in His Office before Noon Today”, SANA, 12 Ekim 2005, http://www.sana.org.sy/english/headlines/12-10/interior_minister_dies_in_his_of1.htm
[ix] Debka adlı internet sitesi, İsrail’in Suriye’ye yönelik olumsuz kamuoyu propagandasının en önemli araçlarından biridir. Bu sitede 2005 yılı boyunca Suriye yönetiminin yıkılacağına dair haberler yer alırken çoğu zaman Suriye’nin iç siyasetinde oluşabilecek çatışmalar kışkırtılmaya çalışılmaktadır.
[x] Yasin Atlıoğlu, “Gazi Kenan Neden İntihar Etti?”, TASAM Stratejik Yorum, No: 182, 13 Ekim 2005 http://www.tasam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=197
[xi] “Hariri’ye suikast raporu”, NTV, 21 Ekim 2005, http://www.ntv.com.tr/news/346400.asp
[xii] “BM raporu şaibeli”, Radikal, 23 Ekim 2005
[xiii] “UN ends Vienna hearings of Syria's officials”, Ya Libnan, 7 Aralık 2005, http://yalibnan.com/site/archives/2005/12/un_ends_vienna.php
[xiv] “Syrian witness says Hariri's son forced him to lie”, Reuters, 28 Kasım 2005, http://today.reuters.com/news/newsArticle.aspx?type=worldNews&storyID=2005-11-28T123423Z_01_FOR842192_RTRUKOC_0_US-SYRIA-LEBANON-WITNESS.xml
[xv] “Hariri Soruşturması Uzatılıyor”, VOA, 16 Aralik 2005, http://www.voanews.com/turkish/2005-12-16-voa4.cfm
[xvi] “'Lübnan' Ortadoğu'da değişimin adı”, CNNTURK, 1 Mart 2005, http://www.cnnturk.com.tr/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=76116
[xvii] “Lübnan'da zafer oğul Hariri'nin”, CNNTURK, 20 Haziran 2005, http://www.cnnturk.com.tr/DUNYA/haber_detay.asp?PID=319&HID=1&haberID=105303
[xviii] “Lebanon's Elections: Facts and figures”, Ya Libnan, 20 Haziran 2005, http://yalibnan.com/site/archives/2005/06/lebanons_electi_2.php
[xix] “Lineup of Lebanon's new Cabinet”, Ya Libnan, 20 Temmuz 2005, http://yalibnan.com/site/archives/2005/07/_lineup_of_leba.php
[xx] Yasin Atlıoğlu, “Lübnan’da Yeni Dönem ve Suikastler”, TASAM Stratejik Yorum, No: 181, 11 Ekim 2005 http://www.tasam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=196
[xxi] “Beyrut'ta Bombalı Saldırı”, VOA, 12 Aralik 2005, http://www.voanews.com/turkish/2005-12-12-voa11.cfm
[xxii] “Final statement of the 10th Congress of al-Baath Arab Socialist Party”, Arabic News, 14 Haziran 2005, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/050614/2005061406.html
[xxiii] Elizabeth Cheney, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’nin kızıdır.
[xxiv] Yasin Atlıoğlu, “Ferid Gadiri ve Suriye Reform Partisi”, TASAM Stratejik Yorum, No: 99, 3 Mayıs 2005, http://www.tasam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=107. Ferid Gadiri hakkında daha fazla bilgi için bkz. http://reformsyria.org/Misc/bio_of_farid_ghadry.htm
[xxv] “Acts of detention in Syria against civic group members”, Arabic News, 25 Mayıs 2005, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/050525/2005052505.html
[xxvi] “Unrest in Syria over Kurdish clerics death”, Al Jazeera, 6 Haziran 2005, http://www.aljazeera.com/me.asp?service_ID=8557
[xxvii] “Suriye'den 2 terör örgütü PKK üyesine hapis cezası”, Zaman, 14 Haziran 2005, http://www.zaman.com.tr/?hn=182629&bl=sondakika
[xxviii] “Suriye'de Terörist Lider Öldürüldü”, VOA, 11 Haziran 2005, http://author.voanews.com/turkish/2005-06-22-voa7.cfm
[xxix] “Suriye'de İnsan Hakları Savunucusu Beraat Etti”, VOA, 26 Haziran 2005, http://author.voanews.com/turkish/2005-06-26-voa12.cfm
[xxx] “New opposition coalition in Syria for comprehensive change”, Arabic News, 17 Ekim 2005, http://www.arabicnews.com/ansub/Daily/Day/051017/2005101717.html
[xxxi] Yasin Atlıoğlu, “Türkiye-Suriye İlişkilerinde Yeni Bir Dönem”, TASAM Stratejik Yorum, No: 54, 25 Aralık 2004, http://www.tasam.org/modules.php?name=News&file=article&sid=59
[xxxii] “Ambassador’s Answer to a Reporter’s Question on Syria, Governor’s Office, Bursa”, 14 Mart 2005,
http://www.usemb-ankara.org.tr/AMBASADR/edel0314.htm
[xxxiii] “Beşşar Esad Röportajı”, SKYTURK, 26 Aralık 2005