İslahiye ve Kilis’e çadır kentler kurarak mülteci duasına çıkan
Ankara, 1 Nisan’da İstanbul’da yapılacak “Suriye’nin Dostları” toplantısından,
Annan planı çerçevesindeki bir çözümü gündemden düşürebilecek bir sürpriz
peşinde.
Suriye’de yaşanan bunalım birinci yılını doldururken, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın gündeme getirdiği öneri ile ilk kez sorunun çözümüne ilişkin gerçekçi ve uygulanabilir bir uluslar arası girişime tanık olduk.
Suriye’de yaşanan bunalım birinci yılını doldururken, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriye Özel Temsilcisi Kofi Annan’ın gündeme getirdiği öneri ile ilk kez sorunun çözümüne ilişkin gerçekçi ve uygulanabilir bir uluslar arası girişime tanık olduk.
Kofi Annan’ın girişimi son derece basit, rasyonel ve uygulanabilir iki
öneriye dayanıyor ve “Suriye’de çatışan taraflardan şiddete son vermesini ve Şam
yönetimi ile muhaliflerin sorunun siyasi yollarla çözümü için diyalog
başlatmasını” öngörüyor.
Annan’ın önerisi, “çatışan taraflar”dan söz ederek Suriye’deki şiddetin tek
taraflı olmadığını ortaya koyması bakımından gerçekçi, “Şam
yönetimi ile muhalifleri” diyaloga çağırması bakımından barışçı
ve BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesinin oyuyla yayımlanan başkanlık bildirisiyle
desteklenmesi bakımından da uygulanabilir bir girişim olma
özelliği taşıyor.
Peki bu kadar basit, gerçekçi, barışçı ve uygulanabilir bir öneri ile
çözülmeye müsait olan Suriye sorunu neden bu kadar kanlı bir iç bunalıma ve
adeta yeni Soğuk Savaş şartları yaratan karmaşık bir uluslar arası soruna
dönüştü?
Bu sorunun cevabı, Kofi Annan planına kadar yürütülen uluslar arası
girişimlerin, bir iç meselenin gerçekçi ve barışçı bir şekilde çözülmesi
anlayışına değil, Suriye’de rejim değişikliğini temel alan çok aşamalı bir
stratejik plana dayanmasında gizli...