ŞAM – Muhammed Diyb Şaban, dün Suriye Televizyonu’nda yayınlanan itiraflarında, terör gruplarının İdlib’te işledikleri bir çok cinayet ve kaçırma eyleminin yanı sıra Cumhuriyet Müftüsü Dr Ahmet Bedrettin Hassun’un oğlu Sariye Hassun’a düzenlenen suikastı da anlattı.
İtirafında, bir işletmeye bağlı fabrikada işçi iken İdlib iline bağlı beldelerinde silahlı bir gruba katıldığını belirten Şaban, şöyle konuştu:
Öldürme, kaçırma ve hırsızlık eylemleri düzenleyen silahlı grubun çoğunluğu, amcamın çocukları ve arkadaşlarımdan oluşuyordu.
… Grubun düzenlediği, el-Şelhi ve Mutlak ailelerinden birer şahsın öldürülmesi eylemlerine katıldım. Öğlen saat on iki buçuk dolaylarında Meşruu bölgesinde idim. Grubun üyeleri de yanımda oturuyordu. Grubun lideri olan Basim Şaban adlı şahıs, Meşruu’da kurdukları barikatta kalmamı istedi. İçine özel eşyalarını koydukları bir otomobilleri vardı. Basim’e kendileriyle nasıl iletişime geçeceğimi sorarak, bende telefon numaralarının olmadığını söyledim. Bana bölgedeki mermer atölyesinin sahibiyle iletişime geçmemin yeterli olacağını söyledi. o esnada terör gruplarının eylemlerini planlayanlardan biri geldi. bizlere ne yapacağımızı o söyleyecekti. Sonra, grup oradan ayrıldı…
…Yaklaşık bir buçuk saat sonra grubun üyeleri olan Ahmet Abdülbasit Şaban İzz, Hüseyin Şaban İzz, Ethem İzz, Abdullah Hatip, Yusuf el-Aham, Muhammet Halid el-Aham geri geldi. Yanlarında bir de Yusuf adlı bir yaralı vardı…
… Silahlı grubun üyeleri yeniden toplandı ve Refik el-Mudellel ile oğlunu kaçırdı. Onları bir çiftliğe götürdüler. Abdülbasit el-İzz ve Basim Şaban, sabaha kadar işkence yaptıktan sonra onları öldürdüler…
… Bir gün sabah mesaimden dönüyordum. Hüseyin ve Muhammet Mueyyed el-Tahhan, kardeşi Yasar ve Hasan el-Tahhan’ı evimin önünde oturuyor buldum. Ebla Üniversitesi’nin konumundan bahsediyorlardı. Hassan onlara “Halep-Şam karayolu üzerinde” dedi. Aradan iki gün geçti ki, biri, “Çok şükür erkenden bitirdik, kimse de farkına varmadı” dedi. Neyi bitirdiklerini sorduğumda bana “(Cumhuriyet Müftüsü) Şeyh Hassun’un oğlu Sariye’yi öldürdük” dediler. Onu Muhammet Mueyyed el-Tahhan vurmuştu…
… Silahlı grubun üyeleri üniversiteye giderek Sariye’nin arabasının gelmesini beklediler. Araba ulaşır ulaşmaz Muhammed Mueyyed el-Tahhan araçtan inerek onu öldürdü. Amcasının oğlu da Sariye’nin refakatçisini öldürdü. Sonra oradan kaçtılar…
… Tutuklanmadan bir gün önce arkadaşımın yanına gidip, döndüm. Kardeşim Hasan gelip, kendisiyle gitmemi istedi. Nereye olduğunu sordum ama yanıt vermedi. Karayolu üzerinde bir restorana girdik. Orada bizleri Muhammed Hüseyin el-Aham, Muhammed Şaban, Muhammed Mustafa ve Hasan ile Muhammed Hüseyin bekliyordu. Muhammed Hüseyin hariç, hepsinin elinde ya otomatik silah ya da pompalı tüfek vardı…
… Silahlı grup, askeri bir araç çalmış olan Basim Şaban’ı bekliyordu. Aracın üzerine otomatik silah monte edilmişti. Basim’in yanında Muhammed Şennan, Muhammed Halid el-Aham ve Yusuf el-Aham refakat ediyordu. Onun önünde Muhammed Mueyyed el-Tahhan ve Yasir ile Hüseyin üçüncü bir araçla gelmişlerdi. Beldeyi geçtikten sonra, Teftenaz havalianını geçince el-Talhim yol ayırımında bizleri indirdiler.
Bizleri indirdikten sonra Basim Muhammed Hüseyin el-Aham’dan onunla iletişim halinde kalmasını ve tüm gelişmeleri aktarmasını istedi. Ondan sonra bana mazot getirmek üzere gittikleri, çünkü mazot kaçakçılığı yaptıkları söylendi.
Yaklaşık yarım saat sonra Basim, Muhammed Hüseyin el-Aham’ı aradı ve kendisinden gelmesini istedi. Oradan arazilerden geçerek eve döndük. Arkamızda pickup ile Hüseyin, Muhammed Mueyyed el-Tahhan ve Muhammed Ahmed Şennan geldiler. Aralarından biri, “bitirdik” dedi. Ben de ne olduğunu sordum. Bana, el-Veys şirketinin sahibini öldürdüklerini söylediler. Bu eylemlerinde askeri kıyafet giymiş, eylemi çaldıkları askeri araçla düzenlemişlerdi…
… Silahlı grup benden, çalıştığım fabrikanın sahibinin hareketlerini takip etmemi istedi. Bana otomobilinin markasını sordular. Gümüş renkli bir Mercedes olduğunu söyledim. Ayrıca fabrikanın muhasebecisinin mesai saatlerini de sordular. Bu soruların ardında yatan amacın ne olduğunu sorduğumda da, bana, Kasım Cafer ve İbrahim Tahhan’ın bu bilgiyi istediklerini söylediler. O zaman fabrikanın sahibine suikast düzenlemeyi hedeflediklerini anladım. Ertesi gün tutuklandım.