"And I have found both freedom and safety in my madness, the freedom of loneliness and the safety from being understood, for those who understand us enslave something in us. But let me not be too proud of my safety. Even a Thief in a jail is safe from another thief. "

Khalil Gibran (How I Became a Madman)

Lübnan Marunîleri / Yasin Atlıoğlu

NEWS AND ARTICLES / HABERLER VE MAKALELER

Wednesday, September 14, 2011

11 Eylül Rejiminde Muhalif Dindarlığın Çetin Sınavı- Kenan Çamurcu

Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesinden sonra kurulan yerel rejimin uyumlu ve muhafazakâr dindarlıkla işbirliği içinde inşa edilmesi ile dünyada 11 Eylül darbesinden sonra kurulan küresel rejimin uyumlu ve muhafazakâr Müslümanlıkla işbirliği içinde yol alma stratejisi arasında mahiyet farkı yoktur. Keza, Türkiye’de 12 Eylül askeri darbesinden sonra sistem dışına çıkmış veya sistem dışında kalmış dindarlığın tehdit tanımına dahil edilmesi ile 11 Eylül darbesinden sonra AB(D) vesayet sisteminin dışında kalmış Müslümanlığın düşman listesine yazılması arasında da fark yoktur.

Bu tasnifi ayırt etmiş zihinler, karşılarına çıkan güncel meseleleri çözümlemekte, muhtelif gelişmelerde doğru ile yanlış tefrik etmekte ve en karmaşık görünen sorunlarda bile hakkı hakikati tek hamlede buluvermekte hiç güçlük çekmiyorlar.

Türkiye’de 2000’li yıllarda yaşanan değişim ve dönüşümü yerli yerine oturtmak için de 12 Eylül askeri darbesiyle kurulan yerel ve 11 Eylül darbesiyle kurulan küresel nizamın gereklilik, koşul, icap ve beklentilerini akılda tutmak lazımdır. Herhangi bir siyasal seçeneğin sözkonusu yerel ve küresel sistemin içinde mi davrandığı, yoksa o sistemlere meydan okuyarak alternatif olanın mı peşinde koştuğunu bildiğimizde gözümüzün önündeki tüm meselelerin içyüzünü kolaylıkla tahmin edebiliriz.

Mesela AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’in, yıllardır “Alevi Suriye yönetimi” ile mesafesiz ilişki içinde bugüne kadar gelindiği halde birdenbire “Alevi Suriye yönetimi”nden bir suçlama olarak sözetmeye başlaması, bununla yetinmeyip CHP liderinin, Suriye’nin yabancı güçler tarafından savaş ve işgalle talan edilmesine itirazını onun da Suriye yönetimindekiler gibi Alevi olmasına bağlaması aslında Suriye’nin AB(D) vesayet sistemine girmeyi reddetmesiyle alakalıdır. Çünkü Suriye’deki “Alevi yönetimi” baskılar karşısında İran’la bağını koparsa, İsrail’le ilişkilerini normalleştirse, Lübnan ve Filistin’in direniş ocakları olmaktan çıkmasına katkı sunsaydı ne “Alevi yönetimi”nden haberdar olacaktık, ne Suriye’deki tek parti rejiminin değişmesi için Türkiye toprakları karargâh yapılacaktı, ne de iktidarın tepesine kadar uzanan savaş lobisi 1998’deki kampanyayı da aşan istek ve hararetle yabancı güçlerin Suriye’yi istilasıyla sonuçlanacak savaşı çağıracaktı. 12 Eylül askeri darbesinin Türk-İslamcı yerel rejimine ve 11 Eylül darbesinin ılımlı İslamcı küresel rejimine bağlı ve de AB(D) vesayet sistemine çıpalı yönetim anlayışının temsilcisi olarak Çelik, ulus-devletin Sünni-Hanefi-Türk kurucu kimliğinin öğelerinden birinin de olsa dışında kaldığından düşman ve tehdit algısına havale edilmiş Aleviliğe dair resmi veya toplumsal refleksin her türlü biçimini harekete geçirmek istiyor...