HOŞGÖRÜLÜ SURİYE DÜNYAYA ‘HOŞGELDİNİZ’ diyor…
Suriye Turizm Bakanı Dr. Sadallah Al-Qalaa ‘Türk ve yabancı şirketlerin ülkemize gelmesinin tam zamanı diyebilirim’ diyor…
YAZI VE FOTOĞRAFLAR : YILDIZ ÇELİK
Suriye’de katıldığım tören öncesi Şam civarında gördüğümüz yerler, Suriye’nin barışçıl, hoşgörülü karakterini yansıtıyordu. Misafirperverliklerini söylemek için ise kelime bulmak zor diye düşünüyorum.
Bulgaristan, Sırbistan, Polonya, Belarus, Yunanistan, İngiltere, Macaristan ve diğerlerinden gelen davetlilerle gittiğimiz ilk yer, Şam’ın 80 km kuzeyinde Nebek kasabasını çevreleyen dağlarda 1320 metre yükseklikte yer alan Deir Mar Musa Al-Habashi Süryani manastırı idi.
Manastır, 2003 yılında öldürülen İsveç’in Dışişleri Bakanı Anna Lindh adına kurulan, Anna Lindh Vakfı ve vakfın İtalyan Ulusal Ağ Başkanı Fondazione Meditteraneo ortaklığında oluşturulan Euro-Med Kültürlerarası Diyalog Ödülü, Avrupa-Akdeniz bölgesindeki diyaloğu geliştirme konusunda öncülük edenlere verilen bir ödülü olan Euro-Med Kültürlerarası Diyalog Ödülü’ne 2006 yılında layık görüldü. Manastırda yaşayan onun çabalarıyla verilen, Cizvit Rahibi Paolo Dall’Oglio ile karşılaşıyoruz. Dall’Oglio’nun Hıristiyanlar ile Müslümanların birbirlerini daha iyi anlamaları için gösterdiği çabayı görünce ödülün yerini bulduğunu düşünüyoruz.
Manastıra sık sık gelen, az da olsa Türkçe konuşan Türk, 1962 doğumlu Yusuf Bali; ‘Büyük dedem Urfa’dan seferberlik zamanı Suriye’ye gelmiş. Ben Suriye’de doğdum. Eşim Yunanlı, 20 yıl önce Atina’ya çocuğumla beraber gitti ve bir daha onları görmedim. Suriye’de tek başına yaşıyorum. Burada huzur buluyorum onun içinde sık sık manastıra gelir kalırım’ diyor.
Türkçe sohbet ettiğimiz, Saloni Akbasyan, 1979 Halep doğumlu, Ermeni / Suriye vatandaşı. Babaannesi 1915’de 7 kardeşi ile Türkiye’den gelerek Suriye’ye yerleşmiş ve 2 kardeşinin de hala hayatta olduğunu söyleyen Akbasyan, ‘bazı zamanlar manastırda gönüllü olarak çalışıyorum. Ben ve annem Şam’da engelli çocuklara eğitim veriyoruz. Merkezdeki, çocukların özürlü olmaları doğum hatası, ve akraba evliliğinden kaynaklanıyor. Suriye’de ne kadar engelli çocuk var tam olarak bilemiyoruz. Devlet aileler engelli çocuklarında utanmasını istemiyor. Ama artık yavaş yavaş aileler de bundan utanmıyorlar. Hiç Türkiye’ye gitmedim, Türkçeyi TV’den TRT’nin çocuk programlarını dinleyerek öğrendim. 3 kardeşiz hepimiz de Türkçe biliyoruz. Her dili konuşmak isteriz. Çünkü bir dil bir insandır. Suriye’de Ermeni okulu da var. Hem Arapça hem Ermenice dersler veriliyor. İbadetlerimizi de çok rahat yapıyoruz’ diye coşkuyla anlatan Akbasyan, Seda Sayan ile Petek Dinçöz’ün programlarını kaçırmazmış.
Irak Savaşı’nın etkilerinden kurtulmak için Suriye’ye gelip Şam’da yaşayan 56 yaşındaki Katolik Basema Mansor Suriye’ye gelmeden önce Irak’ta Baş Hemşire olarak çalışıyormuş. Eşi, Irak’ta savaşta kaybolmuş. Bir kızı Londra’ya gitmiş, kendisi de 19 yaşında oğlunu alarak Şam’a gelmiş. ‘Burda işim yok, ailemin gönderdiği para ile geçinmeye çalışıyorum. Suriye’de Irak’ta olduğundan daha rahat ibadetlerimizi yapıyoruz. Bugün de manastıra arkadaşlarımla beraber ibadet için geldik’ diyor.
Güney Kore’den gelen, Şam’da İngilizce öğretmenliği yapan Koreli genç bayan ise ‘ iki Hıristiyan arkadaşımla manastırdakilere yardım etmek için geldim. Din konusunda kararsızım ama merak da ediyorum’ derken sebzeleri kesme işene devam ediyordu.
Hava çok sıcak olduğu halde hiç de rahatsız etmiyor. Çıktığımız 1000 metrelik dik patika yoldan yavaş yavaş inip yolumuza devam ediyoruz. Maalula yakınlarındaki, Mar Yacoub Almaktaa Manastırındaki Baş Rahibe Agnes, topraktan yaratılışı simgeleyen kahverengi elbisesi ile misafirleri karşılıyor. Düzenledikleri workshoplarda elbirliği ile restore ettikleri manastırda hoşgörüyü hissetmemek mümkün değil.
GECE ESKİ ŞAM SOKAKLARINDA...
Suriye’de gecelerin nasıl geçtiğini çok merak ediyordum. Günün yorgunluğunu atmak için gittiğimiz Eski Şam’ın ara sokaklarında dolaşırken farklı müzik sesleri geliyordu. Belediye binasının avlusuna girdiğimde Müslüman ve Hıristiyan gençlerin alkışlarla tuttukları ritimle, Rock müziği tüm çevreyi sarıyordu. Sahnede grup ‘Unwaited’ yerini almış gençler eğleniyordu.
Herkesin uğrak yeri, kahve içip nargile tüttürdükleri Al-Nofara’da 25 yaşındaki elektrik teknisyeni Ahmed Sharreer oturmuş arkadaşlarınla keyifli keyifli sohbet ediyorlardı. Sharreer hayatından memnun; ‘Başka ülkede yaşamak istemiyorum. Ağabeyim Dubai’de olduğu için, bazen oraya gitmeyi düşünüyorum ama burada ailemin bana ihtiyacı var. Arab, Romantik ve pop müziği dinlerim. Bir sevgilim var. O uzakta Amerika’da yaşıyor ama Şam’da doğdu. Yazın buraya gelir. Uzakta olduğu için telefonla konuşur ve internetten yazışırız. Boşanmış 1 de çocuğu var. Ailem buna hiçbir şey söylemez. Onunla yolda yürürüz, restorana gideriz’ diye anlatırken bir yandan da nargilesini tüttürüyordu.
Al-Nofara’nın müdavimlerinden 2 çocuk babası Ziad Al-Salili 41 yaşında Filistinli. Ailesi 1945’de Filistin’den göç etmiş. Macaristan’da dişçilik okumuş. Kendisi Şam’da Dişçi, eşi ise Jinekolog.
Ali Biwi ise 25 yaşında spor öğretmeni. Onun da annesi Filistin’den 1948 yılında göç etmiş. Babası Suriyeli ve o da Suriye’de doğmuş.
SURİYE HEM KÜLTÜRÜNÜ KORURKEN, DIŞARIYA’DA AÇILIYOR…
2005 ylında kapatılan Amerikan Büyükelçiliğinin Suriye’de tekrar açılacağı söylentileri için’umrumda değil açılır ya da açılmaz, burada güzel bir yaşantımız var ve devam ediyor’ diyen Angie Abou Assaf, Müslüman 4 çocuklu bir ailenin 21 yaşındaki kızı. Ailesi Swieda’da yaşıyor. Kendisi üniversiteye gidiyor ve eski Şam’da tek başına yaşıyor. Çalışmak için Güney Amerika ülkelerine gitmeyi terci eden Suriyeliler gibi onun da babası 20 yıl önce Venezula’ya gitmiş. ‘Babamı hiç görmedim. Ara sıra anneme telefon açar. Okul harici zamanlarımda, çizgi film izlemeyi çok severim, özellikle Nickledeon’u. Rock, metal ve İngilizce parçalar dinlemeyi severim. Ürdünlü bir erkek arkadaşım var. O da burada okuyor. Şimdi yaz tatili için Ürdün’e gitti. Bunu sadece ablam biliyor. İnter hattı problemi var Suriye’de bundan dolayı evimde internet yok ama pek çok internet cafeler var, gerekirse gidiyorum. Suriye yavaş yavaş da olsa modernleşiyor. Yavaş olmasının nedeni devlet değil halkın kendi yavaşlığı’ diyor.