Cenevre-2 Konferansı’nın tarihi yaklaşırken ABD ve Rusya’nın anlaşmazlıklarını aşıp uluslararası barış ve güvenliğe son yıllarda yönelen en zorlu tehditlerden biri olan Suriye krizinde birlikte hareket etmesi gereği daha da acil bir hâl alıyor. Moskova’yla Washington 2013 yılında Orta Doğu’da meydana gelen bir dizi olayda uyumlu tutum belirleme açısından epey yol aldı. Suriye’nin kimyasal silah stokunu ortadan kaldırma sürecini başarıyla başlattılar. P5+1 Grubu’yla İran arasındaki diyalogda yapıcı bir iş birliğinde bulundular. Suriye krizini askeri değil, sadece siyasi yöntemlerle çözme gereğinde anlaşıp çatışan tarafları bir barış konferansına katılmaya ikna ettiler.
Her iki ülkeden karar vericilerle, diplomatlarla ve strateji uzmanlarıyla yaptığım yoğun temaslardan- ki buna yakın zamanda ABD başkentinde yaptığım görüşmeler de dâhil- Rusya ve ABD’nin Cenevre-2’nin uzun bir sürecin yalnızca başlangıcı olduğu konusunda da mutabık olduğunu anlıyorum. Gelinen aşamada tarafları müzakere masasına getirip onları orada tutmak, bu arada da ikili diyaloğu sürdürmek başlı başına başarı sayılır. Her iki taraf da Suriye’de siyasi geçiş yolunda hızlı sonuçlar alınmasını beklemiyor. Konferansın sonuçları öncelikle Suriyeli tarafların kararlılığına bağlı olmakla birlikte, bu konuda fikir yürütenler Rusya’yla ABD’nin gelinen noktada hangi hususlarda anlaştığını, hangi hususlarda zıt durduğunu da tespit etmeye çalışmalı.