En yakın kitle hareketi 1991’de Cezayir seçimlerini İslamcı Kurtuluş Cephesi (FIS) kazandığında rejimi kovmak için yapılmıştı. Genç Arap eylemcilerin örnek alacakları model; 14 Ocak 2011’de Tunus Devlet Başkanı Ben Ali’nin devrilmesi ile kendiliğinden ortaya çıktı. Modele göre; sokaklar yeterince insanla dolmuş ve büyük kitleler rejimi alt etmişti. Kitle kritik büyüklüğe gelince rejim alarma geçiyor, protestocuları dağıtmak için ateş ediyor ama bu durum daha büyük bir isyanı tetikliyordu. Avrupa istihbaratı durumu hemen kavramış Avrupa Birliği’nin insani yardım (!) diye demokrasi geliştirme fonundan gönderdiği 215 milyon dolar ile Libya’da isyancılar 22 Mayıs 2011’de ofis açmıştı[1]. Aynı oyun bugün Suriye’de oynanıyor, bir yandan Suriye yönetimine sivillere ateş etme deniyor ama ateş etmesi için her şey yapılıyor. Çünkü halka karşı silah kullanılması devrimin başlangıcı, rejimin ölüm öpücüğüdür. Suriye’de işin arkasında biraz Batı ama çokça Türkiye ve Suudi Arabistan var. Amaç, İran-Irak-Suriye-Lübnan (Hizbullah) Şii eksenini ortadan kırarak, Ortadoğu’da Sünni hâkimiyeti kurmak, kendi istikrarını sağlamaktır. Bu makalede Suudi Arabistan’ın Arap Baharı’ndaki rolü ve muhtemel geleceği üzerine odaklanacağız.