Kaynak: CNNTURK
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad CNN TÜRK'ü konuk etti
6 Nisan 2005
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ABD'ye rağmen Suriye'ye gidecek olmasının ziyaretin öneminin artırdığını söyledi.
Suriye'nin başkenti Şam'daki Başkanlık Sarayı'nda CNN TÜRK'ü konuk eden Beşar Esad, Cumhurbaşkanı Sezer'in Suriye ziyareti öncesi Gürkan Zengin'in sorularını yanıtladı.
Beşar Esad röportajı
Şam Ortadoğu bölgesinin en kritik, en önemli başkentlerinden bir tanesi. Şam'da bundan beş yıl öncesine kadar bölgenin en tecrübeli isimlerinden biri olan Hafız Esad bulunuyordu.
Şimdi, onun koltuğunda oğlu Beşar Esad oturuyor. Rahatlıkla söylenebilir ki, Beşar Esad'ın işi babasınınkinden çok daha zor.
Gürkan Zengin: Öncelikle bizi misafir ettiği için Beşar Esad'a çok teşekkür ederek başlayalım. Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Beşar Esad: Suriye'ye geldiğiniz için ben size teşekkür ederim. Size ve CNN TÜRK'e. Ülkeme hoşgeldiniz.
GZ: Beş yıldır iktidarsanız. Öncelikle onu sorayım. Alışabildiniz mi? Bir göz doktoruydunuz, bir takım tesadüfler sizi başkanlık koltuğuna oturttu. Alışabildiniz mi?
BE: İktidar ayrı bir şey, iş ayrı. Ben ikisini birbirinden ayırıyorum. Çünkü iktidarın çok olumsuzlukları var. İktidara alıştığınızda da kötü alışıyorsunuz. İnsanın iktidara alışmaması gerekir. İnsanlar iktidardayken çalışmaya ve üretmeye alışmalıdır. İktidardeyken eğer iş ve üretim söz konusu ise iktidar daha az problemli olur. Dolayısıyla ben iş ve üretime alıştım. İktidara ise alışmadım çünkü hiç bir zaman iktidar olmayı düşünmedim. Elbette çok iş var. Ben bir cumhurbaşkanının oğlu olarak elbette siyasal bir ortamda yetiştim. Hep toplumsal sorunlarla iç içe oldum. Çocukluğumdan bu yana hep insanların günlük yaşamı ile ilgili olarak konuları dinledim ve takip ettim. Normal bir insan olarak okula gittim, tıp okudum, göz konusunda uzmanlık yaptım, ancak her zaman toplumsal konular hep ilgi alanım içinde kaldı. Geçmiş ve bugünkü durum arasında farka baktığınızda, bugün çok daha sorumluluklarım var. Oysa ilgi aynı. Başka bir deyimle tıp ya da göz uzmanlığından, politik alana geçmek çok fark etmiyor. Önemli olan sizin kişisel duyarlılığınız ve ilginiz.
Sezer'in ziyareti
GZ: Şimdi bu işi nasıl yaptığınıza biraz daha yakından bakarız ama Türkiye-Suriye ilişkileriyle devam edelim. Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Şam'a geliyor. Önemli bir ziyaret. Belki ABD'ye rağmen yapıldığı dahi söylenebilir. ABD'nin pek sıcak bakmadığını pek hazzetmediğini biliyoruz bu ziyaretten. Sizin için bu ziyaret ne anlam ifade ediyor, somut olarak ne bekliyorsunuz Sezer'in Şam ziyaretinden?
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad CNN TÜRK'ü konuk etti
6 Nisan 2005
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad, Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in ABD'ye rağmen Suriye'ye gidecek olmasının ziyaretin öneminin artırdığını söyledi.
Suriye'nin başkenti Şam'daki Başkanlık Sarayı'nda CNN TÜRK'ü konuk eden Beşar Esad, Cumhurbaşkanı Sezer'in Suriye ziyareti öncesi Gürkan Zengin'in sorularını yanıtladı.
Beşar Esad röportajı
Şam Ortadoğu bölgesinin en kritik, en önemli başkentlerinden bir tanesi. Şam'da bundan beş yıl öncesine kadar bölgenin en tecrübeli isimlerinden biri olan Hafız Esad bulunuyordu.
Şimdi, onun koltuğunda oğlu Beşar Esad oturuyor. Rahatlıkla söylenebilir ki, Beşar Esad'ın işi babasınınkinden çok daha zor.
Gürkan Zengin: Öncelikle bizi misafir ettiği için Beşar Esad'a çok teşekkür ederek başlayalım. Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Beşar Esad: Suriye'ye geldiğiniz için ben size teşekkür ederim. Size ve CNN TÜRK'e. Ülkeme hoşgeldiniz.
GZ: Beş yıldır iktidarsanız. Öncelikle onu sorayım. Alışabildiniz mi? Bir göz doktoruydunuz, bir takım tesadüfler sizi başkanlık koltuğuna oturttu. Alışabildiniz mi?
BE: İktidar ayrı bir şey, iş ayrı. Ben ikisini birbirinden ayırıyorum. Çünkü iktidarın çok olumsuzlukları var. İktidara alıştığınızda da kötü alışıyorsunuz. İnsanın iktidara alışmaması gerekir. İnsanlar iktidardayken çalışmaya ve üretmeye alışmalıdır. İktidardeyken eğer iş ve üretim söz konusu ise iktidar daha az problemli olur. Dolayısıyla ben iş ve üretime alıştım. İktidara ise alışmadım çünkü hiç bir zaman iktidar olmayı düşünmedim. Elbette çok iş var. Ben bir cumhurbaşkanının oğlu olarak elbette siyasal bir ortamda yetiştim. Hep toplumsal sorunlarla iç içe oldum. Çocukluğumdan bu yana hep insanların günlük yaşamı ile ilgili olarak konuları dinledim ve takip ettim. Normal bir insan olarak okula gittim, tıp okudum, göz konusunda uzmanlık yaptım, ancak her zaman toplumsal konular hep ilgi alanım içinde kaldı. Geçmiş ve bugünkü durum arasında farka baktığınızda, bugün çok daha sorumluluklarım var. Oysa ilgi aynı. Başka bir deyimle tıp ya da göz uzmanlığından, politik alana geçmek çok fark etmiyor. Önemli olan sizin kişisel duyarlılığınız ve ilginiz.
Sezer'in ziyareti
GZ: Şimdi bu işi nasıl yaptığınıza biraz daha yakından bakarız ama Türkiye-Suriye ilişkileriyle devam edelim. Önümüzdeki hafta Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer Şam'a geliyor. Önemli bir ziyaret. Belki ABD'ye rağmen yapıldığı dahi söylenebilir. ABD'nin pek sıcak bakmadığını pek hazzetmediğini biliyoruz bu ziyaretten. Sizin için bu ziyaret ne anlam ifade ediyor, somut olarak ne bekliyorsunuz Sezer'in Şam ziyaretinden?
BE: Aslında yanıtın bir bölümü sizin sorunuzda var. Siz de diyorsunuz; ABD itirazına rağmen bu ziyaret gerçekleşiyor. Bence bu ziyaretin önemi buradan kaynaklanıyor. Çünkü yalnız ABD değil başka ülkeler de bu ziyarete karşı. Bu ülkeler ziyaretin gerçekleşmemesi için Türkiye'ye baskı yapıyor. Kendine, vermiş olduğu kararına, halkına ve ulusuna saygısı olan bir başkan olmasaydı bu ziyaret gerçekleşmezdi. Türkiye bağımsız ve egemen ve kendi çıkarlarını koruyan bir ülke olarak başka hiçbir ülkeye kendi kararına müdahale etme fırsatı vermemiştir. Bence ziyaretin en önemli tarafı budur. Türkiye başkalarının değil kendi görüşleri ve tercihleri doğrultusunda karar almıştır. Ziyaretin bu önemli yanını bir tarafa bırakırsak Sayın Sezer ile birçok konuyu ele alacağız. Örneğin sürekli gelişen Türkiye-Suriye ilişkilerini detaylı bir şekilde konuşacağız. Türkiye'nin bölgedeki yeni ve güvenilir rolünü konuşacağız. Yani yalnız Suriye'de değil, Araplar tarafından da saygı gören bu rolün nasıl geliştirileceğini tartışacağız. Yani Türkiye'nin İsrail-Suriye ve İsrail-Arap barışına olası katkısını konuşacağız. Ayrıca bölgesel ve uluslararası gelişmeleri ve Türkiye'nin batı ile ilişkilerini de en detaylı şekilde Sayın Sezer ile tartışacağız.
Ankara-Şam ilişkileri
GZ: Türkiye'nin bölgede oynayabileceği rolden bahsettiniz. Şam'dan bakınca Türkiye'yi siz nasıl algılıyorsunuz? Beş yıl öncesine kadar nasıl algıladığınızı biliyoruz, son derece kötüydü ilişkiler. Şimdi nasıl görünüyor? Bir ortak olarak mı görüyorsunuz, bir tür belirli bölgesel konularda müttefik olarak mı görüyorsunuz? Türkiye ile nereye kadar, nasıl bir işbirliği öngörüyorsunuz?
BE: Biz uzun süredir Türkleri hep dost olarak görüyorduk. Son zamanlarda bazı Türk yetkilisini kardeş olarak tanımladık. Ancak benim son Türkiye ziyaretimden sonra bizim tüm Türklerle kardeş olduğumuzu anladım. Bunu sokaklarda gördüm. yani bizler ve sizler kardeşiz. Sanıyorum siz de bu duyguları burada yaşadınız. Bu duygular zamanla daha da güçleniyor. İşte bu nedenle kardeş denilince çok önemli bir sonuca ulaşıyoruz. Yani duruma ve konjonktüre göre müttefik oluyorsunuz, bazen de dost olmakla yetiniyorsunuz. Ama kardeşlik hem resmi hem halk düzeyinde artık egemen bir duygu. Sonuçta Türkiye ve Türklerle olan ilişkilerimizde tüm tanımlar geçerli. Türkiye’nin bölgesel rolüne gelince... Biz bu role demin anlattığım çerçevede bakıyoruz. Yani eğer sizin bir kardeşiniz varsa, ona güvenirsiniz. Ona güvenirseniz ve onunla herşeyi konuşursunuz ve onun birçok konuda yardımını istersiniz. Önümüzde birçok konu var. Barış süreci, Irak’taki durum terörün yaygınlaşması, uluslararası koşullarda bölgemizin geleceği gibi konular... Bugün yaşanan süreçler ne yazık ki bizi neredeyse sömürgecilik dönemine geri götürecek. Birleşmiş Milletler barışı koruyan bir örgüt olmaktan çıkıyor, süper devletlerin çıkarlarını kollayan bir yapıya dönüştürülmek isteniyor. Bu konuyu çok ciddi bir şekilde düşünmeliyiz. Suriye ve Türkiye bölgede önemli iki ülke. Ancak uluslararası dengede ve uluslararası arenada bizler süper devletler değiliz. Bu nedenle var olan oluşumlardan endişe duymalayız ve hepbirlikte konuşarak hareket etmeliyiz. Işte bu nedenle ben Türkiye'yi ve Türkiye'nin rolünü çok önemsiyorum. Yani Türkiye'nin tüm gelişmelere nasıl baktığını önemsiyoruz. Işte tüm bu konuları Sayın Sezer ile konuşacağız.
Çözülmesi gereken sorunlar
GZ: Son beş yıldır çok iyi gidiyor ilişkiler, bunu görüyoruz, çok önemli işaretler var. Hatay gibi, su gibi derin konularda, hala gündemde kalan konularda, çok önemli gelişmeler olsa da, bu sorunlar tam olarak da halledilmiş değil. Bunlar konusunda artık bunları da gündemden çıkartacak bir dönem de başlıyor diyebilir miyiz? Bu konuda bir şeyler yapmayı düşünüyor musunuz karşılıklı olarak?
BE: Bu tür sorunların gündemden düşmesini çok önemsiyorum. Bu tür sorunlar yılların sorunları. Bunları tümden nasıl çözeriz diye çok düşünüyoruz. Bana göre en sağlıklı yöntem ilişkilerimizdeki olumlu tarafları öne çıkarmaktır. İlişkilerimizde bu tür olumluluklar çoktur. Bu olumlulukları daha da çoğaltırsak, olumsuzlukları bertaraf etmemiz daha kolay olur. Bir diğer konu da halka güvenmektir. Örneğin sınır boyunca insanlarımız, aileler iç içe yaşıyor. Bu insanların çoğu akraba ve aynı aşiretlere mensuplar. Geleneklerimiz ve yaşam biçimlerimiz aynı, çıkarlar da aynı. Şimdi eğer biz bu ilişki türünü pekiştirirsek, Suriyeli vatandaş ülkenize geldiğinde orayı da kendi ülkesi gibi hissedecek. Benzer olay bir Türk vatandaşı için de gerçekleşirse, o zaman sözünü ettiğiniz tüm sorunların çözümü çok kolay olacak. Tüm bu sorunlar aslında halklarımızı ilgilendirdiği için, çözüm çok daha kolay olacaktır. Şu anda var olan anlayışlarımız ve Türk yetkililerle olan ilişkilerimiz çerçevesinde bu soruların çok yakında çözüleceğine inanıyorum. Ben rahatım ve iyimserim.
'Tek adam'
GZ: Rahat, açık sözlü bir kişi olduğunuzu biliyoruz. Açıkça sorayım size, 30 yıllık bir tek adam döneminden sonra, yeni bir dönem açıldı sizin gelişinizle. Siz de bir tek adam değil misiniz? Beş yıldır Şam'da iktidardasınız. Nasıl bir fark yarattınız, bir yeni kuşak olarak, genç yeni bir lider olarak Şam'da?
BE: Aramızdaki fark normalde iki kuşak arasında olması gereken farkların ötesine gitmez. Doğal olarak, aralarında özde bir çatışma olmayan, ama aynı zamanda görüşleri tam olarak uyuşmayan iki kuşak arasında farklılıklardan söz edebiliriz. Nitekim iki kuşak arasında bu tür farklılıklar söz konusu olmazsa, o zaman da toplumun gelişmesinden söz edemeyiz. Işte bu nedenle bir sonra gelen kuşak, bir önceki kuşaktan farklı olmalıdır. Ancak bireysel ve toplumsal farklılıklara rağmen bazı siyasal sorunlar değişmiyor.
GZ: Kendi kuşağınızın özelliklerini Şam'daki siyasete yansıtabiliyor musunuz?
BE: Ben kendi kuşağımın temsilcisiyim. Ben sokaklardaki insanlarla normal bir yaşam yaşadım. Bu insanların bir parçasıyım. Dolayısıyla tüm siyasal, kültürel ve bireysel davranış ve tutumla bu insanları yansıtıyorum. Ancak biraz önce de belirttiğim gibi değişmeyen sorunlarımız var. Topraklarımız 1967'den bu yana işgal altında. Uluslararası durumda önemli değişiklikler yaşandı. Süper devletlerin dengesi artık yok. Bölgesel bağlamda durumda değişti. Ayrıca unutmamamk gerekiyor ki dünyada da çok şey değişiyor. Uydular, iletyişimde yüksek teknolojiler ve toplumların kendi kendine kültürel ve siyasal olarak geliştirilmesi... Tüm bunlar bizim kuşağın karşılaşmakta olduğu yeni durumlar.
"Diktatör denmesinden rahatsız olmuyorum"
GZ: Peki düşünceleriniz böyle, daha açık fikirli bir lider olduğunuzu söyledim, yine de size diktatör diyorlar. Diktatör denildiği zaman çok rahatsız oluyor musunuz?
BE: Hayır rahatsız olmuyorum. Ancak böyle bir suçlama kendi halkımdan gelirse elbette rahatsız olurum. Çünkü bana göre halkın ne söyleyeceği önemli. Çünkü ben bu halkın içinden geldim. Ben bir askeri darbe yapmadım, zorla da bu duruma gelmedim. Bana göre halk sizi istemiyorsa çekip gitmelisiniz. Beni suçlayanlar aslında bir anlamda siyasal sistemimizi hedef alıyorlar. Oysa biz Suriye olarak, bir yenileşme ve demokratikleşme sürecini başlattık. Bu bizim hem bölgesel hem de uluslararası gelişmeleri doğru bir şekilde algılamamızın gereğidir. Ancak daha önemlisi halkımıza güvendiğimiz ve onun esenliğini ve mutluluğunu istediğimiz içindir.
GZ: Ne yaptınız? Somut olarak ne yaptınız? Beş yılda ne var?
BE: Örneğin önceleri özel medyamız yoktu. Şimdi özel gazetelerimiz ve dergilerimiz var. Her türlü toplantı, konferans serbest. Buralarda tüm siyasal konular özgürce tartışılıyor. Geçen günlerde özel radyolara izin verdik. Özel okullar, özel üniversiteler açıldı. Tüm bunlar devletin tekelindeydi. Son beş yılda toplumsal katılım sağlamaya çalıştık. Şimdi ikinci adımı atmaya hazırlanıyoruz. Yani siyasal partilerin kurulması aşamasını tartışıyoruz. Aslında bu konuyu 2004 yılında karara bağlayacktık, ancak bölgesel sorunlar, Irak'ın işgali ve Suriye'ye yönelik tehditler ve benzeri bildik gelişmeler bizi bu konuyu ertelemeye zorladı. Şimdi tekrar bu konuyu gündemimize aldık. Önümüzdeki bir kaç ay içinde bu konuda önemli adımlar atacağız. Belki adımlarımız yavaş olabilir ama bu yolda yürümeye kararlıyız. Umarım birileri bizi tehdit ederek bu yolumuzdan alıkoymaz.
GZ: Yani şunu mu söylüyorsunuz? Eğer bölgeye dışarıdan müdahale olmasaydı, örneğin Suriye içindeki reform faaliyetleri daha hızlı gidebilirdi. Bunu mu söylüyorsunuz?
BE: Kesinlikle doğru. Ben bunu görüştüğüm yabancı yetkililere de söylüyorum. Onlara diyorum ki, "bizim içişlerimize karışmayı durdurursanız biz sizden çok daha demokratik oluruz." Eğer biz bugün demokratik değilsek bunun da nedeni önceleri sömürgeci şimdi de süper devletlerin bize karşı düşmanca tavırlarıdır. Bu ülkeler demokrasiyi değil hep bölgemizdeki diktatörlükleri desteklediler ve onlara hala sahip çıkıyorlar.
Demokrasinin tanımı
GZ: Oysa ABD'nin en önemli iddiası, bölgede 30 yıldır, 40 yıldır hiçbir şey değişmiyor. İşte dışarıdan müdahalelerle, sadece ABD'nin değil, pek çok kişinin görüşü böyle, dışarıdan müdahalelerle bölge değişmeye başladı. Siz tam tersini söylüyorsunuz. Belki bu Suriye için özel bir durum. Ne dersiniz?
BE: Benim ne düşündüğümü bir yana bırakalım. Gerçeklerden söz edelim. Çevremize bakalım. Size göre Ebu Garip Hapishanesi'nde olanlar demokrasi mi? Demokrasiyi getirmek için Irak'ı işgal edenler bugün Iraklılara su, elektrik ve benzeri en temel hizmetleri vermekten acizler. Bu mu demokrasi? Gelelim Afganistan’a. Guantanamo’da olup bitenleri demokrasinin hangi tanımı ile açıklayacaksınız? Bana göre demokrasi bir kültür ve bilinç konusudur. Demokrasiyi siyasal yorumlar ve teorilerle, ya da yasaklarla açıklayamazsınız. Yani sizin toplum demokratik olarak düşünüp yaşıyorsa, geri kalan tüm konular tali konulardır. Yani demokrasinin uygulama şekli çok önemli değil. Önemli olan, karşı tarafın da görüşüne saygı göstermektir. İşte Suriye’de biz bunu yerleştirmeye çalışıyoruz. Demokrasinin özü budur. Çünkü Suriye, tıpkı Türkiye gibi çok kültürlü bir ülkedir. Farklı etnik ve mezhepsel gruplara mensup insanlarımız var. Dolayısıyla birbirimize saygı göstermezsek nasıl demokrat olabiliriz? Bunu başarmak zorundayız.
Suriye'de seçimler
GZ: Suriye için gerçekten serbest seçimler ne zaman yapılabilir, sizin tahmininiz ne, kesin bir takvim belki veremezsiniz ama bir tahmin var mı, gidecek misiniz böyle bir şeye? Serbest seçimlerin takvimi konusunda, tarihi konusunda ne söylersiniz, olacak mı?
BE: Dilerim reform sürecimizi etkileyecek gelişmeler yaşamayız. Çünkü reform sürecini engelleyen faktörler içten değil, dıştan. Örneğin bugün atmaya çalıştığımız adımların bir çoğunu 2003 ya da 2002'de atmalıydık. Kuşkusuz Irak savaşı ve sonuçları çok şeyi etkiledi. Dolayısıyla, gelecekle ilgili bir zamanlama çizelgesi yapmak, önümüzdeki gelişmelerin ne olabileceğini görmemize bağlı. Şu anda biz çok büyük baskı altındayız. Bu baskı ne kadar, ve nereye kadar sürer bilmiyoruz. Bölgemiz nereye gidiyor, bilmiyoruz. Ancak her şeye rağmen biz kararlıyız. 2006 ya da 2007'de mutlaka serbest siyasal partilerimiz olacak. Bu konuyu uzmanlarımız düşünecek. Bu konuda çok kararlıyız. 10 yıl içinde Suriye'de çok şey değişecek. Buna tümüyle inanıyorum ve bu olacak.
GZ: Yani eğer, bu bir sonraki veya sonrasındaki aşamalara geçilebilecek olsa beni geçer mi diyorsunuz. İktidarı serbest bir seçimle, demokratik bir seçimle bırakmaya razısınız, hazırsınız, fikren, zihnen hazırsınız, öyle mi?
BE: Ben size burada ve böyle kalacağım dersem bu benim gelişime ve yenileşmeye karşı olduğum anlamına gelir. Oysa ben hem bireysel hem toplumsal hem de siyasal yenileşmeden yanayım. Bütün içtenliğimle söyleyebilirim ki halk bu iktidarı istemediği anda bugün bırakır giderim. Bunun için de çok partili sisteme ya da seçimlere de gerek yok. Benim için temel ölçü ve kriter halkın isteğidir. Halk sizi istemezse siz burada ne yapabilirsiniz. Haksız bir lider hiçbir iş yapamaz.
GZ: Halkın isteyip istemediğini nerden bileceğiz, peki ama onun yolu seçim işte. Hissederim mi diyorsunuz?
BE: Bakın Suriye’de seçimlerin dışında da hep farklı kriterler ve ölçütler olmuştur. Suriye’de halkın liderine destek vermediği zamanlarda hep istikrarsızlık olmuştur. Elbette bu gibi durumlarda ve sistemlerde halkın desteğini ölçmek için farklı mekanizma ve yöntemler var. İşte bu nedenle biz reformdan söz ettik, yeni siyasal partilere izin verilmesinden söz ettik. Yani var olan siyasal partilerin yanı sıra yeni partilerimiz olacak ve bunun için hukuki altyapıyı hazırlıyoruz.
GZ: Şimdi madem bu kadar açık konuşuyoruz, her şeyi konuşabiliyoruz, şöyle bir eleştiri var Suriye için. Deniliyor ki, Beşar Esad bir şeyler yapmak istiyor. Genç bir lider, yeni bir lider, fakat tek kontrol onda değil. İşte babasından kalan liderler, isimler birtakım askerler, otorite, güvenlik makamları var. Onun tek başına hareket etmesine izin verilmiyor. Ne diyorsunuz?
BE: Anayasa ve kanunlar çerçevesinde ben bir cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yönetiyorum. Bu konuda herhangi bir sorun yok. Ancak konumuz bir karar alıp uygulama konusu değildir. Önemli olan halkın iradesini temsil etmeniz ve onun desteğine sahip olmanız. Bence bunu sağlarsanız size karşı olanların durumu giderek zayıflar. İşte Suriye'de durum böyle. Yani hiç kimsenin gücü halkın gücünden daha fazla olamaz. Başka bir ifade ile halkın desteğine sahip olduğum sürece hiç kimse benden daha güçlü olamaz. Peki reform sürecini kim engelliyor. Bana göre reforma karşı olan insanlar var. Ben bunu devletin içinde var demek istemiyorum. Ben olayı toplumsal bir sorun olarak görüyorum. Ve bunu çok fazla abartmak da istemiyorum. Ancak daha önemli bir sorun var diye düşünüyorum. Bu da, reformu isteyen insanların bunu nasıl yapacaklarını bilmemeleridir. Yani reform için doğru ve sağlıklı mekanizmaları bulamıyorlar. Zaman zaman da doğru bir şekilde kavrayamıyorlar. Bir diğer sorun da bazılarının hızlı reform adımları ile uyum sağlayamıyor olması. Örneğin ben yenileşme ve gelişmeden yana olduğumu söylerken, bir başkası aynı şeyleri farklı cümlelerle ifade ediyor. Bu da zaman zaman türlü çelişki ve sorunlara yol açıyor. Ancak tekrarlanması gereken bu önemli söylem, bizim dış kaynaklı sorunlarımız. Bu sorunlar reform sürecinde en önemli engellerdir. Suriye'de konuştuğumuz herkes reform istiyor. Demek ki tüm halk benim gibi düşünüyor ve buna inanıyor. Halk benden yana ise hiç bir sorun yok. Önemli olan bu reformları nasıl gerçekleştireceğimiz. Reformlarla birlikte barışı nasıl yaratacağız? Barış olmadan nasıl reform olacak? Tüm bunları düşünmek zorundayız. Yani reform konusunda kararlı ve güçlü olacaksınız ama barış konusunda zayıf kalacaksınız. Bu biraz garip bir durum.
Suriye ve dünya
GZ: Hafız Esad'ın işi belki Beşar Esad'dan daha kolaydı. Bambaşka bir dünya var, bambaşka bir dönem var. Belki şansız bir dönemde iktidar oldunuz. ABD bölgeye girmiş vaziyette, topuyla tüfeğiyle burada. Eski müttefikler yok, Sovyetler Birliği kalmadı, Ruslar artık arkanızda değil. Bölgedeki öteki ülkelere de çok fazla güvenmek o kadar kolay değil. Hiçbir ülke birbirine sonuna kadar güvenmiyor. Böyle bir ortamda, Suriye çok büyük bir ülke de değil, baş edebilecek misiniz bu uluslar arası konjonktürde? Nasıl bir çıkış yolu düşünüyorsunuz, zira Suriye yalnızlaşıyor gibi bir görüntü var.
BE: Elbette kontrol edebileceğiniz durumlar olduğu gibi, kontrol edemeyeceğiniz durumlar da var. Örneğin ülkenizdeki iç durumu kontrol edebilirsiniz. Belki de diğer dost ülkelerle ilişkilerinizle bölgesel gelişmeleri de kontrol edebilirsiniz. Bölgesel olarak birçok ülke ile iyi ilişkilerimiz var. Tüm çabalarına rağmen bazıları bizi kuşatamadı. Bunlar bile Suriye’nin bölgesel rolünü gözardı edemiyor, edemez. Örneğin barış sürecinde hiç kimse bizim rolümüzü ve konumumuzu görmezlikten gelemez. Terörle mücadelede Suriye’nin katkısını sayamazlar. Irak konusunda bile Suriye’nin varlığını görmezlikten gelemezler. Başka bir deyişle Suriye’yi gözardı etmek isteyenler Suriye’nin elindeki kartları ve kozları görmemezlikten gelmelidir. Bu ise imkansız. Belki medya ile bizi kuşatabilirler. Böylece bizim yalnız olduğumuz imajını yansıtabilirler. Birileri bazı devletlere baskı yaparak Suriye’den uzak durmalarını isteyebilirler. Bunu Türkiye ile denediler Sayın Sezer’in ziyaretini engellemek istediler ama başaramadılar. Bana göre bir diğer konu BM’nin rolü ayrıca uluslararası ilişkilerin geleceği, Avrupa’nın rolü... Avrupa ne yapıyor? Avrupa savaş öncesi tavrından vaz mı geçiyor? Yoksa ABD ile birlikte Ortadoğu pastasını mı paylaşmaya çalışıyor? Yoksa Avrupa geçici olarak mı ABD’yi idare ediyor. Acaba batı 100 yıl önceki batının rolünü yeniden üstleniyor mu? Bu soruları çoğaltabiliriz. İşte bizim kontrol edemediğimiz gelişmeler bunlardır. Ancak birlikte davranırsak inanıyorum bu tehlikeleri en aza indirebiliriz. Çünkü tehlike hepimizi hedef almaktadır. Irak ile başladılar şimdi Suriye’yi tehdit ediyorlar birçok ülkeyi tehdit ediyor ve baskı yapıyorlar. Şimdi Türkiye’nin iç işlerine karışmayı deniyorlar. Bence bölgedeki tüm ülkeler tehdit altında. Yapabileceğimiz tek şey birlikte hareket etmek ve uluslararası arenada varlığımızı, rolümüzü ve gücümüzü kanıtlamak.
GZ: Yine de sorayım. Suriye böyle hedef tahtasına oturtulmuş bir ülke görüntüsü veriyor dışarıya, en azından Batı kamuoyuna yansıyan görüntü bu. Bağdat’ta Saddam Hüseyin’i devirdiler; Şam’da da devlet başkanı devirebilirler. Böyle bir korku yaşıyor musunuz? Bağdat’ta Saddam Hüseyin gidiyorsa, Şam’da Beşar Esad neden devrilmesin?
BE: Öncelikle Irak Savaşı çok önemli bir gerçeği kanıtladı. Bu da askeri gücün yıkımdan başka hiçbir şeyi sağlayamadığıdır. Eğer onlar yok etmek istiyorlarsa bunu çok kolay yapabilirler. Onlar yalnız Irak’ı değil, Suriye, İran, Türkiye ve hatta başka ülkeleri de yok edebilirler. Onlar süper devletler ve süper teknolojik güce sahipler. Ancak sorun bu değil. Sözünü ettikleri istikrar ve özgürlüğü sağlayamaz sanıyorum Irak çok önemli bir ders. Ben onlara savaştan ve işgalden önce söyledim. ABD'li yetkililere ve kongre üyelerine hep gerçekleri anlattım. Onlara, bakın savaşı çok hızlı bir şekilde kazanacaksınız dedim. Ancak sorunlarınız savaş sonrası başlayacak dedim. İşte bugün tartışılan konu savaş sonrası Irak’ın ve bölgenin geleceği. Bugün herkes terörün tüm bölgeyi sıçraması riskinden söz ediyor. Bu terör gün gelecek hepimizi tehdit edecek. Irak’ın parçalanması ve bunun sonuçlanması herkesi tedirgin ediyor. Biz ABD askerlerinin Irak’taki varlığından korkmuyoruz. Çünkü ABD süper devlet ve Irak’ta olmazlarsa da denizlerden gelip bizi vurabilir.
Irak-Suriye ilişkileri
GZ: Irak parçalanacak mı ya da parçalanıyor mu? Böyle bir endişeniz mi var? Sizin gelinen nokta itibariyle değerlendirmeniz bu yönde mi? Parçalanmaya doğru mu gidiyor?
BE: Bana göre en büyük tehlike budur. Bu yalnız bizim için değil aynı zamanda Türkiye için de. Bu nedenle hepimiz Irak halkının yanında olmalıyız. Irak parçalanırsa hepimiz çok ağır bedeller ödemek zorunda kalırız. Ne tür tehlikelerle karşı karşıya kalacağımızı kestirmek bile çok zor. Biz Irak'ta parçalanma olasılığından çok tedirginiz. Peki böyle bir risk ne kadar yüksek diye sorarsanız bunun yanıtını Irak'ta yaşam kargaşası ve istikrarsızlık verir.
GZ: Nasıl bir parçalanmadan bahsediyoruz? Örneğin Kürtler bir bağımsız devlet hayali görüyor, bu artık hayal olmaktan çıktı mı diyorsunuz? Korkutuyor mu sizi bu?
BE: Aslında yalnız Kürt devletini kastetmiyorum. Çünkü bir olasılık beraberinde başka olasılıkları getirir. Yani Irak'ta başka devletler, hatta devletçikler doğabilir. Bunlar etnik ya da mezhepsel temeller üzerinde olabilir. Tüm bunların gerçekleşmesi durumdan direkt olarak Suriye ve Türkiye için büyük tehlikeler arz eder.
GZ: Irak’taki direnişte Suriye’nin rolü ne? Böyle de suçlanıyorsunuz. ABD'nin Irak’ta başarısız olması için Suriye destek veriyor direnişçilere, işte sınırları kontrol etmiyor. Böyle eleştiriler var, böyle suçlamalar var. Destek veriyor musunuz direnişçilere?
BE: Biz asla Irak’ın içişlerine karışmadık ve karışmıyoruz. Elbette işgale karşı Irak halkının direniş hakkı bulunmaktadır. İşgal devam ettiği sürece direniş sürecek. Bu hiç kimsenin karşı çıkamayacağı bir gerçek. Sınırların kontrol edilmesi konusuna gelince. Biz ABD'lilere şunu dedik. Siz Meksika ile sınırlarınızı denetleyemediğiniz gibi biz de 600 kilometrelik Irak sınırını denetleyemeyiz. Elbette birçok tedbir aldık ve alıyoruz. ABD'liler bunları biliyor. Sınırı denetlemek için her zaman iki tarafın işbirliği gerekir. Biz kendi tarafımızda üzerimize düşeni yaparken, Irak tarafında ABD'liler ya da Irak askerleri hiçbir şey yapmıyor. Peki biz kiminle işbirliği yapacağız? Irak’taki kargaşanın nedeni işgaldir. Irak’taki direnişin büyük bölümü Iraklılar tarafından yapılıyor. Bakın bugün Türkiye sınırında hiçbir sorun yaşanmıyor. Çünkü Türkiye ile Suriye arasında bu konuda ideal bir işbirliği var. Bu nedenle de Türkiye’de istikrar var, Suriye’de de istikrar var.
İran-Suriye-Türkiye ilişkileri
GZ: Bölgesel bir işbirliğinden bahsettiniz. İran, Suriye, Türkiye bir işbirliği yapabilir mi, Irak Savaşı’ndan önce de, ABD'nin Irak’a müdahalesinden önce de bu konular gündemdeydi ama pek sonuç alınamadı. Neden sonuç alınamadı? Bu ülkeler yeterince işbirliği yapmadığı için mi yoksa güçleri buna yetmediği için mi? Ne dersiniz?
BE: Sanıyorum. Suriye, Türkiye ve Irak arasında bir işbirliği var. Unutmamak gerekir ki savaşı ABD yaptı. Üstelik BM’nin onayını da almadan. Oysa bugün baktığınızda hep bizim ve Türkiye’nin söyledikleri doğru çıktı. Önemli olan beraberliğimizin ve işbirliğimizin devamı. Savaş öncesi başlayan bu işbirliği, savaş sonrasında da devam ediyor. Bence bizim başarımız geleceği görmemiz ve bunu bütün saflığı ile herkese söylemek.
GZ: İran konusunda bir soru. İran bir taraftan da Irak’taki Şii unsur dolayısıyla ABD'lilerle gizli, açık pazarlıklar da yürütüyor. Bu sizi rahatsız ediyor mu, korkutuyor mu? İran’a güveniyor musunuz?
BE: Bakın Irak bölgenin önemli ülkelerinden biridir. Irak’a komşu bir ülke Irak’ta olup bitenle yakından ilgilidir. Yani Irak’taki tüm gelişmeler İran için önemli. Bunun tarihsel nedenleri de var. İran, sekiz yıl süre ile Irak ile savaştı. Bunun bedelini ağır ödedi. İran’ın ABD ile diyaloguna gelince bunu yanlış görmemek gerekir. İran’ın herkesle diyalogu var. ABD de İran’ın bölgesel rolünü görmemezlikten gelemez. Bu ister Irak ister diğer konularla ilgili olsun. Tabii İran’ın ABD ile bir diyalogu var mı yok mu onu da net olarak bilmiyorum.
GZ: Sayın Başkan bitiriyoruz, ama son bir soru sormak istiyoruz. Siz geldiniz, Türkiye’de de gördük. Şam’da hayatınız nasıl geçiyor? Londra’da uzun süre kaldığınızı biliyoruz. Şam’da ne yapıyorsunuz? Bir gününüz nasıl geçiyor? Bu devlet işlerinin dışında, yaptığınız bir şey var mı?
BE: Spor benim başlıca hobim. Düzenli olarak spor yaparım. İş dışında zamanımın büyük bölümünü aileme ve çocuklarıma ayırırım. Bunun dışında fotoğrafçılığa merakım var.
GZ: Kitap okur musunuz?
BE: Genel olarak bilimsel kitapları tercih ederim. Tabi mesleğim ile ilgili olanları. Onun dışında siyasal içerikli tarih kitaplarını okurum.
GZ: Sayın Başkan çok teşekkür ediyoruz, sağ olun.
BE: Suriye’ye geldiğiniz için ben size teşekkür ederim. Sizi tekrar Suriye’de görmekten mutluluk duyacağız.