1970’lerden bu yana Orta Doğu coğrafyasına yapılan siyasî ve askeri dış müdahaleler, farklı ülkelerde içerikleri büyük ölçüde benzer bir şekilde doldurulan üç ayrı kavramın uluslararası ilişkiler literatürüne girmesine neden oldu. Bunlar: “Lübnanlaşma”, “Iraklaşma” ve son zamanlarda “Libyalaşma”. 2011 yılının başından beri Orta Doğu coğrafyasında ortaya çıkan halk ayaklanmaları, Mart ayından itibaren Suriye’yi de etkisi altına alarak Suriye’nin geleceğine yönelik beklentilerde bu üç kavramın sıkça dile getirilmesini sağladı. Suriye’nin güneyinde başlayan hükümet karşıtı protesto gösterileri, kısa sürede silâhlı illegal grupların şiddet eylemleri ve uluslararası medyanın yarattığı dezenformasyon sayesinde ülkede güvenlik ve devlet otoritesini ortadan kaldırmayı amaçlayan bir halk ayaklanmasına dönüştü. Bu süreçte Suriye güvenlik güçlerinin disiplin, ekipman ve bu tarz ayaklanmalara müdahale konusunda yetersizlikleri de açıkça ortaya çıktı. Özellikle ayaklanmacılar arasına sızan silâhlı illegal gruplarla güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar, meydana gelen olaylardaki şiddet ve ölü sayısını yükseltti.
Suriye’nin içindeki bu şiddet olayları ve istikrarsız ortam ülkenin toprak bütünlüğünü ve üniter yapısını tehdit edecek boyutlara ulaşıp Türkiye üzerinde doğrudan etkiler bırakacak bir bölgesel kaosun habercisi haline gelebilir. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır ziyareti sırasında “Suriye’de bir Sünnî-Alevi savaşı çıkmasından korkuyorum” ve “Esad’a güvenim kalmadı” açıklaması, uluslararası medyada Türkiye’nin Suriye ile bağlarını tamamen koparması olarak yorumlandı. Tabi Başbakan Erdoğan’ın bu söylemi, bölge halkları düzeyinde onun siyasi popülaritesini daha da yükseltmeye yönelik bir adım olarak algılanabilir. Fakat bu açıklamadaki mezhepçi vurgunun Türkiye’nin bölgesel çıkarları ve ülke içi toplumsal dengeleri açısından vahim sonuçlar ortaya çıkarabilme potansiyeline sahip olduğu da göz ardı edilmemelidir. Diğer yandan Başbakan Erdoğan bu açıklamayı yaparken ünlü bir Türk otel zincirinin Suriye’de dördüncü otelini açmak için antlaşma imzalaması ve hemen ardından Haziran ayında Suriye’de 120 güvenlik gücünün öldürülmesinden sorumlu Hüseyin Harmuş’un Antakya’da kaçırıldıktan sonra Türkiye tarafından Suriye yönetimine teslim edildiği iddiaları, Türk hükümetinin Suriye siyaseti konusunda büyük bir kafa karışıklığını beraberinde getirmektedir. Suriye’de çıkabilecek bir iç savaşın Türkiye’de PKK terör örgütünün faaliyet alanını daha da genişleteceğini gören Türk hükümetinin Suriye’ye karşı yeni bir söylem benimsemesi mümkün görünüyor. Aksi halde Batılıların “Arap Baharı” dediği ayaklanmalar başladığından beri Türk güvenlik güçlerini hedef alan PKK terörünün Suriye’deki silâhlı gruplar gibi kurtarılmış bölgeler oluşturmaya yönelmeleri kuvvetle muhtemeldir. Bu gelişmeler bağlamında Suriye’nin yakın geleceğine yönelik Lübnanlaşma, Iraklaşma ve Libyalaşma iddialarını ve bu iddiaların Türkiye’de ortaya çıkaracağı etkileri ele almaya çalışalım.
NOT: Makalenin tamamını okumak için başlıktaki linki tıklatınız.