Suriye’de eğitimine devam eden bir soL okuru, ülkede yaşananlara ve Batı medyasının kara propagandasına değinen bir mektup yolladı. Okurumuzun ricası nedeniyle imzasız yayımladığımız bu ilgi çekici mektubu soL okurlarıyla paylaşıyoruz.
2011-Şubat ayında Arapça öğrenimi için geldiğim Suriye’de her şey olağandı. Başkent Şam’ın eski bir Arap mahallesine yerleştim. Yabancı olduğum bu şehrin ne kadar güvenli olduğuyla ilgili bir fikrim olmadığından, dışarı çıktığım bir gecenin sonunda, eve dönerken son derece tedirgindim. Ancak, bindiğim taksinin kadın şoförü ile ettiğim sohbet beni rahatlattı. Bana: “Suriye’yi evin; halkını da ailen bil ve hiç merak etme, burada güvendesin” dedi. Tanıdıkça buranın gerçekten de şaşılacak derecede güvenli ve rahat bir ülke olduğunu gördüm.
Şaşılacak bir başka olay da Türklere gösterdikleri ilgi ve sevginin oranıydı. Türkçe dersleri alanlar, Türkçe müzik dinleyenler, ailesinin geçmişinde Türk bir fert olduğu için övünenler… Hatta alışveriş sırasında Türkiyeli olduğumu öğrendiklerinde “bizden olsun” deyip parayı zor kabul edenler… ABD, İsrail ve Avrupa’nın düşman gördüğü, yıllarca ambargo uyguladığı, yalnız bıraktığı bu ülkenin halkı, komşu ülke Türkiye ile dost olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Tarihi bir çarşının girişine, sebep göstermeden, Türkçe ile yazdıkları “Teşekkür Türkiye!” afişi her şeyi anlatıyordu.
Aradan yaklaşık iki ay geçti ve “Arap Baharı” Suriye’ye sıçradı. Yönetim, eylemcilere son derece iyi niyetle yaklaştı. Diğer ülkelerdeki gibi kan dökülsün istemiyordu. Güvenlik güçlerine silah kullanma yasağı getirdi. Ancak eylemciler silahlıydı. Ve yaşanan ilk olaylarda Lazkiye’de ölen on kişinin biri eylemci, dokuzu ise polisti. Ölenlerin sayısı artarken başta El Cezire ve El Arabiya olmak üzere satılmış medyanın yalan haberleri de başladı. El Cezire kanalından istifa eden bir grup çalışan, basın açıklaması düzenleyip “Suriye ile ilgili yapılan yalan haberler”i istifa nedeni olarak gösterdi.
Esad, yaptığı açıklamada bu olaylarda hayatını kaybeden, hem emniyet mensupları hem de eylemcileri sahiplenip “şehit” kabul ettiğini söylüyor ve ıslahat sözü veriyordu. Ancak demokrasi istemiyle çıkanlar, bazı bölgelerde emirlik kurduklarını ilan edip birkaç askeri idam ediyor! Evet, bunu “demokrasi isteyenler” yapıyor.
Halk isteyebilir, istemeli de… Daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi, daha fazla insan hakları… Ama yaşananlar gün gibi ortaya koyuyor ki Suriye’de ne “isteyen”ler halk, ne de “istek”leri demokrasi. Gerçek halk -dünya gözünü, kulağını tıkasa da- problemin başladığı ilk günden beri, meydanları doldurup yönetime desteğini gösteriyor.
Ancak bu kanlı ve kirli oyunun finansörleri, teröristlere desteklerini hiç kesmiyor. Ülkeye geçirilen silahların haddi hesabı yok. Ele geçirilen teröristlerin tamamı dışarıdan para aldıklarını itiraf ediyor. Birçoğu Suriye vatandaşı bile değil. Bu da meselenin hürriyet-demokrasi meselesi olmadığının açık bir kanıtı değil midir?...
http://haber.sol.org.tr/dunyadan/medyanin-suriye-savasi-haberi-50264