"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Wednesday, June 15, 2005

Suriye’de İslami Muhalefet Uyanıyor Mu?


Yasin Atlıoğlu

14 Şubat’ta Hariri’nin öldürülmesiyle ABD önderliğindeki uluslararası camianın siyasi ve diplomatik baskısına maruz kalan Beşşar Esad Suriyesi, Nisan sonunda askerlerinin tümünü Lübnan’dan çektikten sonra çok kısa bir dönem rahatlama imkânı bulduysa da Mayıs başında ortadan kaybolan Kürt kökenli din adamlarından Şeyh Muhammed Maşuk el Haznevi’nin 20 gün sonra Deyr üz Zor eyaletinde ölü bulunması ve Kamışlı merkezli meydana gelen toplumsal şiddet olaylarıyla iç siyasette sıkıntılı günler yaşamaya başlamıştır. Bütün bunlarla birlikte ülkede demokratik reform sürecine katkı yapılacağı düşünülen Baas kongresi öncesi, yasaklanmış bir örgüt olan Müslüman Kardeşler Örgütüyle ilişkilendirilen tutuklamaların yoğunlaşması Suriye’de İslami muhalefet olgusunu tekrar gündeme taşımıştır. Öncelikle Şeyh Haznevi’nin öldürülmesi olayını ve Suriye’de İslami muhalefet olgusunu değerlendirmeye çalışalım.

Şeyh Haznevi’nin Öldürülmesi ve Suriye’de İslami Muhalefet

Kamışlı’daki İslam Merkezi’nin başkanı olan Şeyh Muhammed Maşuk el Haznevi, Nakşibendî Haznevi tarikatının ileri gelenlerinden biri olup Suriyeli tanınmış bir din adamıdır. 8 Mayıs tarihinde İslami Etütler Merkezi’ni ziyaret için başkent Şam’a giden Haznevi ortadan kaybolmuş ve kendisinden uzun süre haber alınamadıktan sonra 1 Haziran’da cesedi Deyr üz Zor eyaletinde bulunmuştur. Haznevi’nin öldürülmesinin kısa bir süre sonra Şam yönetimi, Yasin Matar El Hindi ve Muhammed Matar El Abdullah isimli iki şahsın cinayetin sanıkları olarak yakalandığını ve olayın siyasi bir cinayet olmadığını açıklamıştır. Haznevi’nin ölümünden Suriye Askeri İstihbaratını ve Şam yönetimini sorumlu tutan Suriyeli Kürtler ise, başta Kamışlı olmak üzere Kürtlerin yoğun yaşadığı yerleşim birimlerinde protesto yürüyüşleri gerçekleştirdi. Kamışlı’da çıkan olaylarda, biri polis beş kişi hayatını kaybederken birçok bina hasar görmüştür. Kamışlı merkezli gelişmeler akıllara 12 Mart 2004’te Kürt-Arap çatışması şeklinde başlayan Kamışlı Olaylarını getirmiş ve 2004’teki olayların bir devamı niteliğinde rejime karşı milliyetçi bir Kürt isyanı başlıyor izlenimi vermiştir. Oysaki Suriye’deki son siyasal gelişmeleri tek bir olaya indirgemeden genel bir incelemeye tabi tutuğumuzda olanlar bizi farklı noktalara götürmektedir.

Haznevi’yi sahiplenerek Suriye yönetimi karşıtı protesto gösterileri organize eden Suriye içindeki ve dışındaki aşırı Kürt milliyetçisi gruplar (özellikle Yekiti Partisi ve PKK-KADEK yanlısı Demokratik Birlik Partisi), gösterileri ve çatışmaları otoriter Suriye yönetimine karşı direnen Suriyeli Kürtlerin özgürlük mücadelesi olarak dünya kamuoyuna yansıtmak istedi. Şeyh Haznevi de tarikat yapılarının ve mezhepsel aidiyetin güçlü olduğu Kürt toplumunu harekete geçirecek bir sembol olarak kullanmak istendi. Bütün bunlarla birlikte Haznevi’nin Kürt etnik kimliğine sahip olmasının dışında din ve tarikat önderi vasfının itibar ve statüsünü belirlemede ağır bastığını vurgulamakta yarar vardır. Yine son zamanlarda Müslüman Kardeşler örgütü başta olmak üzere İslamcı Hareketlerin Suriye’de canlandığına dair Batılı basında çıkan haberler ve Haznevi’nin ölümünden önce yurtdışına çıkıp Londra’da Müslüman Kardeşler Örgütü'nün lideri Ali Sadreddin El Bayanuni ile görüşmesi olayının başka boyutları da olabileceğini göstermektedir. Bu olayla paralellik arz eder şekilde Mayıs ayında Müslüman Kardeşler örgütüyle bağlantısından dolayı birçok tutuklama olayı gerçekleşmiştir. Özellikle Cemal Attasi Forumunun (Jamal Atasi Forum for Democratic Dialogue in Syria) üyesi olan iki gazeteci (Hüseyin El Audat ve Ali Abdullah) Suriye güvenlik güçleri tarafından tutuklanmış ve tutuklanma nedeni Ali Sadreddin El Bayanuni’nin gönderdiği mesajı forumun toplantısında okumak suretiyle yasaklı bir örgüt olan Müslüman Kardeşlerin propagandasını yapmak olarak açıklanmıştır. Haziran başında ise Suriye polisi ile Şam’da bombalı eylemlere girişmek üzere oldukları iddia edilen radikal İslamcı bir terörist grubun silahlı çatışmaya girmesi ve çatışmada bir polis iki teröristin ölmesi ortamı oldukça germiştir. Birbirini takip eden olaylar arasındaki benzerlikleri ve Müslüman Kardeşler bağlantısını tesadüflerle açıklamak yeterli değildir. Görünen o ki Hafız Esad’ın 1982’deki Hama Katliamı ile uzun bir süre susturmayı başardığı Müslüman Kardeşler örgütü tekrar canlanma çabası içerisinde veya öyle gösterilmek isteniyor. Müslüman Kardeşler örgütünün günümüzdeki Suriye rejimi için ne anlam ifade ettiğini daha iyi anlamak için örgütü tarihsel bir süreçte inceleyelim.

Müslüman Kardeşler Örgütü (Cemiyet-i İhvan-ı Müslimin)

Müslüman Kardeşler Örgütü, 1930’lu yıllarda Hasan el-Benna tarafından Mısır’da kurulan ve İslamı çıkış noktası alan cemiyet tarzı bir oluşumdur. Müslüman Kardeşlerin Suriye kolunun ilk örgütlenmesi ise Mısır’da öğrenci olarak bulunan Abdülgani el-Hamid tarafından Hama merkezli gerçekleştirilmiştir. Fakat Suriye Müslüman Kardeşler Örgütünün asıl kurucusu, 1944 yılında örgütün başkanı (Murakıp el-Am) seçilen Mustafa Es-Sıbai’dir. Örgüt, 1950’li yıllarda popüler Pan-Arabizm söylemine rağmen Sünni Müslümanlar arasında önemli bir siyasi tabana sahip oldu ve Suriye parlamentosuna 1947 seçimlerinde 3, 1951 seçimlerinde 33 üye sokmayı başardı. Siyasi dengeleri sürekli değişen Suriye’de 1957’de örgütün yeni lideri olan İsam el-Attar, Suriye rejimi tarafından 1963’de Almanya’ya sürüldü. Suriye Müslüman Kardeşleri, 1960’lı yılların sonunda Attar’ın otorite kuramaması, örgüt içi çekişmeler ve Baas Hareketi’nin Suriye’de güçlenmesi sonucu bir bölünme sürecine girdi. Sertlik yanlıları ve ılımlılar arasındaki mücadele sonucu örgüt, 1970’li yıllarda İsam el-Attar (Şam), Mervan Hadid (Hama) ve Abulfettah Ebu Gudde (Halep) önderliğinde üç parçaya bölündü. Baas iktidarına karşı silahlı mücadele yanlısı olan ve Nusayri liderlere yönelik suikastlar planlayan Hadid 1976 yılında Hafız Esad yönetimi tarafından yakalandıktan sonra cezaevinde açlık grevi sonucu öldü. 1975 yılında Adnan Saadettin örgütün genel murakıbı seçilmesine rağmen örgüt içi bölünmüşlük 1981 yılına kadar devam etmiştir.

Müslüman Kardeşler Örgütü’nü, kendi içindeki bölünmüşlüğe rağmen ortak bir hedef uğrunda mücadeleye iten olay Suriye tarihinde ilk kez bir Nusayri’nin devlet başkanı olması oldu. Hafız Esad, 1973 Anayasası’na dayanan siyasi yapıyı kullanarak ve ülke nüfusunun %12’sini oluşturan mensubu olduğu Nusayri azınlığın askeri-sivil bürokraside yerini güçlendirerek Suriye’de otoriter bir rejim kurmuştu. Nusayri azınlığın temsilcisi olarak Hafız Esad’ın devlet başkanı olması, tarih boyunca Nusayrileri siyasi, sosyal ve dini olarak aşağılayan ve sapkınlıkla suçlayan Sünniler üzerinde psikolojik bir şok yaratmıştır. Hafız Esad, iktidarının ilk yılları Nusayriliğin özelde Şiiliğin genelde Müslümanlığın gerçek bir kolu olduğunu iddia ederek Sünnilerin çoğunlukta olduğu bir toplumda kendini ve mezhebini meşrulaştırma çabası içine girmiştir.

İslami referans alan bir siyasi söyleme sahip olan Müslüman Kardeşler Örgütü’nün lider kadrosu, din dışı saydıkları Nusayri azınlığın yönetimini yıkma iddiasıyla silahlı mücadele kararı almıştır. Örgüt, rejime karşı verdikleri mücadeleyi esaret altında tutulan Müslüman (Sünni) çoğunluk ile kâfir Nusayri azınlık arasındaki savaş (cihad) şeklinde tanımlıyordu. Esad rejimine karşı sistematik bir silahlı mücadeleyi başlatan olaylar zinciri 1976’da başladıysa da 1979 yılındaki şiddet eylemleriyle rejimi tehdit eder boyutlara ulaştı. En kanlı olaylardan biri 16 Haziran 1979’da Halep Topçu Okulunda meydana gelen silahlı saldırı sonucu çoğu Nusayri olan 32 askeri öğrencinin öldürülmesidir. Halep Katliamına Esad’ın cevabı cezaevlerindeki 15 örgüt üyesini idam etmek oldu. O dönem Arap dünyasının liderliğine oynayan Esad’a göre Müslüman Kardeşlerin arkasında Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ve İsrail vardı. 1979 Ağustos’unda Müslüman Kardeşlerin Nusayri liderlere yönelik başlattığı suikastlar zinciri, Haziran 1980’de Esad’a kadar ulaşmıştır. Kendisine yönelik düzenlenen başarısız suikasta Esad’ın tepkisi çok sert oldu. Öncelikle Müslüman Kardeşler Örgütüne üyeliği idam cezası olarak öngören bir kanun (49 nolu kanun) çıkarıldı, ardından ise Esad’ın emri üzerine Rıfat Esad komutasındaki Savunma Birlikleri, Palmira Hapishanesi’ndeki 550 Müslüman Kardeşler üyesi tutukluyu öldürdü. Palmira Katliamı olarak anılan bu olayın ardında Kasım ayında Sünni İslami muhalefeti birleştiren “Suriye İslam Cephesi” Müslüman Kardeşlerin önderliğinde kuruldu. Cephenin oluşturulmasında Said Havva, Adnan Saadettin ve Muhammed Ebu’n Nasr El-Bayanuni’nin önemli etkileri oldu. Cephenin kurulmasından güç alan Müslüman Kardeşler şiddet eylemlerine ve silahlı saldırılara devam etti.

Hafız Esad yönetimi ile Müslüman Kardeşler arasında süren mezhepsel kökenli çatışma, modern Suriye tarihinin en kanlı sayfalarından birinin yazıldığı Şubat 1982’de Hama’da doruk noktasına ulaştı. Hama’da Suriye Ordusu ile İslamcı muhalefetin silahlı çatışması şeklinde başlayan olaylar, Müslüman Kardeşlerin başlattığı bir ayaklanmaya dönüşmüş ve bir ay (2-28 Şubat) kadar sürmüştür. Çok şiddetli geçen çatışmalar ve Suriye Ordusunun topyekün Şehri bombalaması sonucu tahminlere göre 5 ila 25 bin kişi (çoğu Hama Halkından) öldü. Hafız Esad’ın rejimi tehdit eden Müslüman Kardeşlere yönelik en şiddetli tepkisi, 20. yy.ın en büyük katliamlarından biri olarak tarihe geçti. Bu olaydan sonra örgüt içinde önemli parçalanmalar meydana geldi ve uzun süre Suriye’de Müslüman Kardeşler muhalefetinden ciddi manada bahsedilemedi.


Beşşar Esad Rejimi Tehlikede Mi?

ABD, Orta Doğu politikaları çerçevesinde Suriye’yi diplomatik telkinler ve ekonomik yaptırımlarla baskı altında tutmaya ve uluslararası alanda yalnızlaştırmaya çalışmaktadır. Bunlarla birlikte ABD, Suriye içinde Beşinci Kol faaliyetlerini de sürdürerek Beşşar yönetimine alternatif olacak muhalif grupları ortaya çıkarma uğraşı içindedir. Öncelikle Ferid Gadiri adlı Suriyeli işadamını kullanarak rejim muhaliflerini Washington merkezli örgütleme çabasına giren ABD’li karar alıcılar, Ferid Gadiri’nin Suriye içinde yeterince etkinlik sahibi olmamasından dolayı Beşşar’a karşı güçlü bir siyasi alternatif üretemedi. Son aylarda Mısır’daki siyasal gelişmelere paralel olarak Suriye Müslüman Kardeşlerinin de Suriye siyaseti için bir alternatif olarak gösterilmesi ABD yönetimi ile Müslüman Kardeşlerin bağlantısını gündeme getirdi.

ABD yönetimindeki bazı çevreler göre, Amerikan dış politika çıkarları ve Genişletilmiş Orta Doğu Projesi gibi eylem planları dâhilinde bölgede demokrasi ve siyasal çoğulculuk artırılması için toplumsal tabanları güçlü olan İslami Hareketlerin totaliter Orta Doğu rejimlerine karşı muhalefet olarak siyasetin içine çekilmesi gerekmektedir. İslamcı Grupların demokratik seçimlere katılma yoluyla iktidara aday olmaları teşvik edilirse ılımlılaşacakları düşünülmektedir. Bu bakış açısına göre Orta Doğu’da laik bir yapıda olmasa da geniş tabanlı bir demokrasi oluşturulabilir. (Demokrasiyi sadece çoğunluk hâkimiyeti olarak düşünürsek bu düşünce doğru bir sonuç olabilir) Suriye’de demokratik değişim için önerilen yol da nüfusun çoğunluğunu oluşturan Sünniler üzerinde politika geliştirip Suriye siyasetinde etkin bir Sünni muhalefet oluşturmaktır. Sünni muhalefetin devlet ve ordu içindeki Sünni subayları da harekete geçirerek Beşşar Esad iktidarının kolayca devrilebileceği hesaplanmaktadır. Suriyeli Sünnilerin ülke tarihindeki tek ciddi siyasal organizasyonu uzun süre ülke siyasetinde gözükmeyen Müslüman Kardeşler’dir. Soğuk Savaş döneminde İslami Hareketlere karşı otoriter Orta Doğu rejimlerinin koruyucusu olan ABD yönetimi, bu planlamalar dahilinde Müslüman Kardeşler ile iletişim kurmaktadır. Ali Sadreddin El Bayanuni liderliğinde Londra merkezli hareket eden örgüt, ABD’nin diyalog teklifini olumlu karşılamış ve Suriye’de etkin olmak için bir fırsat olarak görmüştür.

ABD’nin Orta Doğu’yu demokratikleştirme söylemi içerisinde üretilen tüm bu planlamaların nasıl sonuç vereceğini ülkelerin kendine özgü şartları içinde değerlendirmek gerekmektedir. 1979–1982 yıllarında Müslüman Kardeşlerin rejimi zorla değiştirme çabaları Hafız Esad’ın sert müdahaleleri ile sona ererken, Esad rejimi kanlı çatışmaların izlerini ve aşırı İslamcı muhalefetin gölgesini günümüze kadar sürekli üzerinde hissetmiştir. Soğuk Savaş sonrası dönemde Hafız Esad, uluslararası yalnızlığını yenmek ve ülkesinde bütünleştirici bir ulus kimlik oluşturma adına 1995 yılında bir af çıkarıp Suriye Müslüman Kardeşler lideri Abdülfettah Ebu Gudde (1997’de ölmüştür) ile Şam’da görüştüyse de bunlar Esad’ın pragmatik siyaset anlayışının sonuçsuz hamleleri olarak değerlendirmek gerekir. Ali Sadreddin El Bayanuni de 2000 yılındaki Suriye’deki iktidar değişiminden sonra yaptığı açıklamada “Rejim herkesin geri dönebileceğini söylese de, dönenlerin çoğu güvenlik güçlerinin şantaj, eziyet, tutuklama ve aşağılamalarına maruz kalıyor” diyordu. Müslüman Kardeşler üyeleri için Suriye’deki Nusayri ağılıklı rejim her zaman mezhepçi, baskıcı ve otoriterdir, rejime bakışlarını şekillendiren temel olay da Hama Katliamıdır. Günümüzde Suriye’yi yöneten Beşşar Esad ve çevresindeki yönetici elit ise, Müslüman Kardeşler adını 1980’lerde rejimi -nüfusun çoğunluğu olan Sünnileri kullanarak- yıkmaya çalışan bölücü bir terör örgütü olarak algılanmaktadır. Bu algılayış şekli yüzünden Beşşar’ın, rejimin yaşaması ve istikrarı için kesinlikle Müslüman Kardeşlerin ülke içinde faaliyet göstermesine izin vermeyeceği ve onlarla her türlü yöntemi kullanarak mücadele edeceği söylenebilir. Şam yönetimine göre Müslüman Kardeşlerin Suriye siyasetindeki varlığı, ülkede mezhepsel temelli çatışma ve siyasi kaosu beraberinde getirebilir. Örgüt, Suriye’nin şu anki laik rejimi için önemli bir tehlikedir. Demokratik reform adına Beşşar’ın önemli adımlar atacağı düşünülen Baas’ın son kongresinden siyasi partiler izin verilmesi yönünde karar çıksa da dini ve etnik temelli partiler izin veremeyeceği şartının konması özellikle Müslüman Kardeşler gibi İslami oluşumlara yönelik bir önlemdir. Beşşar, babasından miras kalan eski tüfek siyasi elitin de tesiriyle Müslüman Kardeşleri en azında ülke içinde denetim altında tutmak isteyecektir. Beşşar’ın Lübnan’dan çıkarken gösterdiği yumuşaklığı Müslüman Kardeşleri gibi rejimi direkt tehdit eden bir gruba karşı göstermeyeceği söylenebilir.

Sonuç

ABD yönetimi Müslüman Kardeşleri muhtemelen Beşşar Esad’a karşı sadece bir baskı ve yıpratma unsuru olarak kullanmaktadır. Çünkü Suriye’de Müslüman Kardeşlerin iktidara gelme olasılığı bile gerek ABD’nin dış politika çıkarları açısından gerekse bölgedeki dengeler açısından uyumsuz bir sonuç olacaktır. Başta ABD’nin sürekli stratejik ortağı İsrail güvenliği açısından yanı başında radikal İslamcı kökenlere dayalı bir Suriye’yi istemeyecektir. Şii İslam etkin olduğu İran ve Irak da Sünni-Şii rekabeti açısından tepki gösterecektir. Suriye’de Müslüman Kardeşlerin böyle bir siyasi başarısı bölgedeki radikal İslamcı hareketleri canlandıracak ve laik devlet yapısıyla Türkiye’yi rahatsız edecektir.

Sonuç olarak Müslüman Kardeşlerin şu an ve yakın bir gelecekte Suriye siyasetinde Beşşar Esad iktidarıyla birlikte yer alabilmesi zor gözüküyor. Fakat ABD’nin kısmen bile olsa desteğini alan örgüt rejim muhaliflerini tek bir çatıda toplayıp Suriye siyasetine ülke dışından tesir etme kapasitesine sahip olabilir. Müslüman Kardeşlerin tesir edebildiği iç siyasi yapı ve uluslararası alandaki yalnızlıkla birleşince Beşşar Esad için işlerin daha da zorlaşacağını söyleyebiliriz.