"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Friday, June 20, 2008

Büyük Orta Doğu’da Diplomasi Oyunları


Yasin Atlıoğlu

“Diplomasi bir uzlaşı sanatıdır, yani devletlerin birbirleriyle olan ilişkilerinde karşılıklı çıkarlarını uzlaştırmak ve her iki tarafın yararına çözümler bulmak amacıyla başvurdukları bir yöntemdir. Bu yöntemin temel özelliği, karşı tarafı ya da tarafları inandırabilmektir” diyor Hüner Tuncer “Eski ve Yeni Diplomasi” adlı kitabının başında. Dünyanın en önemli siyasi ve askeri kriz alanlarını bünyesinde barındıran Orta Doğu son günlerde hızlı bir diplomatik hareketliliğe sahne oluyor. Herkes birbirini bir şeylere ikna etmeye çalışıyor. Türkiye arabuluculuk yaparak Suriye İsrail barışını sağlamak, Fransa “Akdeniz İçin Birlik” adıyla yeni bir projeyi uygulamaya geçirerek etkinlik alanını genişletmek, Suriye bölge dışından ittifak bularak uluslararası yalnızlığını yenmek istiyor.

Suriye- İsrail Müzakereleri Sürüyor

Geçen ay Suriye İsrail arasındaki barış müzakerelerinin 8 yıl sonra Türkiye’nin arabuluculuğundan İstanbul’da tekrar başlaması uluslararası kamuoyunda en çok konuşan gündem maddesi oldu. Suriye Golan Tepeleri’ni geri almak istiyor, İsrail ise Suriye’nin Hizbullah ve Hamas’a verdiği siyasi ve askeri desteği kesmesini ve İran’la var olan askeri ilişkilerin sona erdirilmesini talep ediyor. İki taraf arasındaki en önemli sorun, birbirlerine yönelik psikolojik ve tarihi önyargılar taşımaları ve güven eksikliği. İsrail kamuoyunun büyük kısmı, İsrail ordusu ve ülkedeki şahin politikacılar, askeri üstünlüklerinin de farkında olarak Suriye ile bir barışı öncelikli bir konu olarak görmüyorlar. Önemli su kaynaklarına sahip Golan Tepeleri’nin geri verilmemesi konusunda neredeyse ülkenin tümü hemfikir. Golan Tepeleri aynı zamanda İsrail’in güvenliği ve Suriye’yi karşı askeri caydırıcılığı sağlamada stratejik bir bölge. Suriye ise barış müzakerelerinde istekli taraf gibi görünse de İran’la ilişkilerini kısa vadede sona erdirme niyetinde değil. Hizbullah ve Hamas’a gelince, iki örgüt de Suriye’nin Lübnan ve Filistin’e tesir etmesi ve İsrail’i dolaylı olsa da tehdit etmesi için gerekli. Oysaki İsrail’le çatışmanın bitmesi ve istikrarlı bir siyasi yapı, Suriye’nin ekonomik olarak dışa açılımını ve yabancı sermayenin ülkeye gelmesini kolaylaştırabilir. Tabi İsrail böyle bir Suriye’yi yanı başında görmek isterse.

Dolaylı barış müzakerelerinin ikinci aşaması, İsrail ve Suriye heyetlerinin katılımıyla hafta başında yine İstanbul’da gerçekleştirildi. İsrail’i Başbakan Ehud Olmert’in iki yardımcısı Yoram Turbowicz ve Şalom Rugeman temsil etti. İlk görüşmenin aksine daha sessiz bir buluşmaydı.[i] Sorunların tarihsel, psikolojik ve stratejik derinliği, uzun süreli bir pazarlığın bir parçası olarak görülen görüşmelere karşı herkesi temkinli yaklaşmaya zorladı.

Türkiye’nin tarafları nihai bir sonuca ulaştırmada ne kadar etkili olacağını zaman gösterecek. Buna rağmen Suriye ve İsrailli yetkilileri aynı masaya oturmayı başaran Türkiye uluslararası medyada adından söz ettirmekle birlikte dış politikada önemli bir zihniyet değişikliği gerçekleştirdiğini gösterdi. Orta Doğu’daki bu tür sorunları risk ve tehlike alanı gören Soğuk Savaş’tan kalma Türk dış politika zihniyeti yerini bölgede siyasi ve ekonomik olarak daha etkili olmaya istekli yeni bir dış politika bakış açısına bırakmıştır. Türkiye bölgeye olan ilgisini her fırsat bulduğunda çok taraflı ve etkin bir diplomasi yöntemi kullanarak göstermektedir. Suriye İsrail barış müzakerelerinde aktif bir diplomasi örneği veren Türkiye Lübnan sorununa geçici çözüm sağlayan Doha sürecinde sessiz bir diplomasi yürütmekle yetinmiştir.

Sarkozy’nin Ütopyası: Akdeniz Birliği

Son dönemde Orta Doğu’daki siyasi nüfuzunu artırmaya istekli diğer bir devlet de Fransa’dır. 2004 yılında Lübnan siyasetine ülke dışından yapılan müdahalelerin sona erdirilmesini öngören BM Güvenlik Konseyi’nin 1559 sayılı kararını ABD ile birlikte hazırlayan ve 14 Şubat 2005’teki Refik Hariri suikastından sonra Suriye ile ilişkilerini durma aşamasına getiren Fransa, Nikolas Sarkozy’nin Mayıs 2007’de iktidara gelmesinin ardından Levant üzerindeki tarihsel misyonunu da kullanarak yeni siyasi ve ekonomik çıkar alanları yaratma ve Orta Doğu siyaseti üzerine yönlendirici olma çabası içerisine girdiği görülmektedir. AB’nin genişlemesiyle birliğin coğrafi olarak dışına kayan Fransa “Akdeniz İçin Birlik” gibi projelerle birliğin merkezini yeniden belirlemek ve Akdeniz’de ekonomik ve sosyal etki alanı oluşturmak istiyor. Sarkozy döneminde Fransa’nın özellikle Lübnan, Suriye ve Filistin’e yönelik diplomatik faaliyetleri yoğunlaşmıştır. Lübnan’da Ekim 2007-Mayıs 2008 arasında devam eden devlet başkanlığı krizi boyunca 8 kez Beyrut’a giden Fransız Dışişleri Bakanı Bernard Kouchner, Kasım 2007’de de Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’le İstanbul’da görüşmüştür. Bu uzun süredir Suriye Fransa arasında gerçekleşen ilk üst düzey diplomatik temastı. Fakat görüşmenin üzerinden bir ay bile geçmeden Lübnan’daki krizi bahane eden Fransa Suriye ile ilişkilerini askıya aldı. Buna rağmen 2008 yılının ilk yarısı biterken Lübnan’daki krize geçici bir çözüm bulunduğu ve iki ülke arasında uzun süredir işlemeyen diplomatik kanalların bir anda canlandığı görülmektedir.

Fransa Devlet Başkanı Nikolas Sarkozy 7 Haziran’da Lübnan’a kısa bir ziyaret gerçekleştirdi. Sarkozy Lübnan’ın yeni Devlet Başkanı Mişel Süleyman ve Hizbullah milletvekili Muhammed Ra’ad ile görüştü. Mişel Süleyman’ın 8 Haziran’daki konuğu ise İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband idi. Miliband yeni devlet başkanının seçilmesini önemli bir ilerleme olarak gördüklerini ve Doha Anlaşmasını desteklediklerini söyledi.[ii] Gerek Sarkozy’nin ziyaretinde gerekse Miliband’ın ziyaretinde konuşulan ortak konu Şeba Çiftlikleri oldu. Şeba Çiftlikleri’nin konuşulması tesadüf değil tabi. Şeba Çiftlikleri Suriye, Lübnan ve İsrail sınırlarının kesişiminde 14 çiftlikten oluşan ve kime ait olduğu tartışmalı olan bir bölge. 1967’den beri İsrail işgali altında olan bölge Lübnanlılara göre Lübnan’ın bir parçası. İsrail ise bölgenin Suriye’ye ait olduğunu ve bu konunun Suriye ile yapılacak görüşmeler çerçevesinde konuşulması gerektiğini iddia ediyor. Şeba Çiftlikleri, İsrail’le Lübnan arasında kurulacak diplomatik köprülerin ilk şartı. Lübnan hükümeti bölge Lübnan’a geri verilmedikçe İsrail’le masaya oturmayacağını söylerken, Hizbullah da bölgedeki İsrail işgali sona ermedikçe Lübnan’ın tamamen kurtulmuş olmayacağı görüşünü savunuyor.[iii] İsrail Başbakanı Olmert’in Şeba Çiflikleri’ni bu yaz BM’ye iade edeceği söylentilerinin ortalıkta dolaşması İsrail’in “barış için toprak” formülünü tekrar hayata geçirerek Lübnan’la müzakere masasına oturma isteğinin bir işareti olarak yorumlanabilir. Eğer müzakere arayışları doğruysa ABD yönetimi de giderayak her iki tarafı destekleyeceği ve teşvik edeceği aşikârdır. Suriye İsrail barış görüşmelerinin sürdürülmesi de Lübnan İsrail ve Filistin-İsrail arasında yumuşamaya olumlu katkı yapacaktır.

Sarkozy’nin Suriye’ye yönelik yumuşayan politik yaklaşımına gelince. Bu politika değişikliği hem Sarkozy’nin utopik “Akdeniz İçin Birlik” projesinden, hem de Fransa’nın Levant’ta kriz çözücü rol oynamak istemesinden kaynaklanmakta. Fransa, Suriye ile olan ilişkilerini normalleştirme adına büyük bir diplomatik çaba içerisinde girmiş görünüyor. Aralık 2007’de Fransa’nın Suriye ile ilişkilerini askıya almasından sonra Nisan 2008’de Kuveyt’te iki ülke dışişleri bakanı görüştü. 21 Mayıs’ta Doha’da yapılan toplantıda Lübnan’daki devlet başkanlığı sorununa çözüm bulunmasının ardından ilişkilerdeki yumuşama iyice belirginleşti. Sarkozy, Suriye İsrail arasındaki dolaylı barış görüşmelerin ardından Beşşar Esad’ı telefonla arayarak bölgesel barış arayışları konusunda destek istedi. 10 Haziran’da Suriye Kültür Bakanı Riad Nassan Agha’nın Paris’e gidişi ise Mart 2004’ten beri bir Suriyeli bakanın Fransa’ya yaptığı ilk resmi ziyaret oldu. Suriyeli Bakan, Suriye Fransa ilişkilerinde yeni bir sayfa açmaktan bahsederken Fransa Dışişleri yetkilileri iki ülke arasındaki tarihsel bağlara vurgu yapıyordu.[iv]

15 Haziran’da Beşşar Esad, Fransa Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Claude Gueant ve Diploması Müsteşarı Jean-David Levitte’ten oluşan bir heyetle Şam’da görüştü. Fransız heyet, Sarkozy’nin Fransa’nın Ulusal Gün (Bastille Day) kutlamaları ve “Akdeniz İçin Birlik” Zirvesi ile ilgili davetini Esad’a iletti. Görüşmenin ardından her iki tarafta memnuniyetini dile getirdi.[v] Bu arada ortalıkta dolaşan bir söylenti de Sarkozy’nin, 12–13 Temmuz’da Paris’te yapılacak olan “Akdeniz İçin Birlik” Zirvesi’nde Esad ve Olmert’i bir araya getirerek iki ülke arasındaki barış görüşmelerine müdahil olma planları yaptığı. Olmert’in Paris’e gideceği kesin. Suriye lideri Esad’ın Paris’e gidip gitmeyeceği ise merak konusu. Esad Hindistan ziyaretinde Paris’e gitse bile Olmert’le doğrudan görüşmeyeceğini söyledi. Aslında Mısır ve Tunus dışında etkin bir destek bulamayan “Akdeniz İçin Birlik” projesi, amacının belirsizliği ve İsrail’in dâhil olmasından dolayı Arap âleminde genellikle şüpheyle karşılandı. Libya, Suriye, Cezayir, Fas, Tunus ve Moritanya devlet ve hükümet başkanları, 9 Haziran’da Libya’nın başkenti Trablus’ta Sarkozy’nin projesini konuşmak için mini bir zirve toplantısı gerçekleştirdi. Zirvenin ardından Libya Devlet Başkanı Muammer Kaddafi, proje ile Arap ve Afrikalıların küçük düşürülmeye çalışıldığını öne sürdü. Geçen Mart Şam’daki Arap Zirvesi’ne katılmayan Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in bu zirvede de yer almaması Arap ülkeleri arasındaki bölünmüşlüğü tekrar gösterdi. [vi]

Beşşar Esad Hindistan’da

Son olarak Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ın 5 günlük resmi Hindistan ziyaretinden bahsetmek gerekiyor. Esad, 17 Haziran’da 30 sene sonra Hindistan’ı ziyaret eden ilk Suriye Devlet Başkanı olarak Yeni Delhi’ye gitti.[vii] Beşşar Esad Hindistan Devlet Başkanı Pratibha Patil tarafından Başkanlık sarayında resmi törenle karşılandı. Suriye heyetinde Devlet Başkanın eşi Esma Esad’ın yanı sıra Dışişleri Bakanı Velid Muallim, Ekonomi ve Ticaret Bakanı Emir Hüsnü Lütfi ve Telekomünikasyon ve Teknoloji Bakanı İmad Saboni yer aldı. Beşşar Esad, Hindistan Başbakan Manmohan Singh’le yaptığı görüşmede iki ülke arasındaki karşılıklı siyasi ilişkiler, ticaret ve enerji konuları ve Orta Doğu barış süreci ele alındı. Görüşmeler sonunda iki ülke arasında yatırımların teşviki, çifte vergilendirmenin ortadan kaldırılması ve tarım alanında iş birliği anlaşmaları imzalandı.[viii]

Beşşar Esad görüşmeler sırasında Hindistan’ın Filistin Barış Sürecine doğrudan müdahil olarak büyük bir rol oynayabileceğini söyledi. Esad’a göre Hindistan ABD ve İsrail’le iyi ilişkilere sahip olduğu gibi geleneksel olarak da Arapları desteklediğinden dolayı bölgede herkesin güvenine sahiptir. [ix]

Suriye Göçmen Bakanı Buteyna Şaban da yaptığı açıklamada Hindistan’ın İsrail ile olan stratejik ilişkilerinin Araplarla olan ilişkilerini etkilemeyeceğini söylüyordu. Hindistan tarihinin sömürgeciliğe karşı olduğunu hatırlatan Şaban, Gazze ve Batı Şeria’daki kötü durum karşısında Hindistan’ın Arapların yanında olacağını umut ettiklerini belirtti.[x] Şaban açıklamasında antiemperyalist deneyimlere vurgu yaparak Hindistan’ın Arap-İsrail çatışmasına yönelik eski yaklaşımını canlandırma çabası içerisine giriyor. Soğuk Savaş döneminde Keşmir Sorunu’na rağmen Hindistan’la ilişki kuran ender Arap devletlerinden biri olan Suriye, son yıllardaki uluslararası yalnızlığını da Hindistan gibi bölgesel bir ekonomik güçle kurulacak ilişkilerle hafifletmek istiyor. Dünyaya açılmak isteyen Suriye için Hindistan ekonomik deneyimleri ve bilgisiyle bulunmaz bir fırsat görünümünde. Hindistan özellikle Çin’le olan ekonomik ilişkilerini son yıllarda hızla geliştirerek önemli bir ekonomik çekim alanı yaratmış durumda. Hintli ekonomist Jairam Ramesh bu alanı tanımlarken Çinistan (Chindia) terimini kullanıyor. Hindistan, Çin ve Rusya, yani Asya, Suriye’nin uluslararası ekonomiye katılması için önemli katkılar sunabilir.

Suriye Göçmen Bakanı Şaban’ın Hindistan’a yaklaşımı ve söyledikleri bir noktaya kadar doğru olsa da Soğuk Savaş yıllarında Arapların İsrail’e karşı mücadelesine tam destek veren Hindistan’ın yaklaşık son 20 yılda İsrail’le güvenlik ve istihbarat alanında ilişkilerini derinleştirdiği bir gerçek. Her iki ülke de bölgesindeki Müslümanlardan kaynaklanan güvenlik kaygılarını ön plana çıkarıyor. Günümüzde Hindistan Suudi Arabistan’dan sonra dünyada en çok silah alımına para harcayan ikinci ülke. İsrail ve Hindistan karşılıklı olarak birbirlerinin silah ihtiyaçlarına cevap vermektedir. Uzay ve füze programları konusunda İsrail’le yardım eden Hindistan, casus insansız hava araçları ve konvansiyonel silahlar konusunda İsrail’in bilgisinden yararlanıyor. İsrail Rusya’dan sonra Hindistan’ın ikinci büyük askeri malzeme sağlayıcısı.

Diğer yandan Hindistan ile İsrail arasındaki askeri alışveriş, siyasi olarak da ortak bakış açısını sahip oldukları anlamına gelmiyor. Örneğin Hindistan İsrail’in İran ve Irak’a karşı yaklaşımını desteklemiyor, İsrail de Hindistan’ın Çin’le yakınlaşmasından hoşnutsuz. Hindistan’ın İsrail-Arap çatışmasında kısa vadede Arapları doğrudan destekleyecek bir taraf olma ihtimali oldukça düşüktür. Diğer yandan Hindistan’ın dış politika stratejileri ve pragmatist yaklaşımı esnek ve çok taraflı ilişkiler kurmaya olanak sağladığı unutulmamalı. Hem Batılı güçlerle hem de Asya’daki güçlerle sıkı siyasi ve ekonomik ilişkilere sahip bir bölgesel güç olan Hindistan, ekonomisindeki hızlı gelişmeyi sürdürebilmek için enerji ihtiyacını karşılamak zorundadır. Tabi ki Hindistan’ın enerji yetersizliği Orta Doğu’ya olan ilgisini arttırmaktadır. Petrol fiyatlarındaki artışı hızlı büyüyen Hint ekonomisini olumsuz etkilemektedir. Hindistan’ın petrol ve doğal gaz ithalatının %60’ı Arap ülkelerinden karşılanıyor. Hindistan’ın en büyük petrol şirketi Indian Oil, Körfez başta olmak üzere birçok Arap ülkesinde faaliyet göstermektedir. Yine Arap ülkelerinde çalışan 5 milyondan fazla Hintli nüfus Arap dünyasıyla Hindistan arasında sosyal ve ekonomik bir bağ oluşturuyor. Bundan dolayı Hindistan’ın Arap dünyasına karşı umursamaz politikalarla yaklaşmasına imkân yoktur. Hindistan pragmatik dış politikasıyla bölgedeki sorunlara müdahil olmak istemese de siyasi atmosferin ılımlılaştığı dönemlerde Arap ülkeleriyle yoğun diplomatik ilişkiler kurarak enerjinin güvenliğini kontrol etme adına bölge sorunlarına karşı daha duyarlı olacaktır.

Kaynakça

[i] “İsrail-Suriye ikinci turu bitirdi”, BBC Turkish, 16 Haziran 2008
[ii] “Miliband in Beirut in Show of Support”, Naharnet, 9 Haziran 2008
[iii] “Lebanon sees need for Israeli withdrawal not talks”, Reuters, 11 Haziran 2008
[iv] “'New page' in Franco-Syrian ties as minister visits Paris”, AFP, 10 Haziran 2008
[v] “Syrian Leader Holds Talks With French President's Top Advisors”, VOA, 15 Haziran 2008
[vi] “Libya Hosts Mini-Summit on Proposed Mediterranean Union”, VOA, 10 Haziran 2008; “Arab Mini- Summit Calls for common Stance on French Initiative”, SANA, 10 Haziran 2008
[vii] “President al-Assad Arrives in New Delhi on a State Visit to India”, SANA, 18 Haziran 2008
[viii] Deepak Arora, “India and Syria sign three agreements”, The Tribune Online, 18 Haziran 2008
[ix] “India can play role in Middle East peace process: Assad”, The Hindu, 19 Haziran 2008
[x] “India’s ties with Israel shouldn’t be at cost of Arabs: Syria”, The Times of India, 17 Haziran 2008

Not: Bu makale BİLGESAM'ın internet sitesinde yayınlanmıştır.