"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Monday, December 18, 2006

Tony Blair'in Yeni Ortadogu Stratejisi ve Suriye


Yasin Atlıoğlu

Ingiltere Basbakani Tony Blair'in 13 Kasim 2006'da dis politikayla ilgili yaptigi aciklamada Orta Dogu'da kalici barisin saglanmasi ve istikrar için Suriye ve İran ile diplomatik iliskilerin kurulmasi gerektigini vurgulayarak Ingiltere'nin Orta Dogu'ya yonelik stratejilerindeki degisimin ve yumusamanin isaretlerini veriyordu. Blair'in aciklamasina paralel olarak James Baker baskanligindaki Irak Çalışma Grubu'nun bolgeye yonelik hazirladigi rapor ve Blair'in 18 Kasim'da İngilizce yayına başlayan El Cezire International televizyonunda Sir David Frost'un sorularına verdigi yanitlarda Irak'ın işgalinin hata olduğunu kısmen de olsa kabul etmesi Ingiltere'nin yeni Orta Dogu stratejisinin amac, kapsam, ve zamanlama acisindan tartisilmasini beraberinde getirdi.

Ingiltere'nin Dis Politikasinda ABD Faktoru

Ingiltere neredeyse Ikinci Dunya Savasi'ndan beri dis politika algilamalarinda ve planlamalarinda kuresel guc ABD'nin dis politika stratejileri ile uyum ve isbirligi gosteren dis politika davranislari sergilemektedir. Bu durumun gerek yonetimler gerek halk duzeyinde Ikinci Dunya Savasi ve Soguk Savas doneminden kaynaklanan guvenlige dayali psikolojik nedenleri olmakla birlikte iki ulke birbirini surekli stratejik ortak olarak gormesi, Ingiltere'nin Kita Avrupasi'na karsi her zaman mesafeli politikalar izlemesini ve ABD ile isbirligini geleneksel bir dis politika kalibi haline getirdi. Tony Blair'in iktidara gelisi ve ozellikle 2001 yili sonrasinda sergiledigi dis politika davranislari, bu politik anlayisin Ingiltere'deki Muhafazakar Parti iktidarlarina ozgu bir siyasi durum olmadigini acikca gosterdi.

11 Eylül 2001 saldırıları ardından Başbakan Tony Blair, ABD dis politikasinin oncelikleri arasina giren 'onleyici savas' ve 'rejim degistirme' stratejilerine tam destek vererek Ingiltere'nin Orta Dogu'ya yonelik politikalarinin ABD yonetimine bagimliligini ust seviyeye cikardi. Bu durumun en onemli kanitlari ise Ingiliz yonetiminin once Afganistan'a ardindan da Irak'a yapilan askeri operasyonlara gonderdigi Ingiliz askeri gucu oldu. Ozellikle Birleşmiş Milletler onayı alinmadan Irak'a duzenlenen askeri saldiri Blair hukumetinin dis politika davranislarindaki mesrulugunu ve inandiriciligini azaltigi gibi Ingiliz yonetiminin Irak savaşına girmek için öne sürdüğü gerekçeleri abarttığı suçlamalarının odağındaki akademisyen David Kelly'nin ölümü ve ardindan baslatilan sorusturma Irak Savasi'nin Ingiliz ic politikasinin onemli bir gundem maddesi haline getiren yolu acti. ABD'nin Irak askeri mudahalesinin kisa surede ulkeyi siyasi, ekonomik ve insani kriz alani haline getiren bir isgale donusmesi ise Ingiltere'de gerek halk duzeyinde gerekse kamuoyunda Blair'in ulke icindeki siyasi popularitesini dusurdugu gibi yonetime yonelik olumsuz elestirileri arttirdi. Blair'in Irak politikasinda ABD'yi destekleyen tavri, Irak'taki siyasi ve insani krizin buyumesiyle Ingilitere'nin bir zamanlarin 'Ustunde Gunes Batmayan Imparatorlugundan' ABD'nin dis politika stratejilerini uygulayan kucuk ortak durumuna dusmesi pek cok Ingiltere vatandasinin bilincaltinda siyasi gucsuzluk ve dis politikada bagimsiz hareket edebilme yeteneginin ortadan kalkmasi olarak yorumlanmaktadir. Ingiliz kamuoyunun genelinin Irak Savasi'ndan duyulan rahatsizligi acikca ortaya koydugunu ve ozellikle Bush yonetiminin politikalarina halk duzeyinde bir nefret duygusunun hakim oldugunu soylenebilir. Ingiliz yonetiminin Kita Avrupasina karsi dis politikadaki mesafeli durusu ve ABD yonetiminin basarisizliklarina ortak olunmasi Blair'i destekleyen secmen kitlesini gun gectikce azaltmakta ve hukumetin uzun sureli bir guc kaybina neden olmaktadir.

Irak politikasindan dolayi Blair'a karsi Ingiliz ic siyasetinde olusan gergin ortam son donemde yasanan somut siyasi krizlerle de gundeme geldi. Irak konusunda ilk ciddi siyasi kriz İngiltere Genelkurmay Başkanı General Sir Richard Dannatt'ın Daily Mail gazetesine yaptigi Ingiltere'nin askeri varlığının Irak'ta güvenlik sorunlarını körüklediğine ve yakın zamanda çekilmek gerektiğine yonelik sozleri oldu. Dannatt, yorumunun Irak'ın bazı kesimleri için geçerli olduğunu söylese de Irak'ta uygulanan siyaset hakkındaki ic siyaset tartışmalarıni şiddetlendirdi. İngiliz muhalefet partilerine gore, Dannatt'ın sozleri hükümet politikası dışında bir anlayışı yansıtmaktadir. Blair hukumeti, Ekim sonunda Galler ve İskoçya merkezli iki küçük milliyetçi partinin parlamentoya getirdigi Irak konusunda soruşturma açtırma cagrisini reddetmeyi basarsa da Basra'da gorevli olan İngiliz askerleri arasında ölenlerin artması, Irak'ta bitmek bilmeyen siddet eylemleri ve Ingiliz askerlerinin Irakli sivil halka olan sert tutumlariyla dunya basinina yansimasi, İngiliz kamuoyunda da savaş karşıtı havanin artmasina katkida bulunmaktadir. Genelkurmay Başkanı General Sir Richard Dannatt'ın açıklamalarını değerlendiren Blair ise, generalin tüm sözlerine katıldığını belirterek generalin bazı gazetelerin iddia ettiği gibi İngiliz askerlerinin derhal Irak'tan çekilmesini önermediğini vurguladı.

Blair hukumetinin Irak politikasi konusunda maruz kaldigi ic politik baski, dis politikada bazi degisikleri zorunlu hale getirmistir. Tony Blair'in Orta Doğu stratejisini anlattigi 13 Kasim'daki aciklamasi kismen bu zorunlulugun bir parcasi olarak degerlendirilebilir. Blair, İran'ın Orta Doğu'da yapıcı bir rol üstlenmesi halinde Batili devletlerin Iran'la işbirliğine girmesi gerektigini soylerken aksi bir durumda Tahran yönetiminin uluslararası tecrit ile karşı karşıya kalacagini belirtmeyi ihmal etmiyordu. Konusmasinda Irak krizinde cözümün kısmen Irak dışında yattığını kabul eden Blair, bu nedenle İslamcı aşırılığı besleyen unsurlarla mücadeleye yönelik yeni ve kapsamlı bir Orta Doğu stratejisi geliştirilmesi çağrısında bulunuyordu. Blair, yeni stratejinin ilk asamasinin Filistin sorununa saglanacak adil ve kalici bir çözüm olması gerektiğini vurgularken bölgede barışa ulaşmak için Lübnan ve Irak gibi diğer kriz alanlarina da bir bir çözülmesi gerektiğini belirtti. Bununla birlikte Blair, İran'ı nükleer programı konusundaki baskıları hafifletmek için bölgede baskı yaratan diğer konular olan Irak, Lübnan ve İsrail- Filistin sorununu kullanmak ve bolgesel etkinligini arttirmak istemekle de suçluyordu. Konusmanin ardindan Ingiltere Başbakanlık yetkilileri, Blair'in konuşmasının İran ve Suriye konusunda bir yumuşama olarak algılanmaması gerektiğini soyluyordu. Ayni gun Blair'in konusmasindan once Ingiltere Dışişleri Bakanı Margaret Beckett, Suriye ve Iran'in Irak'ta sorunun değil çözümün birer parçaları olmasını istediklerini belirtiyor ve 'Bu öyle yeni, dev bir adım değil, bir süredir üzerinde çalışılan bir konu. İran ile Suriye kendi kendilerini tecrit politikalarına son verip uluslararası toplumla işbirliğine gidecek mi, asıl mesele bu" diye sozlerini tamamliyordu.

Blair'in yeni acikladigi Orta Dogu stratejisi kendi icindeki tutarsizligi ve gerceklikten uzak olmasi acisindan Ingiliz basin geneli tarafindan yogun ve sert bir sekilde elestirildi. The Guardian gazetesinden Simon Jenkins şer ekseni Washington ve Londra için umut ekseni oldugunu soylerken Irak'ta çözüm için Iran'in yardiminin istenmesinin gercekci olmadiginin altini ciziyordu. (Simon Jenkins, ' Why stop the Great Satan? He's driving himself to hell', The Guardian, 16 November 2006). Suriye Devlet Baskani Beşar Esad ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinecad'ın birer fotoğrafını mansetten veren The Independent gazetesi ise, "İşte Orta Doğu'daki yeni dostlarımız: 2002'nin şer ekseni mensupları 2006'da barış simsarı oldu" derken Blair'in aciklamasini savunmacı ve umutsuzluk kokan bir konuşma olarak nitelendiriyordu. (The Independent, 14 November 2006). The Guardian gazetesinden Simon Tisdall ise iki ulkeyle bir gorusme zeminin olabilecegini ama bu zemin saglanmasinin ilk sartinin Bush ve Blair'in samimiyetsiz sözlerini ve Farsların da gururu bir kenara bırakması gerektiginini belirtiyordu. (Simon Tisdall, 'Pride and prejudice', 14 November 2006). The Independent gazetesinden Anne Penketh, "İran ve Suriye neden bu aşamada Amerika ve İngiltere'ye yardım etsin?" sorusunu soruyor ve bu soruyu 'Çünkü çıkarları bunu gerektiriyor ve bu bölgedeki nüfuzlarını da sürdürmelerini sağlayacak' diyerek yanitliyordu.

Tony Blair'in Ekim ayi basinda bir elçisini (Sir Nigel Sheinwald) gizlice temaslarda bulunmak üzere Şam'a göndermesi Ingiltere ve ABD yonetimlerinin Suriye ile diplomatik iliskileri gelistirmesinin Iran ile yapilabilecek bir isbirliginden daha kolay gerceklesebilecegini gostermektedir. Blair'in Suriye'nin çözüm arayışlarına dahil edilmesi yönündeki eğilimi, Baskan Bush ve yakin cevresinin agzindan ifade edilmese de ABD'de paralel sekilde gelismektedir. Ornegin Lubnan'a yonelik Israil askeri saldirilarinin surdugu Agustos ayinda Bush’un ilk döneminde iki numaralı isim olan Richard Armitage sadece müttefiklerle değil düşman ülkelerle de görüşülmesi gerektiğini, bunun bir zayıflık göstergesi olmadığını dile getirirken İsrail Dışişleri Bakanlığı’nın eski müsteşarı David Kimche de Suriye’nin İran’dan koparılması için ABD ve İsrail’in Şam yönetimiyle üst düzeyde temas kurmasını öneriyordu. Eylul ayinda Sam'daki ABD Buyukelciligine yonelik gerceklesen silahli saldirinin Suriye guvenlik guclerince engellenmesi ABD Yonetimi'nin uzun sureden sonra olumlu bir diplomatik mesajla yaklasmasina yol acti. Bunun yaninda ABD'de yapilan son secimlerden Demokratlarin guc kazanmasi dis politikada Suriye gibi ulkelerle diplomatik kanallarin calistirilmasi gerektigine yonelik egilimleri guclendirmistir.

Orta Dogu'da Suriye Nicin Onemli?

Gunumuzde Suriye'nin Orta Dogu'daki konumuna baktigimizda, Soguk Savas sonrasi donemde bolgedeki etkili ve guclu devlet imajini kaybetmis ve ozellikle 2000'li yillarda askeri ve ekonomik acidan orta olcekli bir bolge devleti haline gelmis bir Suriye gormekteyiz. 2000 yilinda Hafiz Esad'in olumuyle gerceklesen iktidar degisimi ise ulke icindeki iktidar dengelerinin yeni baskanla birlikte yeniden yapilandirilmasini getirmistir. 11 Eylul sonrasi uluslararasi sistem ve bolgedeki guc kaymalari Bessar Esad Suriyesi'nin yeni dis politika yaklasimlari ve araclari gelistirmesini zorunlu kilarken Batiya yonelik isbirligi cabalarini arttirdi. Son 15 yilda ic ve dis politikasindaki bu kadar degisime ve guc kaybina ragmen Suriye bolgedeki kriz alanlarina hala dogrudan mudahil olmaya devam etmektedir. Aslinda Suriye yonetiminin Lubnan ve Hizbullah, Irak'taki direnis hareketi ve Filistinli gruplar uzerindeki etkinliginin sinirlari hic kimse tarafindan tam olarak cizilememektedir. Bush yonetimi ve yonetime yakin bazi uzmanlar, Lubnan Devlet Baskani ve Hizbullah'i Suriye'nin kuklasi olarak tanimlarken Irak'taki direnisi dogrudan desteklendigi ve Hizbullah ve Hamas'a siyasi ve askeri destek verdigi iddia etmektedir. Bu noktada Suriye yonetiminin uc kriz alani uzerindeki siyasi nufuzunu inkar etmemekle birlikte Suriye'nin bolgesel etkinliginin siyasi ve ekonomik gucuyle dogru orantili ve sinirli oldugunun altini cizmek gerekir.

Diger taraftan Tony Blair ve ABD'li Demokratlarin soz ve davranislariyla bolgesel sorunlarinin cozumu icin Bessar Esad Suriyesi ile siyasi ve diplomatik isbirligini isaret etmeleri, Orta Dogu'nun reelpolitiginde ABD-Ingiltere ittifaki ve Suriye icin karsilikli bir ihtiyacin ifadesi olarak da algilanabilir. Irak'taki krizin giderek kontrolden cikmasi ve daha genis capli bolgesel bir catismaya donusme ihtimaliyle Bush ve Blair yonetimlerinin ic politikadaki guc kaybi birlestiginde iki ulkenin Orta Dogu politikalarinda farkli stratejileri uygulamaya sokma ihtiyacini ortaya cikarmaktadir. Bu baglamda ABD ve Ingiltere ile disa acilma ve uluslararasi yalnizligini yenmenin yollarini arayan Suriye'nin ihtiyaclari cakismaktadir. Bessar Esad iktidari doneminde gerek yonetim anlayisi ve gerekse Batiyla entegrasyon istegi de Suriye'yi isbirligi acisindan avantajli bir konuma getirmektedir. Ozellikle ABD'nin Irak mudahalesi oncesinde Suriye istihbarati ile CIA (George Tenet'in CIA başkanligi doneminde) arasindaki yasanan El-Kaide hakkindaki bilgi paylasimi hatirlandiginda iki tarafta istekli ve samimi oldugu takdir isbirligini gerceklestirmenin zor olmadigi gorulmektedir. Suriye tarafi son yillarda Batiyla gergin iliskilere ragmen her firsatta isbirligine acik olduklarini ifade etmektedir. En son bir Italyan gazetesine roportaj veren Bessar Esad kuresel bir baris icin Batili ulkelerle yapici bir diyologa girmeye hazir olduklarini fakat karsi taraftan yeterli cevabi alamadiklarini belirtiyordu. Bessar soylediklerinde kismen haklidir. Ozellikle Bush yonetimi Suriye ile iliski kurmaktaki isteksizliginden taviz vermemekte direnmektedir. Bununla birlikte Suriye ile isbirligi fikrini ortaya atan Ingiltere Basbakani Tony Blair bile Orta Dogu'ya yaptigi son turda bir ABD Savunma veya Disisleri Bakani'ndan cok da farkli bir uslup takinmayarak bolge ulkelerine guven verememistir. Tarihsel olarak Suriye'nin Batiyla iliskileri karsilikli guvensizlik uzerine insa edildigi icin bu guven bunalimi hala iliskilerdeki istikrari zedelemektedir.

Peki ABD yonetimi ve Ingiltere Suriye'ye gereken diplomatik samimiyetle yaklasirsa Suriye yonetiminin isbirligi boyutu ne olabilir? Suriye ile Batili devletler arasindaki isbirligi imkanlarini degerlendirirken her iki tarafin Orta Dogu'daki kriz alanlarini tanimlarken kullandiklari terimlere bakmak isbirliginin duzeyini ve gerceklesme olasiligini tahmin etmemizi kolaylastiracaktir. Ilk olarak El-Kaide ve onun catisi altindaki asiri dinci gruplara karsi Suriye yonetimi Batiyla yuksek duzeyde guvenlik isbirligi yapmakta zorlanmayacaktir. Ozellikle son iki yildir Irak'taki El-Kaide ile baglantili Cünd el-Şam adli asiri dinci terorist gruba yonelik Suriye guvenlik guclerinin ulke icindeki operasyonlari Suriye yonetiminin radikal Islamci terore karsi kararliligini gostermektedir (Sami Moubayed, Terror within Syria, 9 June 2006, al-Ahram Weekly). Bu cercevede Irak-Suriye sinir guvenligi de kolay isbirligi saglanabilecek konulardan biri olarak gorulebilir. Fakat her iki tarafin teror konusundaki tanimalarinin farklilastigi bir cok nokta vardir ki bunlar, isbirligini imkansizlastirmaktadir. Ornegin ABD ve Ingiltere, Hizbullah ve Hamas'i teror orgutu olarak gorurken Suriye yonetiminin (ozellikle de baskentinin yaklasik 60 km otesindeki Golan Tepeleri'nde Israil isgalini yasadigi dusunulurse) boyle bir tanimlama yapmasi olasiligi yakin bir gelecekte oldukca dusuktur. Diger taraftan Suriye yonetimi tarafindan ulkeyi bolecek terorist tehdit olarak kanunla (49 nolu kanun) tanimlanan Islamci muhaliflerin (Musluman Kardesler Orgutu) Londra'da ustlendigi dusunuldugunde iki tarafin terore bakisindaki farklilik daha iyi gorulecektir. Bu anlayis farkliliklarinin temel belirleyicisi bolgedeki Israil devletinin varligi ve buna endeksli Amerikan politikalaridir. Israil'in siyasi varligini surdurebilmesi bolgedeki siyasi parcalanmisliktan guc almaktadir. Batiyla entegre olmus siyasi, ekonomik ve askeri olarak guclu bir Suriye Israil icin ciddi bir tehdit olacaktir.

Tum zorluklara ragmen Suriye yonetimi, Batili devletler tarafindan siyasi ve ekonomik tesvik yoluyla uzun vadede uluslararasi sistemin icine cekilebilir ve Irak, Filistin ve Lubnan sorunlarinin cozumu ve asiri dinci terorle mucadele konusunda bolgede kilit bir konuma getirilebilir. Batiyla isbirligi gosterebilen bir Suriye bolgedeki sorunlarin kisa vadede cozumunu saglamasa bile siddetin azalmasi ve gerginliklerin savas disi yontemlerle alinmasi yonunde onemli adimlar atabilir.

Sonuc

Sonuc olarak Ingiltere Basbakani Tony Blair'in Suriye ve Iran'a yonelik yumusayan tavrini, iktidarinin son doneminde ic politikaya yonelik bir olumlu bir siyasi miras birakmak kaygisindan mi yoksa ABD ve Ingiltere icin siyasi ve askeri acidan bir batakliga donusmus olan Irak'tan kurtulma cabasi olarak mi yorumlamak gerekiyor. Aslinda her ikisi de kismen dogru. Blair bir yandan ic politik itibarini kurtarmak istiyor diger yandan Irak'taki faciayi unutturmak istiyor.Bunun yaninda Suriye ve Iran ile diplomatik iliskilerin kurulmasi yoluyla kriz alanlarina bolge icinden cozum aranmasi fikrinin mantik olarak onemli oldugunun altinin cizmekle birlikte Blair'in soylediklerini yapabilecek siyasi iradeye ve Ingiltere'nin ise bolge uzerinde ABD yonetiminin izni disinda politika gelistirme yetenegine ve yaptirim gucune sahip oldugunu soylemek oldukca zordur. Bu sartlar da Blair'in soylediklerinin inandiricilik duzeyini dusurmekte ve emekliye ayrilma zamaninin geldigini dusundurmektedir.

ABD-Ingiltere ittifaki ve Suriye arasinda baslayabilecek diplomatik bir isbirligi surecinin cetin pazarliklar ve kesisen cikarlar esliginde gelisecegi unutulmamalidir. Lubnan'daki guvenlik zafiyetlerinden kaynaklanan suikastlar ve Israil'in bolgede radikallesen politikalari ise boyle bir isbirliginin onundeki en onemli engeller olmaya devam edecek gibi gorunmektedir.