Türkiye’nin, Suriye politikası “bağımsız” bir politika mıdır yoksa
güdümlü bir politika mıdır?” tartışması tartışan tarafları daha başından
propaganda söylemlerine ve öznel yargılara götürecek abes bir
tartışmadır.
Türkiye’nin Suriye’ye karşı bir yıl çerisinde abartılı dostluktan abartılı düşmanlığa savrulan politikasına yönelik eleştiriler giderek artarken bu değişimin sebebine ilişkin değerlendirmeler nesnellikten uzak gözüküyor.
Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetinin Suriye politikasını eleştirenler,
Türkiye’yi sınırlarını açtığı ve ortak bakanlar kurulu toplantıları yaptığı
komşusu Suriye ile bir yıl içerisinde düşman haline getirmesini Amerika’nın
yönlendirmesine bağlıyorlar.
Hükümetin Suriye politikasını destekleyenler ise bir yıl önceki dostluğu
Ankara’nın “komşularla sıfır sorun” vizyonuyla; şimdiki düşmanlığı ise Şam’ın
“diktatörlüğü” ve “reform yapmamaktaki ısrarı”
ile gerekçelendiriyor ve Ankara’nın her iki tutumunda da haklı olduğunu
savunuyorlar.
Hükümetin Suriye politikasını destekleyenler, tezlerini Ankara’nın kamu
diplomasisi söylemi üzerine kuruyorlar ve Suriye ile kötüleşen ilişkileri şu
argümanlara dayandırıyorlar.
1- Şam yönetimi, diktatör bir yönetimdir.
2- Şam yönetimi halkının taleplerini şiddet kullanarak bastırma yolunu
seçmiştir.
3- Şam, Ankara’nın Suriye halkının talepleri doğrultusundaki reform
telkinlerine kulak asmamıştır.
4- Şam yönetimi bu tutumuyla Ankara’yı, rejimi ya da halkı tercih etmek
zorunda bırakmıştır.
5- Ankara’nın Suriye rejimini değil, halkını tercih etmesi, herhangi bir dış
etkiden değil, Ankara’nın vicdani ve ahlaki
sorumluğundan kaynaklanmaktadır.
Onlara göre Ankara, Şam’la ilişkilerini Washington ile Şam arasındaki
ilişkilerinin en kötü olduğu 2000’li yılların ortalarından itibaren
iyileştirmeye başlamıştır; dolayısıyla Suriye ile ilişkilerini Amerika’ya rağmen
geliştiren Türkiye, dün Suriye’nin yanında dururken nasıl Amerika’dan bağımsız
hareket etmişse bugün karşısında yer alırken de yine ABD’den bağımsız hareket
etmekte sadece ve sadece vicdani sorumluluğunun gereğini yerine
getirmektedir.
Hükümetin Suriye politikalarını eleştirenlere göre ise Türkiye, dün Suriye
ile ilişkilerini geliştirirken de bugün Suriye’ye karşı düşmanca bir pozisyon
alırken de aslında kendisine dışarıdan verilen rolü oynamıştır.
Onlar ise tezlerini şu argümanlara dayandırıyorlar:
1- 2003’te işgal ettiği Irak’la meşgul olan Amerika, Suriye’nin hem Irak hem de Filistin sorunu konularındaki olumsuz rolünü dengeleme görevini Türkiye’ye vermiştir. Dolayısıyla Türkiye, üstlendiği bu rolle Suriye ile ilişkilerini geliştirerek, bir yandan Suriye’yi İran’dan uzaklaştırmaya, bir yandan da Suriye İsrail dolaylı görüşmelerinde arabuluculuk yaparak Şam’ı “Ortadoğu Barış sürecine” kazandırmaya çalışmış, yani aslında Amerikan çıkarlarına hizmet etmiştir.
2- Suriye İsrail dolaylı görüşmelerinin kesilmesi, ABD’nin Irak’tan tek bir askeri üs dahi elde edemeden çekilmesi ve Şam’ın Tahran ve Direniş ekseninden uzaklaştırılamaması, ABD’nin Türkiye’ye bu kez sopa rolü vermesine sebep olmuştur. Dolayısıyla Türkiye “Arap Baharı” rüzgarıyla Suriye’de rejim değişikliği için bir manivela olarak kullanılmaya başlanmıştır.
3- Irak’tan büyük zararla çıkan ABD, halen Afganistan batağında bulunmaktadır. Bu yüzden de Washington Libya’da olduğu gibi Suriye’de de olaylara doğrudan müdahil olmaktan çekinmekte operasyonel rolleri bölgesel müttefikleri arasında paylaştırmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’de rejim değişikliği gerçekleştirmek konusunda ABD’den daha aktif gözükmesi Ankara’nın bağımsız politikasından değil, Washington’dan aldığı “taşeronluk” rolünden kaynaklanmaktadır...
Onlar ise tezlerini şu argümanlara dayandırıyorlar:
1- 2003’te işgal ettiği Irak’la meşgul olan Amerika, Suriye’nin hem Irak hem de Filistin sorunu konularındaki olumsuz rolünü dengeleme görevini Türkiye’ye vermiştir. Dolayısıyla Türkiye, üstlendiği bu rolle Suriye ile ilişkilerini geliştirerek, bir yandan Suriye’yi İran’dan uzaklaştırmaya, bir yandan da Suriye İsrail dolaylı görüşmelerinde arabuluculuk yaparak Şam’ı “Ortadoğu Barış sürecine” kazandırmaya çalışmış, yani aslında Amerikan çıkarlarına hizmet etmiştir.
2- Suriye İsrail dolaylı görüşmelerinin kesilmesi, ABD’nin Irak’tan tek bir askeri üs dahi elde edemeden çekilmesi ve Şam’ın Tahran ve Direniş ekseninden uzaklaştırılamaması, ABD’nin Türkiye’ye bu kez sopa rolü vermesine sebep olmuştur. Dolayısıyla Türkiye “Arap Baharı” rüzgarıyla Suriye’de rejim değişikliği için bir manivela olarak kullanılmaya başlanmıştır.
3- Irak’tan büyük zararla çıkan ABD, halen Afganistan batağında bulunmaktadır. Bu yüzden de Washington Libya’da olduğu gibi Suriye’de de olaylara doğrudan müdahil olmaktan çekinmekte operasyonel rolleri bölgesel müttefikleri arasında paylaştırmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye’de rejim değişikliği gerçekleştirmek konusunda ABD’den daha aktif gözükmesi Ankara’nın bağımsız politikasından değil, Washington’dan aldığı “taşeronluk” rolünden kaynaklanmaktadır...
http://www.ydh.com.tr/YD329_ucgenler-metaforu-ve-turkiyenin-suriye-politikasi.html